بسم الله الرحمن الرحيم
Kıyametin küçük alametlerinden başka bir tanesi de güvenin yitirilmesi ve ehil olmayan kimselere görev verilmesidir.
Ebu Hureyre rivayet ediyor; Peygamber efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) insanlara bir şeyler anlatırken, Bedevi bir adam girdi. Ey Allah’ın Rasûlü! Kıyamet ne zaman kopacaktır? dedi. Peygamber efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) konuşmasına devam etti ve Bedeviye cevap vermedi. Konuşmasını bitirdikten sonra dedi ki; “Az önce kıyameti soran nerede?”
Bedevi; İşte buradayım Ey Allah’ın Peygamberi! deyince; Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem); “Güven yitirilince kıyameti bekle!” buyurdu.
Bedevi; Yitirilmesi nasıl olacak Ey Allah’ın Peygamberi! deyince; Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem); “Eğer yönetim ehil olmayana verilirse kıyameti bekle!” buyurdu. (Buhari)
Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in haber verdiği gibi şuan bu acı hali yaşıyoruz. Müslümanların başlarına raşid halifelerden sonra çoğu zaman ehil olmayan yöneticiler geçmiştir. Hilafetin saltanata dönüşmesi, son asırda hilafetin kaldırılıp yerine küfrü sembolize eden laikliğin getirilmesi, müslümanların kanlarını emerek beslenen diktatörlerin gelmesi, Allah-u Teâlâ hükümlerinin kaldırılıp yerine küfür kanunlarının getirilip tatbik edilmesi, yönetime ehil olmayan kimselerin geçirilmesi sebebiyledir.
Bu konuyla ilgili Rasûlullah efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmaktadır; “İnsanların üzerine aldatıcı seneler gelecektir. Yalancı doğrulanacak, doğru olanlar yalancı sayılacak, hain kimseler güvenilir, güvenilir kimseler hain sayılacak ve aşağılık kimseler konuşacaktır.” Ey Allah’ın Rasûlü! Bu aşağılık kimseler kimlerdir? diye sorduklarında; “Ahmak kişilerin insanların genel işlerinde konuşmalarıdır” buyurdu. (Buhari)
Bu hadis halimizi dile getiriyor. Şu an siyasetçilerin konuşmalarının geneli yalan üzere kurulu. Devlet kademelerinin geneli İslam ve müslüman haini kimselerden müteşekkil. Dikkat edilirse müslümanlara musallat olmuş bu yöneticiler İslam ahlak ve öğretilerinden uzak. İnna lillah ve inna ileyhi raciun.
Başka bir alamet; Küfür milletlerinin birleşip İslam ümmetine saldırmalarıdır. Bu konuyu bir hadiste Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) şu şekilde tanıtıyor: “Yakında aç olanların yemek tabağına toplanıp üşüştükleri gibi (Küfür) milletleri de, size karşı toplanıp üşüşeceklerdir. Dediler ki: O gün sayımız azmı olacak Ey Allah’ın elçisi? Dedi ki: Hayır o gün sizler çok olacaksınız ancak suyun üzerindeki çer çöpler gibi olacaksınız. Allah-u Teâlâ düşmanlarınızın kalbinden (size karşı) korkuyu alacak, kalplerinize zaafı yerleştirecektir. Nedir o zaaflık ey Allah’ın Peygamberi? diye sordular. Dedi ki: O, dünya sevgisi ve ölüm korkusudur.” (Ebu Davud)
Dünya geneline bakalım. Özellikle İslam coğrafyasını incelediğimizde kalbimizi sıkacak, gözlerimizi yaşartacak tabloyla karşılaşırız.
Sömürülen ümmetimiz, öldürülen ümmetimiz, esir edilen ümmetimiz. Domuzların ve maymunların torunları olan Yahudi’ler, haçın kulları Hristiyan’lar, ineğe tapan Budistler ve bunlara yardım eden aşağılık mürtedler her alanda İslam ümmetine musallat olmuş zulmediyorlar. Allah-u Teâlâ’nın bu ümmete bahşettiği yer altı ve yer üstü zenginlikler Yahudi, Hristiyan ve mürtedlere peşkeş çekilmiş, kendi ideallerinde kullanmaktadırlar.
Abdullah Azzam (rahimehullah)’ın dediği gibi “Her bir müslüman bir kova su dökecek olsa, İsrail’i sel götürürdü.”
Müslümanların sayısı az değil ama suyun üzerindeki çer çöpün durumu ne ise onların durumuda malesef böyle olacaktır.
