11 Eylül ve El Kaide Dosyası (Bölüm 1)

El Kaide Örgütü lideri Usame bin Ladin’in bir ABD saldırısında yaşamını yitirmesiyle tekrar dünya gündemine oturan 11 Eylül saldırıları hakkında, haftalar süren geniş bir çalışma sonucu hazırladığımız dosyamızı ilginize sunuyoruz.

Bu çalışma, 11 Eylül öncesi dünyanın nasıl olduğuna dair geniş bir projeksiyon tutuyor. Çalışmanın ilerleyen bölümlerinde ise saldırının El Kaide tarafından hangi gerekçelerle yapıldığı, saldırıya katılanlar, saldırı hakkında üretilmiş çeşitli komplo teorileri, Usame bin Ladin’in hayatından çarpıcı kesitler videolar eşliğinde dikkatlerinize sunuluyor.

Bu çalışma International Pressmedya Araştırma Masası tarafından hazırlanmıştır. Kaynak vermek kaydıyla yayınlanabilir.

11 Eylül: Bir Başlangıç Değil ama Dönüm Noktası

11 Eylül saldırıları dünya tarihinde bir milat özelliği taşımaktadır. Saldırılar sonrasında dünya iki ana kampa ayrılmıştır. Dönemin ABD Başkanı George W. Bush saldırıların hemen akabinde yaptığı açıklamada tüm dünya liderlerine saflarını seçmeleri çağrısı yaparak “Ya bizdensiniz ya da onlardan” demiştir. Burada sorulması gereken soru şudur. Tarihin en büyük saldırısı olarak bilinen 11 Eylül saldırılarının arkasındaki sebepler nelerdir? Zira sebepleri incelemeden olayların 11 Eylül’de bir terörist grubun ABD’ye saldırmasıyla başladığını düşünüp bütün gelişmeleri bu ön kabulle yorumlamak büyük bir yanılgı olur. Bu çalışma saldırıların sebeplerini, saldırganların amaçlarını, saldırıların ekonomik sonuçlarını, siyasi ve sosyal etkilerini ortaya koymayı hedeflemektedir.

11 Eylül Öncesi Dünya

11 Eylül öncesinde soğuk savaştan galip olarak ayrılan ABD, bütün dünyanın tek süper gücü konumuna gelmişti. Ekonomik anlamda dünya servetinin büyük bir kısmını elinde tutan ABD artık dünya siyasetini belirleyen, ekonomik faaliyetleri yönlendiren tek başat güçtü. George Soros gibi spekülatörler sırtını bu büyük güce dayayıp dilediği ülkede devrimler gerçekleştirebiliyordu; yakın zamanda bile 2003 yılında Orta Asya’da Gürcistan, Kırgızistan ve Ukrayna’da meydana gelen renkli devrimleri finanse eden ve oluşturduğu devasa medya gücü ve ekonomik spekülasyonlarla George Soros devrimlerin mimarı olarak adlandırılıyordu.[1]

ABD dünyada ilk defa atom bombası kullanarak yaklaşık 250 bin insanın ölümüne neden olan tek devletti. Kuruluşundan 11 Eylül’e kadar ABD 120 ülkeye küçük ya da büyük askeri müdahale yapmış ve onlarca ülkeyi de işgal etmişti. Bazı düşünürler 20. yüzyıla ‘‘Amerikan Savaşları Yüzyılı’’ ismini vermişlerdir.[2] ABD’nin savaşlarını gösteren listeyi indirmek için linki tıklayınız. [3]

Dünyanın büyük bir kısmı açlıktan kırılırken ABD’de yetişkinlerin  % 74’ü ya obez ya da aşırı kiloludur.[4] Yeni Dünya Düzeni’nin tek süper gücü olan ABD kontrolünde tuttuğu IMF, Dünya Bankası gibi kurumlar aracılığıyla yüksek faizlerle borçlar vererek birçok ülkeyi sömürmekteydi. NATO ve BM gibi Yeni Dünya Düzeni’nin en önemli kurumları aracılığıyla bütün dünyaya gözdağı veriyor, istediği ülkeye bu uluslar arası güçleri de arkasına alıp saldırabiliyordu. ABD bütün dünyaya demokrasiyi önerip, insan hakları raporları hazırlayarak birçok ülkeyi eleştirirken küresel sistemin tek hegemonik gücü olma avantajını kullanarak kendisini eleştirilerden soyutlamaktaydı.

ABD’nin İslam dünyasıyla da arası pekiyi değildi. 11 Eylül’e kadar birçok İslam ülkesinde meydana gelen İslamcı kazanımlar ABD ve müttefiki devletler tarafından daima baltalanmıştı. Irak’a Körfez Savaşı’nda saldıran ABD, binlerce sivili acımasızca bombalamış, birçok zehirli bomba kullanarak nesiller boyunca sakat doğumlara neden olmuş, Irak’a uyguladığı ekonomik ambargo ve gıda ve ilaç kısıtlamalarıyla 500 bin çocuğun ölümüne yol açmıştı. Colombia Üniversitesi beslenme profesörü Richard Garfield sadece ambargoların başladığı 1991-2002 tarihleri arasında ambargolardan dolayı ölen 5 yaş ve altı çocukların sayısını 345,000-530,000 olarak hesaplamıştır.[5] 1999’a kadar Unicef’e göre 500 bin[6] çocuk ambargolar nedeniyle yaşamını yitirmiştir. Irak Sağlık Bakanlığı’na göre ise uranyum bombaları, savaşın neden olduğu hastalıklar ve ambargoların tümü 1,7 milyon kişinin ölümüne neden olmuştur.[7]

ABD İslam ülkelerindeki diktatör rejimlere destek sağlayan en önemli devletti. Mısır, Libya, Tunus ve Suudi Arabistan gibi birçok ülkenin polis ve istihbarat güçlerinin elit kesimi ABD’de Fort Bragg askeri üssünde eğitiliyordu. Ekonomik olarak çökme tehlikesi yaşayan İslam ülkelerinin diktatör liderlerine ABD cömert yardımlar sunuyordu. ABD İsrail ile Enver Sedat döneminde yapılan Camp David anlaşmasına bağlı kalması ve ABD çıkarlarına uygun davranması karşılığında Mısır ordusu’na Mübarek’in devrilmesinden önceye kadar her yıl 1.5 milyar dolar yardım ve büyük oranda askeri mühimmat desteği sağlamaktaydı.[8] Amerika Suudi Arabistan’dan 9 dolara aldığı petrolü dünyanın değişik ülkelerinde 100 dolara satıyor, bu yolla, İslam ülkelerinin birçok zenginliğini değişik yöntemlerle sömürdüğü iddia ediliyordu. Uluslarası Kamuoyu adı verilen, bilinmeyen bir olgu ülkeleri yola getiriyor, dünyanın Uluslararası Ceza Mahkemesi, Uluslararası Para Fonu, Uluslararası Askeri Güçler, Uluslararası Ekonomik İşbirliği Örgütleri, Uluslararası Yasalar, İnsan Hakları standartları gibi birçok araçla ABD bütün dünyaya kendi dünya görüşünü dayatmaktaydı.

Ancak bazı kesimler ABD’nin bu emperyal dayatmalarından hoşnut değillerdi. Özellikle Müslümanlar arasında ciddi bir çoğunluk bu dayatmaları hem dini, hem sosyal hem de ekonomik açıdan kabul edilemez bulmaktaydı. Çünkü bu kesim ABD’nin sunduğu Yeni Dünya düzeninde Müslümanların temsil edilmediğinin farkındaydılar.

El Kaide’nin Kuruluş Serüveni

1924 yılında İslam hilafetinin kaldırılmasıyla dünya Müslümanları bütüncül bir siyasi liderlikten yoksun kaldılar. Son hilafet merkezi olan Osmanlı Devleti, tüm İslam coğrafyasının ihtiyaçlarına yeterince cevap verememesine rağmen siyasal olarak Müslümanların hamisi konumundaydı. Hilafetin tekrar kurulması için Mısır ve Hindistan gibi ülkelerde bir dizi hilafet konferansı yapıldıysa da bir sonuç alınamadı.

