بسم الله الرحمن الرحيم
Hamd âlemlerin Rabbi olan Allah’a, salât ve selam Efendimiz Rasûlullah’a, ehli beytine, ashabına ve yolunu takip eden mü’minlere olsun.
Irk kelimesi Arapçada “kök, nesep” gibi manaya gelir. Günümüzde, aralarında kan bağı bulunan, aynı soydan gelen büyük insan toplulukları ırk kelimesiyle ifade edilmektedir.
Maddi ve manevi açılardan milletinin ve ülkesinin çıkarlarını her şeyin üstünde tutma anlayışına ırkçılık denir. Irkçılık kavim birlikteliği üzerine kurulu olan bir dostluktur. Kavim bağları; ırk, tarih, dil, ortak maslahatlar ve toprak unsurları üzerine kurulmuştur.
Din, ırkçı kesimlerde beraberlik ve bağlılık için esas değildir. