Cihadi akımın tecrübelerini tahlil etmeyi amaçladığımız yazı dizimizin son kısmını 2 Ekim 2023 tarihinde kaleme aldık ve uzunca bir müddet ara verdik. Esasen bu uzun aranın sebebi, Gazze Şeridi’nde yaşananlardı. İnsanların dikkatini dağıtacak, Gazze’de olup bitenlerden uzaklaştıracak herhangi bir içerik neşretmeye gönlüm razı olmadı.
Bu süre zarfında editör kardeşlerimiz, birçok okurumuzun yazıların devamını ısrarla talep ettiğini bana ilettiler. Hem kendilerine hem de yazılarımızı yakinen takip eden okurlarımıza teşekkürü bir borç bilirim.
Bu girizgahla birlikte, yazı dizimizin on birinci bölümü olacak olan bu yazıya başlıyoruz.
Bu yazımız, cihadi akımın erken dönemiyle ilgili olacak. Yani genel hatlarıyla 1960’lardan 1980’lerin sonuna kadar olan cihadi tecrübeye kısa bir şekilde göz atacağız. Ortadoğu’dan Afganistan’a kadar uzanan bu tecrübelerin bir potada eridiği ve zirveye çıktığı coğrafya şüphesiz Afganistan’dı. Bu açıdan biz de Ortadoğu’daki, daha ziyade Arap coğrafyalarındaki durumu hülasa edecek ve son olarak Afganistan’a uzanacağız. Afganistan’a giden ve savaşa katılan cihadilerin durumunu ele alacağız.
Önceki yazılarda belirttiğimiz gibi, İslam alemi genelinde tecdid, kurtuluş ve İslami yönetimlerin ikamesi amacıyla uyanış ekolleri neşet etmiştir. Bu ekoller çeşitli çalışmalara yönelmiş, bunlardan bir kısmı, çalışmalarının olgunlaşması neticesinde sağlam köklere sahip olan cemaatler halinde ortaya çıkmıştır. İşte cihadın erken dönemi, bu cemaatlerin çalışmalarının göze çarpmaya başladığı dönemi ifade eder.
1960-1990 arası dönemden bahsedildiğinde, Afganistan haricinde göze çarpan bölgelerin sayısı genel olarak sınırlıdır: Mısır, Suriye, Filistin ve Kuzeybatı Afrika. Filistin’den müstakil bir yazıda bahsedeceğimiz için burada üç bölgeye odaklanacağız.
Kuzeybatı Afrika’da cihadi cemaatler kurmaya yönelik hazırlık süreci bu bahsettiğimiz dönemde genel olarak kısıtlı kalsa da ismini tarihe nakşeden bazı hareketleri görmek mümkündür. Bunların ilki, 1960-1970 sürecinde bölgedeki ilk cihadi teşkilatlanma olarak öne çıkan, Fas’taki Mağrip Gençlik Hareketi ve hareketin kurucularından Şeyh Abdulkerim Mutî’dir. Bu dönemde bölgedeki rejime karşı silahlı hazırlık içerisine giren yapı, ciddi bir harekete girişemeden baskı altına alınmış ve mensupları ülke dışına kaçmak durumunda kalmıştır.
Bölgedeki bir diğer yapı ise Cezayir’de Mustafa Buyali tarafından teşkil edilen Cezayir Silahlı İslami Hareketi’dir. 1982 yılında söz konusu hareket Cezayir rejimine karşı silahlı mücadeleye başlamıştır. Bu, rejimin söz konusu kıyama dair planları ifşa etmesi sebebiyle, Buyali’nin planladığından erken bir tarihte başlamıştır. Cezayir kırsalını merkez edinen grup birçok saldırı tertip etmiş, ancak hedefine ulaşamamıştır. Buyali de 3 Ocak 1987 günü Cezayir rejimiyle girdiği bir çatışmada can vermiştir. Buna rağmen söz konusu hareketin tecrübesi ve hareket içerisindeki kişiler, Cezayir’de ilerleyen yıllarda yeniden güçlenen ve etkileri bugün tüm Batı Afrika’ya yayılan cihadi harekete zemin oluşturmuştur.
Cihadın erken döneminde en gerçekçi kıyam girişimlerinin yaşandığı bölgelerden biri şüphesiz Suriye’dir. Suriye’de cihadi akımın silahlı girişimleri oldukça geniş kapsamlı olmuş, büyük ses getirmiş ve uzun yıllar devam edecek bir süreci başlatmıştır.
Suriye’deki cihadi akımın temelini büyük ölçüde Mervan Hadid’in attığını söylersek yanılmış olmayız. Mısır’daki tahsili sırasında özellikle Seyyid Kutub’dan etkilenen Mervan Hadid, İslami gençlik bakımından oldukça bereketli olan Suriye’de bir hareket başlatma konusunda beşeri sermaye sorunu çekmemiştir. Bu dönemde neşet etmeye başlayan cihadi kadrolar ilk olarak Baas rejimine ve ardından Esed rejimine karşı mücadele etmiştir. Bu mücadele bazen doğrudan silahlı çatışmalar yoluyla bazen ise halkın rejime karşı örgütlenmesi yoluyla olmuştur.
Suriye’de ilerleyen dönemde cihadi akımı oluşturan ana kadroyu eğiten Mervan Hadid, zaman içerisinde Müslüman Kardeşler de dahil olmak üzere diğer İslami yapıları da cihadi sürecin içerisine çekmiş, onların kadrolarından cihadi akıma birçok isim kazandırmıştır. Bu dönemde Hadid’in kurduğu “Et Talî’atu’l Mukatile” grubu cihadi akım için bir lokomatif görevi görmüştür. 1976 yılında Mervan Hadid cezaevinde katledilmiş, onun görevini Abdussettar Zaim ve Adnan Ukla gibi kişiler sürdürmüştür.
Suriye’deki cihadi akımın serencamını olaylar bazında değerlendirecek olursak ise karşımıza 1964’te Hama’da başlayan ve 1982’de yine Hama’da biten bir süreç çıkacaktır. Hama, cihadi akımın merkezlerinden biri olmuş, birçok olaya merkezlik etmiştir. Baas rejimi ise bu olayların tamamını halka yönelik şiddet kullanımıyla bastırmıştır. 1970’lerin sonlarında cihadi akımın saldırıları karşısında günden güne eriyen Baas-Esed rejimi, Suriye’deki Müslümanlara karşı topyekun bir kıyım başlatmıştır. Bu saldırılara karşı çaresiz kalan genel olarak Müslüman halk, hususen ise cihadi akım büyük kayıplar yaşamıştır.
Son olarak 1982 Hama Katliamı ile cihadi akımın kadroları büyük ölçüde dağıtılmış, liderleri katledilmiş, hapsedilmiş yahut sürülmüş, destek merkezleri ortadan kaldırılmıştır. Suriye’deki cihadi akım, 2003 sonrasında Irak’taki savaşa ve 2011 sonrasında Suriye Savaşı’na dek büyük ölçüde pasifize edilmiştir. Suriyeli cihadiler ise Afganistan başta olmak üzere dünyanın diğer bölgelerinde çalışmalarını sürdürmüştür ki bunlar arasında Ebu Musab es Suri ve Ebu Halid es Suri gibi önemli isimler de yer almaktadır.
Mısır’ın cihadın erken dönemi için en önemli saha olduğunda hiçbir şüphe yoktur. Mısır’daki İslami hareketler cihadi akım için bir medrese, bir lokomotif, bir öncü güç ve bir rehber olmuştur. Cihadın erken dönemi olarak tabir ettiğimiz 1960-1990 arası sürece Mısır’daki cihadi cemaatlerin damga vurduğunu söylersek sanırım hata etmiş olmayız.
Bu süreçte Mısır’da ismini bildiğimiz yahut bilmediğimiz sayısız cemaat, sayısız hücre ve oluşum, cihadi akım dediğimiz kesimi oluşturmuştur. Biz bunlar arasında üçünden bahsedeceğiz: İhvan teşkilatı, Mısır Cemaat-i İslamiyye ve Mısır Cihad Cemaati. Burada söz konusu yapılara yüzeysel olarak temas edeceğiz. Ayrıntılı bilgiye erişmek isteyen okurlarımız Mısır’daki İslami hareket tarihine ilişkin kitap ve makalelere müracaat edebilirler.
Bilhassa günümüzde cihadi akım değerlendirilirken İhvan teşkilatı genellikle dışarıda tutulmaktadır. Bu yaklaşım esasen yanlış değildir, zira İhvan, cihadi akım içerisindeki bir teşkilattan ziyade, geniş kapsamlı bir halk hareketi ve siyasi yapı olarak hareket etme yaklaşımı içerisinde olmuştur. Fakat bu yaklaşım, İhvan’ın özellikle 1970’lerin başlarına kadar cihadi akım içerisinden gençlerin bünyesinde toplandığı bir çatı oluşum olduğu gerçeğini değiştirmeyecektir. Tıpkı Seyyid Kutub ve çevresindeki gençlerin örnekliğinde olduğu gibi, İhvan teşkilatı içerisindeki birçok kimse cihadi akımın bir ferdi olarak öne çıkmıştır. Cihadi akımın kadrolarının teşkil edilmesinde, pratik faaliyetlerinde ve bu gibi diğer hususlarda İhvan teşkilatı taşıyıcı bir unsur olmuştur.
Bu durum, cihadi akımın kendi organizasyonuna, kendi isimlerine ve kendi pratiğine sahip olacağı 1970’lerin başlarına kadar büyük ölçüde böyle devam etmiştir. Bu açıdan İhvan teşkilatının içerisindeki isimleri cihadi akım içerisinde de zikredebiliriz. Örneğin Kemaleddin es Senaniri, İhvan’ın önde gelen isimlerinden biriyken aynı zamanda Seyyid Kutub gibi cihadi akım öncüleriyle yakın ilişkiler içerisindedir. Ayrıca Senaniri, Afganistan’a savaşmaya giden ilk Arap gönüllülerden biri olmuştur. Süreç içerisinde İhvan teşkilatının maruz kaldığı baskılar, İhvan gençlerini iki ayrı tutuma sevk etmiştir. Bir kısmı daha yumuşak sosyal faaliyetlere ve siyasete meylederken diğer kısmı ise cihadi akım içerisine dahil olmuştur.
Cihadın erken dönemine dair zikredilmesi gereken bir diğer yapı Cemaat-i İslamiyye‘dir. 1970’lerin ortalarında Şeyh Ömer Abdurrahman gibi isimlerin çevresinde toplanan İslami hareket gençlerinin oluşturduğu bu hareket özellikle üniversitelerde adından sıkça söz ettirmiştir. Mısır’daki cihadi sürecin omurgalarından biri olan Cemaat-i İslamiyye, Cihad Cemaati ile yakınlık içerisinde birçok eylem tertip etmiştir. Bu grup ayrıca cihadın erken döneminde cihadilere rehberlik edecek geniş bir literatür oluşturmuş, cihadi müktesebatın güçlenmesine katkıda bulunmuş, irili ufaklı cihadi yapılar için çatı bir oluşum olmuştur.
Yine Afganistan’a savaşmaya giderek cihadi akımın en önemli kilometre taşını atan kadrolar arasında Cemaat-i İslamiyye kadroları büyük bir yere sahiptir. Bir kitle hareketiyle cihadi bir kadro arasında özel bir konumda bulunan Cemaat-i İslamiyye, uzunca bir dönem cihadi akımın en etkin yapılarından olmuştur. Zaman içerisinde bu yapı liderlerinin ve kadrolarının arasındaki görüş ayrılıkları ve de Mısır rejimini baskıları sebebiyle dağılsa da, Cemaat-i İslamiyye’nin kadroları cihadi akım içerisinde uzun yıllar etkisini sürdürmüştür.
Mısır konusunda bahsedeceğimiz son yapı ise, cihadın erken dönemine ve sonraki yıllara damgasını vuran Mısır Cihad Cemaati‘dir. Bu yapının temeli, Seyyid Kutub ve çevresindeki cihadi gençlere kadar uzanmaktadır. Mısır rejiminin baskıları sebebiyle, özellikle Kutub’un idamının ardından bu gençler büyük bir darbe yese de çalışmalarına devam etmiş, bu çalışmaların neticesinde Cihad Cemaati’nin nüvesi teşkil edilmiştir. 1970’lerde oluşturulan bu yapının kadroları içerisinden çıkan isimler halen cihadi akımın en önemli liderleri arasında yer almaktadır. Eymen ez Zevahiri’den İbrahim el Benna’ya, Seyfu’l Adl’den Muhammed Atıf’a kadar birçok cihadi akım lideri bu yapı içerisinden çıkmıştır. Gerçek anlamda bir kadro hareketi olan Cihad Cemaati, uzun yıllar boyunca Mısır rejimine karşı savaşın bel kemiğini oluşturmuş, ardından bu yapının kadroları baskılar sebebiyle Afganistan’a yerleşmiş ve faaliyetlerini burada sürdürmüştür.
Son olarak, küçük olsa da cihadi kesimin erken dönemi için büyük öneme sahip olan Askeri Teknik Akademi grubundan söz etmek gerekir. Salih Seriyye ve Muhammed Abdusselam Ferec gibi isimlerle öne çıkan bu yapı, Mısır’da bir İslam inkılabı gerçekleştirmek isteyen önemli gruplardan biri olmuş ve ilerleyen yıllarda öne çıkacak önemli cihadileri bünyesinde toplamıştır. Bunların dışında Yahya Haşim’in Minye Dağları’ndaki mücadelesi gibi irili ufaklı başka girişimlerden de söz edilebilir.
Cihadın erken döneminde Mısır’da cihadi akımın temel yaklaşımının Mısır rejimine karşı bir inkılap gerçekleştirmek ve ülkede bir İslam rejimi kurmak olduğu dikkat çekmektedir. Bu açıdan cihadi akım mensupları orduya girmiş, hücreler tertip etmiş ve Mısır rejimine karşı savaşa hazırlanmıştır. Bunlardan Halid el İslambuli gibi bazıları doğrudan saldırılar tertip edebilmiş, birçoğu ise İslami görüşleri sebebiyle ordudan atıldıktan sonra Afganistan’a gitmek durumunda kalmıştır. Bu dönemde Mısır’daki cihadi akımın en büyük iki girişiminden kısaca bahsetmek gerekirse:
İlk girişim 1974 yılındaki Askeri Teknik Akademi olaylarıdır. Bu süreçte söz konusu akademi merkez olmak üzere organize olan bir cihadi yapı, Salih Seriyye öncülüğünde bir kıyam girişiminde bulunmuş, ancak yeterli hazırlığın yapılamamış olması sebebiyle girişim başarıya ulaşmamıştır. Girişimin maksadı akademiyi ele geçirmek ve Enver Sedat’a karşı bir darbe tertip ederek ülkede İslami bir yönetim kurmaktır. Başarısız olmakla beraber bu girişim cihadi kesime umut aşılamış ve ilerleyen yıllarda cihadilerin yeni girişimlerine kapı aralamıştır.
İkinci girişim ise 1981 yılındaki Enver Sedat suikastıdır. Cihadi grupların bu girişimdeki maksadı iki aşamalı bir planı tertip etmektir. İlk aşamada Enver Sedat ve yanındaki devlet ricali öldürülecek, ardından radyo istasyonları ele geçirilecek ve ayaklanma başlatılacaktır. İkinci aşamada ise Asyut kenti ele geçirilecek, buradan elde edilen askeri imkanlarla Mısır rejiminin kalan gücü de bertaraf edilecektir. Söz konusu planlardan yalnızca Enver Sedat’ın öldürülmesi hususunda başarılı olunmuş, diğer girişimler sonuçsuz kalmış ve çatışmaların ardından cihadi akım Asyut’u kontrol altına alamamıştır. Bunun ardından ise malum olduğu üzere Mısır rejiminin baskılama süreci başlamıştır.
Nihayetinde Mısır’da cihadın erken dönemindeki akımların tamamı genel olarak cihadi akım içerisinde erimiştir. Bu yönüyle cihadın erken dönemi açısından en fazla üzerinde durulması gereken bölgelerin başında Mısır gelmektedir.
Afganistan’ın cihadın erken dönemindeki yeri ve ehemmiyeti çoğunlukla ihmal edilmekte ve gözlerden kaçmaktadır. Afganistan ve cihadi akım denildiğinde akla yalnızca 1979 yılının ardından yabancı gönüllülerin savaşmak üzere Afganistan’a gitmesi olgusu gelmektedir. Oysa Afganistan’ın cihadın erken dönemindeki yeri çok daha büyüktür. Açıkça söylemek gerekirse Afganistan’da cihadın erken dönemine dair “başarı” denilebilecek yegane örneklik ortaya konulmuştur. Bu örneklik, ülkedeki dış destekli komünist rejimin mağlup edilmesi ve Sovyetler Birliği’nin ülkeyi işgale mecbur kalmış olmasıdır ki nihayetinde Sovyetler de mağlup edilecekti.