Osmanlı hilafeti sonrası siyasal himayeden yoksun kalan İslam coğrafyası dönemin emperyal batılı güçleri tarafından gelecekte bölgesel çatışmalara neden olabilecek şekilde etnik ve mezhep merkezli ve bölgelerin sosyolojik ve coğrafi gerçeklerine aykırı bir şekilde çizilmiştir. Bunun sonucunda İslam coğrafyası özellikle de Ortadoğu bölgesi bir çatışma ve savaş coğrafyası haline gelmiştir. Bölgeyi sadece coğrafi sınırlarla bölmekle yetinmeyen batılı güçler İslam coğrafyasındaki sosyal ve kültürel kodları da değiştirmek için birçok projeyi hayata geçirmiştir. Bunun sonucunda başta Türkiye olmak üzere bölgede kurulan ulus devletler laik rejimler benimseyerek yüzlerini batıya dönmüşlerdir. Bu süreç İslam ülkelerinde halkın giyim tarzına müdahaleden eğitim müfredatlarındaki İslami kodları değiştirmeye varacak kadar ileri gitmiştir. Nitekim İslam dünyasının en eski ve büyük üniversitesi olan El Ezher’in eğitim müfredatlarının İngiltere tarafından değiştirildiği bilinmektedir.

İslam ülkelerinde birçok âlim ve entelektüel, ortaya çıkan problemlerin temelinde İslam’dan uzaklaşmak olduğu sonucuna varmış ve halkları tekrar İslami çizgiye davet etmek için çeşitli cemaatler kurmuşlardır. Mısır’da İhvan-ı Müslimin hareketi, Pakistan’da Cemaati İslami ve Tebliğ Cemaati, Filistin’de Hizbut-Tahrir ve daha birçok örgütlenmeler ortaya çıkmıştır. Bu cemaatler uzun bir süre diktatör rejimlerle karşı karşıya gelmemiş ve sadece eğitim çalışmalarıyla halkları İslami değerlere yeniden sarılmaya davet etmişlerdir. Oldukça başarılı olan hareketler kimi zaman engellenmeye çalışılmışsa da mesajlarının geniş kitlelere ulaşması engellenememiştir. Bu cemaatlerin önlenemeyen yükselişi karşısında devletler güç kullanma yoluna gitmiş ve bunun sonucunda örneğin Müslüman Kardeşler Cemaati’nin kurucusu Hasan El Benna ve birçok lideri çeşitli şekillerde ortadan kaldırılmıştır.

Devletlerin cemaatlere karşı şiddete başvurması karşısında Seyyid Kutub gibi bazı önderler, zamanı geldiğinde kendi terimleriyle “küfürle” karşı karşıya gelmenin kaçınılmaz olduğunu, bu sebeple cemaatlerin “cihad” için hazırlık yapması, uzun vadeli projeler hazırlaması ve üyelerini buna motive etmesi gerektiğini ileri sürmüşlerdir.

Zamanla davet hareketleri silahlı mücadeleye girişmiş silahlı mücadeleyi benimsemeyen hareketler ise mensupları tarafından ağır davranmakla suçlanmış, birçok grup bu hareketlerden ayrılıp silahlı cemaatler oluşturmuştur. Bu silahlı hareketlerin başında Mısır’da Cihad Cemaati, Cezayir’de Davet ve Cihad Hareketi, Libya’da Cemaatul Mukatele, Suriye’de Said Havva’nın başında bulunduğu İslami Cephe, Filistin’de Hamas, ve daha bir çok hareket gelmektedir.  Bu hareketler ülkelerindeki diktatör rejimlerle hesaplaşma yoluna girmiş ancak genelde başarısız olmuşlardır.

1970’lerin sonuna doğru dünya yeni bir sürece girmiş, dünyanın ikinci süper gücü olan Sovyetler Birliği Afganistan’a saldırmıştır. Bu saldırı İslam dünyasında halifelik kaldırıldığından beri hiç gerçekleşmeyen bir olayın ortaya çıkmasını sağlamıştır. Dünyanın dört bir yanından Müslümanlar, dilini ve kültürünü hiç bilmedikleri Afganistan’a gelerek kendi tanımlamalarıyla kardeşleri olarak gördükleri Afgan halkıyla aynı safta savaşmaya başlamışlardır.

Multi-national Cihad Ordusu

50 farklı ülkeden Afganistan’a gelen binlerce İslamcı gönüllünün ortak adı “mücahitler”dir. 1. Dünya savaşında, Osmanlı ile İtilaf Devleri arasında cereyan eden Çanakkale Harbi’nden sonra ilk defa onlarca ayrı ülkeden Müslüman aynı dava için aynı safta savaşıyordu. Bu süreçte Afganistan’a gelen üç kişi savaşın seyri ve 11 Eylüle gelen süreci anlamak açısından çok önemlidir.