Bunun sebebini efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) hadiste beyan ediyor; kalplerin zayıflaması, gevşemesi ve çözülmesi. Kalp dedi, çünkü organların kralı kalptir. Efendimizin beyan ettiği gibi bu et parçası düzelecek olsa bütün organlarda düzelir. Ama bu et parçası bozulacak olursa organlarda bozulur. Kalbe dünya sevgisi ve ölüm korkusu hakim olunca zayıflayıp gevşemeye başlar.
Kişi ölümden neden korkar? Veya dünyayı neden çok sever?
İşin arka perdesinde Allah sevgisinin azalması, iman zayıflığı ve kulu her taraftan kuşatan günahlar yatmaktadır.
Halit Bin Velid (radıyallahu anh), Rumlara: “Vallahi sizlere, hayatı sevdiğiniz kadar ölümü seven bir kavim getirdim” demişti.
Ebu Ubeyde Bin Cerrah (radıyallahu anh) Şam bölgesinin komutanı iken, Halife Ömer (radıyallahu anh) onu ziyaret eder. Evine girdiğinde evinde kılıç, kalkan, at semeri, hasır ve tabak tas görünce sorar: Eşyaların nerde ey Ebu Ubeyde?
Ebu Ubeyde: “Eşyalarım bu kadar, bunlar bana dünyamda yeterlidir” deyince, Ömer (radıyallahu anh): “Vallahi hepimiz değiştik, sadece sen değişmedin Ey Eba Ubeyde!” der.
Sahabeyi kiramın durumu buydu. Dünyaya bu kadar değer veriyorlardı. Çünkü öğretmenleri, Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) böyle yaşamıştı, onları böyle yetiştirmişti. Daha sonra müslümanlar mal yığıp biriktirmeye başlayınca, dünya nimetlerine dalınca, gerileme ve çöküş devri baş gösterir. İslam hilafetinin Bağdat’ta Tatarlar’ın eliyle yıkılması, müslümanlardan en az bir milyonun öldürülmesi, dünya sevgisi ve ölüm korkusundan başkasımıdır?
Emeviler, Abbasiler ve Osmanlı imparatorluğunun yıkılması, dünya sevgisi ve ölüm korkusuyla değilmiydi?
Raşid halifelerin hemen akabinde halifelerde ve müslümanlarda israf, lüks hayat ve dünya debdebesi baş gösterir, dünyaya sarıldıkça ahiretten o oranda uzaklaşmaya başlarlar.
Emevi sultanlarından Süleyman bin Abdulmelik hacca gider. Mekke’ye vardığında, “sahabeyi kiramdan kimse kalmadı mı?” diye sorar.
“Sahabeden kimse kalmadı” derler. “Sahabeye yetişmiş tabiinden kimse varmı?” diye sorar.
“Tavus kaldı” derler. Onu çağırtır, Tavus (rahimeullah) gelir.
Gelirken ona selam verir ama “Ey Mü’minlerin Emiri!” demez. Ayakkabısıyla halıya basar ve yanında oturur.
Sultan: “Bana karşı bu sert duruşunun sebebi nedir ey Tavus?, içeri girdin bana emirul mü’minin lakabıyla hitap etmedin, ismimle hitap ettin. Ayakkabılarını halımın kenarına koydun!” der.
Tavus: “Allah-u Teâlâ Peygamberlerine hitap ederken Ey Nuh! Ey İbrahim! diye adlarıyla hitap etmiştir. Bende sana annen ve babanın sana koydukları isminle hitap ettim ve bu konuda sana karşı hata yapmadım.
Sana “Emirul Mü’minin” demedim çünkü bütün müslümanlar seni kendilerine emir olarak görüp görmediklerini bilmiyorum. Müslümanlar seni kendilerine emir olarak görmüyorlarsa seni bu lakapla çağırmam yalan olur.
Ayakkabı meselesine gelince, ben günde beş defa Allah-u Teâlâ’nın huzurunda ayakkabımla namaza duruyorum, Allah-u Teâlâ bana kızmıyor!” der.
Dedi ki: “Ey Tavus ne oluyor bize dünyayı seviyor ve ölümü kötü görüyoruz?”
Dedi ki: “Çünkü sizler dünyanızı onarıp ahiretinizi harap ettiniz. İnsanın tabiatı onarılmış yeri bırakıp harap olmuş mekana gitmeyi kötü görür.”
Dedi ki: “Allah’ın huzuruna gidişimiz nasıl olacak ey Tavus?”
Dedi ki: “Mü’min kimse, uzun süredir ailesinden uzak olan birinin ailesine kavuşması gibi gider. Ama günahkar kimsenin misali, tıpkı kaçmış asi bir kölenin yakalanıp efendisine götürülmesi gibi olacaktır…”
İşte bu kıssa bizlere kişinin neden dünyayı sevip ölümden nefret ettiğini gösterir.
Kıyametin Başka Bir Alameti, Polislerin Çoğalması, Kadınların Örtü ve Hayadan Uzaklaşmaları.
Rasûlullah efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurur: “Cehennem ehlinden iki sınıf vardır ki, onları görmem. Ellerinde inek kuyruğu gibi kırbaçlarla insanlara vururlar. Birde, giyinik ama çıplak, yürürken sağa sola meyleden hem de kendilerine meylettiren, saçları deve hörgücü gibi olan kadınlar. Bunlar cennete girmeyecek ve kokusunu da bulamayacaklardır. Halbuki onun kokusu şu kadar mesafeden hissedilir.” (Müslim)
Bu hadisin tezahürünü zalim tağutların düzenlerini ayakta tutmak için karşı duran insanlara sopa atarak, işkence ederek sağlamaya çalışan tağut kolluklarının icraatlarında ve günbe gün kadınların fitnelerini büyütmek için icad edilen moda ve elbise modellerinde görmekteyiz.
Rasûlullah efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurur: “Benden sonra erkeklere, kadınlardan daha büyük bir fitne bırakmadım” (Taberani)
Bugün toplumların ahlaki çöküşe uğramaları ve zelil bir duruma düşmelerinin altında yatan önemli ve etkili unsurlardan biri, kadınlardır.
Başka bir alamet; insanların ellerinde malın çoğalıp zenginleşmeleri. Rasûlullah efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurur: “Mal çoğalıp taşmadıkça ve adam malının zekatını çıkarıpta verecek birilerini bulmadıkça, kıyamet kopmayacaktır.” (Buhari, Müslim)
İlim ehlinden bazıları bu alametin Raşid halifelerden sayılan Ömer Bin Abdul Aziz (radıyallahu anh) döneminde meydana geldiğini söylerler.
Başka Bir Alamet, Fırat Nehrinin Altından Altın Çıkması
Rasûlullah efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurur: “Fırat nehri altında altının olduğu bir dağın üzerinden çekilmedikçe kıyamet kopmaz. İnsanlar onun için birbirleriyle çarpışırlar. Her yüz kişiden doksan dokuzu ölür. Çarpışan her bir kişi, “umarım ki kurtulan ben olurum” der.” (Buhari, Müslim)
Başka bir hadiste efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurur: “Fırat nehri altında altın hazinelerin olduğu bir yerden çekilecektir. Ona hazır olan kişi ondan bir şey almasın!” (Buhari)
Daha başka alametler vardır. Ancak konunun uzamaması için kaynaklarını yazmadan onları kısaca zikredeceğim;
Zamanın yakınlaşması (zamanın bereketsiz ve çok çabuk geçmesi), çıplak yalın ayak ve çobanların yüksek bina yapımında yarışmaları, ticaretin çoğalıp yayılması, yalan şahitliğin çoğalması, faizle alış verişlerin çoğalması, erkeklerin kadınlara benzemeleri ve kadınların erkeklere benzemeleri, depremlerin çoğalması, rahim akrabalığı bağını koparma, sadece bilinen tanıdık olanlara selam verme, peygamberlik iddia eden yalancıların çoğalıp ortaya çıkmaları, müziğin ve müzik aletlerinin çoğalıp helal görülmesi, camilerin süslenip onlarla böbürlenmeleri, cariyenin efendisini doğurması, şirkin zuhur edip arap yarım adasında putlara tapılması, kötü komşuluk, cimriliğin çoğalması, salih ve hayırlı mü’minlerinn yok olmaları, sünnetlerin hafife alınıp terkedilmesi, yalanın çoğalıp haberleri naklederken doğru nakletmemek, ani ölümlerin çoğalması, belaların çoğalıp ölümün temenni edilmesi, gibi alametler kıyametin küçük alametleridir.
Bu anlatılan bütün alametler ortaya çıkmış ve şahit olduğumuz alametlerdir. Rabbim cümle mü’minleri anlatılan kötü hasletlerden arındırsın ve razı olduğu kullarından eylesin.
Allah’a hamd ve Rasûlü Muhammed’e salât ve selam olsun. Davamızın sonu âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd etmektir.
Musa Ebu Cafer
Son Güncelleme: 1 yıl önce