Afganistan’da cihadi akımın tecrübeleri 1960’larda ülkenin ilk İslami grubu olan Huddamu’l Furkan’ın kurulmasına dek uzanır. Bunun dışında, özellikle İslam alemiyle bağlantıları olan ve yerel güce sahip Celaleddin Hakkani gibi liderlerin tecrübeleri de Afganistan’da cihadi akımın ilk nüveleridir.
Afganistan’da bu süreç 1960’larda ülkedeki İslam karşıtı politikalarla ve 1973 darbesiyle beraber bu politikaların büyük bir baskı süreci halini almasıyla başlamıştır. Ülke genelinde İslami kesimler bu baskılara karşı aktif bir direniş içerisine girmiştir. Rejime karşı silahlı direniş günden güne büyümüş, nihayetinde Kabil merkezli komünist rejim kendisini koruyamayacak duruma gelince Sovyetler Birliği Afganistan’ı işgal etmiştir.
Bu dönemde Afganistan’da direniş içerisinde cihadi akım dahilinde değerlendirilebilecek iki ana kesim bulunmaktadır. İlk kesim Mısır’daki İhvan teşkilatından ve Pakistan’daki Cemaat-i İslami’den etkilenmiştir. İkinci kesim ise Hint Altkıtası’ndaki Diyobendi medreselerden çıkan tecdid düşüncesine dayanmaktadır. Her iki kesim de dünyanın geri kalanındaki cihadilerle irtibat halindedir. 1970’lerde başlayan silahlı direniş nihayetinde 2021’e dek bir şekilde devam etmiştir. Bu yapıların mensupları, Molla Ömer’den Üstad Yasir’e dek uzanan geniş bir kadro ortaya çıkarmıştır ki bu kadrolar dünya genelindeki cihadi akım için çok büyük bir önem arz etmişlerdir.
Afganistan’daki cihadi akımın Arap alemindeki cihadi akımla tanışması ise ilk gönüllülerin Afganistan’a gitmesiyle olmuştur. Arap dünyasından Afganistan’a ilk giden isimler farklı bölgelerden gelmektedir ve farklı kesimlere mensuplardır. Afgan topraklarına giden ilk gönüllüler arasında Abdullah Azzam, Usame bin Ladin, Kemaleddin es Senaniri, Eymen ez Zevahiri, Ebu Ubeyde el Benşiri, Muhammed Atıf gibi isimler zikredilebilir. Zamanla Endonezya’dan Komor Adaları’na, Somali’den Türkiye’ye kadar birçok gönüllü, cihadın bu erken döneminde Afganistan’a giderek savaş saflarında bir araya gelmiştir.
Afganistan’da bir araya gelen şahıslar ve gruplar, dünya genelindeki İslami ve cihadi akımın birçok farklı kesimini temsil etmektedir. Bunları hareket tarzları bakımından üç ana sınıfta değerlendirebiliriz:
– Afgan gruplara entegre olanlar
– Geldikleri coğrafyalar temelinde yeniden bir araya gelenler (Mısırlı cemaatler, Libyalı cemaatler, Suriyeli cemaatler gibi)
– Farklı coğrafyalardan gönüllüleri, uzun vadeli küresel cihadi hareketler oluşturmak üzere bir araya getirenler
Tarih nihayetinde cihadi akımı bir potada eriyecekleri bir noktaya getirecektir. Afgan gruplara entegre olanlar 1989 sonrasında büyük ölçüde evlerine dönmüştür. Kendi coğrafyaları temelinde bir araya gelenlerin bir kısmı memleketlerinde cihadi girişimlerde bulunduktan hapsedilmiş veya cihadi akımı terk etmiş, veyahut bahsettiğimiz üçüncü gruptan kesimlere dahil olmuştur.
Cihadi akımın ana omurgası ise üçüncü grup üzerinden yürümeye devam etmiştir. Özellikle Abdullah Azzam tarafından kurulan Mektebu’l Hidamat, bunun yanı sıra Usame bin Ladin’in Mesedetu’l Ensar isimli askeri kampı, nihayetinde cihadi kesimin erken dönemini organize olmuş bir vaziyette geride bırakmasını ve geleceğe doğru adımlarını atmasını sağlayacaktır.
Yazı dizimizin bir sonraki bölümünde inşallah, cihadın erken dönemindeki Mısır ve Suriye örnekleri üzerinden, cihadi kesimde “yakın düşman-uzak düşman” düşüncesinin şekillenme sürecini tahlil etmeye çalışacağız.
ismail Bahadır
Son Güncelleme: 2 ay önce