Bunlardan biri Filistinli akademisyen Dr. Abdullah Azzam’dır. Azzam Afgan cihadının dünyaya tanıtılmasında ve İslami meşruiyet kazanmasında en etkin rol oynayan kişidir. Afganistan’da Mücahitlere Hizmet Bürosu isimli bir kurum açarak dünyanın dört bir yanından ulusal sınırları aşarak gelen binlerce genci organize etmiştir.

Bu sırada Abdullah Azzam’ın yanında savaşa katılanlardan biri de Suudi bir milyarderin oğlu Usame Bin Ladin’dir. Suud’un en zengin ailelerinden birine mensup olan Bin Ladin o sırada ülkeler arası yatırımlar yapan zengin bir işadamıdır. Dünyanın 7. zengini olan ve prenslerle beraber büyümüş Usame bin Ladin’in bu göz kamaştırıcı serveti bırakıp Afganistan mağaralarında Afgan halkının özgürlüğü için savaşmayı tercih etmesi bölgede ve İslam coğrafyasının tamamında ciddi bir sempati toplamasına sebep olmuştur. Bu dönemde Afganistana’a gelen genç bir doktor ilerde El Kaide’nin oluşumunda ve küresel bir örgüt haline gelmesinde kilit rol oynayacaktır. Bu kişi varlıklı bir aileden gelen Eymen El Zevahiri’dir. Dr Eymen Mısır Cihad hareketi lideridir ve Rusya dağıldıktan sonra lideri olduğu cemaat El Kaide ile birleşir. Zevahiri’nin Usame Bin Ladin’in Amerikan güçleriyle girdiği çatışmada hayatını kaybetmesinden sonra örgütün yeni lideri olması beklenmektedir.

Afgan cihadı bütün dünyada büyük etkilere neden olmuştur. Ruslarla savaş sürecinde askeri deneyimler elde eden binlerce mücahit savaştan sonra bu tecrübelerini ülkelerine uyarlamaya çalıştılar. Bir kısmı oldukça başarılı olurken, diğer birçok girişim başarısız oldu.  1989’a gelindiğinde dünya büyük bir olaya tanık oldu. Oldukça kısıtlı imkânlarla ve askeri, ekonomik ve teknik eşitsizliğe rağmen süper güce meydan okuyan bir avuç savaşçı göz alıcı bir zafer elde etmiştir.

Doğudan batıya birçok Müslüman dini referanslarla hareket edildiğinde başarılı olabileceklerinin farkına vardılar. Sovyet iktidarı devrildiğinde birçok mücahidin ağzında aynı cümle dolaşıyordu “Evet başarabiliriz.”

Afgan savaşı sonrası edinilen tecrübeler ve oluşan iyimser havanın bölgede oluşturacağı domino etkisi ve bunun batılı değerler karşısında oluşturacağı tehdit küresel sistemi harekete geçirmiştir. Küresel aktörlerin girişimleri sonucunda ülkedeki çeşitli gruplar birbirine düşürülmüş ve savaştan elde edilen kazanımların bölgesel aktörler, özellikle de Mücahit gruplar tarafından kullanılması engellenmiştir. Kısa vadeli çıkarların peşinde koşan yerel gruplar bölgesel çapta ve uzun vadede etkili olabilecek projeler üretememişlerdir. Bunun sonucunda Sovyet işgali sonrası beklentiler, özellikle de iç çatışmaların şiddetlenmesi ile yerini hayal kırıklığına bırakmıştır. İslami yönetim hayali yerini kaosa sürüklenmiş ve iç çatışmalarla zayıflayan bir yapıya bırakmıştır. Nihayetinde bu savaş sürecinde elde edilen kazanımlar batılı güçlerin müdahalesi ile kullanılamamıştır.

Avrupa coğrafyasının tam ortasında yer alan Bosna’da savaşın patlak vermesi üzerine daha önce Afgan Savaşı tecrübesine sahip olan mücahit gruplar yönlerini Bosna’ya çevirmişlerdir. Müslüman Boşnakların safında yer alan Mücahit gruplar büyük başarılara imza atmış ve Sırpları yenilgiye uğratmışlardır. Ortadoğu haklarına kıyasla daha az dindar olan Bosna halkının yabancı mücahitlerin etkisiyle şeriat istemeleri Avrupa ülkeleri başta olmak üzere Amerika’yı harekete geçirmiş ve bu aktörlerin savaşa müdahalesini ortaya çıkarmıştır. Fakat 60 bin kişilik orduyla Bosna’ya müdahale eden batılı güçlerin savaşı durdurmaya karşılık Bosna’dan istedikleri ilk şart Bosna’da bulunan 600 yabancı mücahidin Bosna’yı terk etmesi olmuştur. Bosna savaşı neticesinde İslamcıların kazanımları da Batı tarafından bir kez daha engellenmişti.

Mısır’da rejime karşı ayaklanan Müslüman Kardeşler Hareketi Batı tarafından desteklenen laik rejim tarafından güç kullanılarak şiddetli bir biçimde bastırılmıştır. Avrupa ve Amerika Mısır yönetimine İslamcı hareketlere karşı olan bu tavırlarından dolayı çok büyük miktarlarda parasal ve siyasi destekte bulunmuştur. Yani İslami hareketler Mısır’da da aslında karşılarında batılı aktörleri bulmuşlardır.

Cezayir’de farklı bir metot deneyen İslami hareketler demokratik yöntemlerle iktidara talip oldular. Ali Bin El Hac ve Abbas Medeni önderliğindeki FIS seçimlerde yüzde 85 oy aldı. Fakat Fransa’nın desteğini arkasına alan laik ordu hemen darbe yaptı ve çıkan iç çatışmalarda 100 bin insan katledildi. Cezayir’de Müslümanların siyasi başarısı Batı tarafından baltalanmıştı. Aynı tecrübeyi Tunus’ta da NAHDA partisi yaşadı. Somali’de ise Amerika yıllarca işgalci güç olan Etiyopya’yı destekledi. Ogaden savaşında ABD, Etiyopya ordusuna hava desteği sağladı ve birçok İslamcı, Ogaden savaşında aslında herhangi bir zarar vermedikleri ABD tarafından hava saldırılarında öldürüldü.

İslami Hareket’lerin her başarısı ABD öncülüğündeki Yeni Dünya Düzeni ülkeleri tarafından engellenmekteydi. Peki, çözüm neydi?

Gerek Afganistan, Bosna, Somali gibi ülkelerde yaşanan işgal ve savaşlar gerekse de diğer ülkelerde yaşanan süreçler sonucunda elde ettikleri kazanımları sürekli bir şekilde Batı tarafından baltalanan İslami Hareketler mücadele ettikleri bölgesel aktörlerin aksine asıl düşmanın bu yerel güçleri destekleyen batılı devletler olduğu sonucuna vardılar.

El Kaide ve Uzak Düşman Stratejisi

Afganistan tecrübesi Bin Ladin’in tüm dünyadan mücahidler yetiştirip küresel ölçekli bir hareket kurma fikrini etkilemişti. 1988’de El Kaide isimli bir hareket kurdu. Mısır Cihad cemaati lideri Dr. Eymen El Zevahiri, Ömer Abdurahman ve daha birçok tecrübeli İslamcı bu harekete katıldı. El Kaide Afganistan’da birçok kamp açtı ve 11 Eylüle kadar bazı tahminlere göre 20 bin savaşçı eğitti. İslam ülkelerindeki halk desteklerine rağmen başarılı olamamalarını ABD’nin diktatör rejimlere verdiği askeri desteğe bağlayan İslamcılar Zevahiri’nin tabiriyle “Köpeklerle değil sahipleriyle muhatap olmayı” tercih ettiler. Bu görüşün diğer adı “Uzak Düşman Stratejisi”’idi. Dünyanın birçok ülkesinde İslami hareket liderleri ABD yok olmadan ya da çok zayıflamadan İslam ülkelerinde başarı elde edilemeyeceğini, ABD’nin 20 yıl boyunca Müslümanların her başarısını engellediğini düşünüyorlardı. Artık ABD ile Müslümanlar arasında bir hesaplaşma kaçınılmazdı.

El Kaide ABD ile ilk defa Somali’de karşılaştı. Halka yardım götürme gerekçesiyle “Umut Operasyonu” isimli bir operasyon düzenleyen ABD, Somali’yi işgal etti. El Kaide lideri Bin Ladin en tecrübeli savaşçılarından bir timi ülkede halkı örgütlemesi için Somali’ye gönderdi. Bu kişiler 1993’de ABD Kara Şahin helikopterlerinin düşmesine neden olan ve birçok ABD askerinin öldüğü 17 saat süren çatışmalarda etkin rol oynadılar. ABD daha fazla dayanamayıp askerlerini Somali’den çekti. El Kaide o dönemde kamplarında eğitim gören birçok Somalilinin de desteğiyle Somali’yi üs edindi. Bu gün Somali’nin yüzde 85’ini kontrol eden Şebab hareketinin temelleri o dönemde atıldı.

Afganistan’da 1996’da -ABD’den bir dönem destek alan- bazı grupların başını çektiği iç savaşa tepki gösteren medrese mollalarından oluşan bir hareket hızla güç kazandı ve süreç içinde yönetimi ele geçirdi. Bu hareketin ismi “Taliban Hareketi”ydi. Ülke yönetimini ele geçiren Taliban, El Kaide’ye yeniden İslam Hilafeti kurmak amacıyla büyük imkânlar tanıdı. Hareketin lideri Afganistan Devlet Başkanı Molla Muhammed Ömer tüm dünyadaki Müslümanlara bu genç İslam devletini geliştirmek için mühendisler, uzmanlar, doktorlar göndermeleri, ayrıca ülkelerindeki diktatör yönetimlerle arası bozuk olan herkesi misafir edecekleri açıklamasında bulundu. Binlerce İslami hareket üyesi Afganistan’a hareket etti. Sadece 5 bin Özbek Afganistan’da kamplar kurdu, birçok Çeçen o dönemde 2. Çeçen savaşına katılmadan önce Taliban tarafından onlara tahsis edilen ve El Kaide tarafından yönetilen kamplarda eğitim aldı.

ABD ve Batılı güçler, 1979 İran devriminin mezhep merkezli anlayışı sebebiyle Sünni dünyada oluşturamadığı etkiyi Hanefi (Sünni) Taliban Hareketinin oluşturabileceğinden endişe ediyorlardı. ABD başta olmak üzere batılı devletler bu ülkeye ambargo uyguladı.[9]

Artık ABD ile büyük bir savaşa hazırlanan El Kaide ilk hamleyi gerçekleştiriyordu. Nairobi ve Darusselam’daki ABD elçiliklerini havaya uçurdular.[10] ABD buna karşılık Sudan’da Bin Ladin tarafından kurulan Şifa ilaç fabrikasını vurdu ve Afganistan’ı bombaladı ve 250 sivili öldürdü.[11] Dünya basını ABD’nin terör kamplarını vurduğunu iddia etti. Gerçek ise çok sonraları ortaya çıktı. El Kaide Sudan saldırısının intikamını almak için 2000 yılında ABD’nin Aden körfezinde bulunan ve dünyanın en büyük uçak gemisi olan USS Cole savaş gemisini vurdu.[12] Onlarca ABD askeri yaşamını yitirdi.

23 Şubat 1998’de bir basın açıklaması yapan El Kaide liderleri “Haçlılara ve Siyonistlere Karşı Cihad Cephesi’ni” kurdular. Tüm Müslümanları Filistin’in yeniden özgürleşmesi için Afganistan’da kurulacak Hilafet Ordusu’na katılmaya davet ettiler. Molla Ömer bu ordunun lideriydi ve Emirul Muminun olarak isimlendiriliyordu. Hem Usame bin Ladin hem de örgütün tüm üst düzey yöneticileri Afganistan’ın tek meşru lideri olarak Molla Ömer’i gördüklerini ilan ettiler. Bu durum hala değişmemiştir.

2001 yılında ABD Pakistan aracılığıyla ve daha değişik yollarla defalarca Taliban rejimini tehdit etti. Taliban ve El Kaide geçmişte İslami hareketlerin her başarısını baltalayan ABD’nin saldırı hazırlığında olduğunu biliyordu. USS Cole gemisi Afganistan’a doğru muhtemel bir işgal için harekete geçtiğinde uzun zaman boyunca ABD’ye karşı kendi ifadeleriyle “kibrini, hegemonik gücünü ve ekonomisini” hedef alacak bir saldırının planını yapmış olan El Kaide neredeyse 15 yıllık bu planı Molla Ömer’den izin alıp uygulamaya soktu. Bir El Kaide lideri daha sonra bu kararı şöyle açıklayacaktı:

 ‘‘Sorun şuydu: Ya arkamıza yaslanıp onların bize saldırmasını bekleyecektik, ya da onları beklemedikleri bir saldırıyla şaşırtacaktık. Biz ikincisini tercih ettik.’’

El Kaide’nin saldırı gerekçeleri:

11 Eylül’de El Kaide Örgütü,

1- Uzun yıllar boyunca İslam ülkelerinin zenginliklerini sömürdüğünü

2- Petrolünü çaldığını

3-Kutsal olan Mekke ve Medine’ye üsler yapıp mukaddes bölgeleri çiğnediğini

4- Birçok ülkeye savaş açıp yüz binlerce insanı öldürdüğünü

5- Irak’a saldırıp binlerce Müslüman’ı öldürdüğünü

6- Ambargolarla 500 bine yakın çocuğun ölümüne neden olduğunu

7- Her BM oylamasında İsrail’e karşı karar çıkmasını veto yetkisini kullanarak engellediğini

8- İsrail’e askeri ve ekonomik destek verdiğini

9- Japonya’ya atom bombası atarak binlerce kişiyi acımasızca öldürdüğünü

10- İslam ülkelerinin otoriter yöneticilerinin bir numaralı destekçisi olduğunu iddia ettiği ABD’de bazı ekonomik ve askeri hedeflere saldırdı. El Kaide’ye göre yukarıdaki sebeplerden herhangi biri ABD’nin vurulması için yeterli meşruiyeti ve İslami dayanağı sağlayacak kadar geçerli bir sebepti.

Şayet Kapitalizm ABD’nin bel kemiğiyse ve eğer birçok adaletsizlik de bu sistemin ürünüyse, kapitalizmin temel karargâhı olan İkiz Kulelerin vurulması El Kaide’ye göre oldukça meşru ve stratejik bir eylemdir. El Kaide kendi ifadesi ile İkiz Kuleler ve Dünya Ticaret Merkezinde masum sivilleri değil fakir ülkeleri özellikle de İslam ülkelerini IMF, Dünya Bankası gibi kurumlar aracılığıyla çeşitli ekonomik oyunlar, spekülasyonlar ve dayatmalar yaparak büyük faizlere mahkûm edip sömüren ekonomik savaşın savaşçılarını vurduğunu kabul etmektedir. Bununla birlikte El Kaide savaşçıları bir uçakla Pentagon’a saldırmış, saldırıda 125 Pentagon görevlisi öldürülmüştür.

Bin Ladin gönüllüler arasından 19 savaşçısını saldırıları düzenlemeleri için seçmiştir. Bu kişilerin tümü saldırıların gerekçelerini ve meşruiyetini anlattıkları görüntülü vasiyetler bırakmışlardır. Bu vasiyetleri siz Pressmedya.com okuyucularıyla paylaşıyoruz. Ayrıca 11 Eylül saldırganlarının eğitim ve hazırlık görüntülerini içeren bir belgesel olan Manhattan Raids belgeselini de DOSYA’mızın bu bölümünde bulacaksınız.

[1] http://en.wikipedia.org/wiki/Rose_Revolution#Funding_from_Soros-related_organizations

[2] http://academic.evergreen.edu/g/grossmaz/interventions.html

[3] http://en.wikipedia.org/wiki/List_of_wars_involving_the_United_States

[4] http://en.wikipedia.org/wiki/Obesity_in_the_United_States

[5] “Iraq criticizes US, UK at Baghdad Conference…” 10. May 2001

[6] Iraq surveys show ‘humanitarian emergency’ UNICEF Newsline August 12, 1999

[7]“Iraq criticizes US, UK at Baghdad Conference…” 10. May 2001

[8] http://www.telegraph.co.uk/finance/financetopics/8290133/Most-US-aid-to-Egypt-goes-to-military.html

[9] http://www.sipri.org/databases/embargoes/un_arms_embargoes/afghanistan

[10] http://en.wikipedia.org/wiki/1998_U.S._embassy_bombings

[11] http://articles.cnn.com/1998-08-20/us/9808_20_us.strikes.01_1_sudanese-television-bin-mullah-abdullah?_s=PM:US

[12] http://www.pianoladynancy.com/recovery_usscole.htm

Son Güncelleme: 9 ay önce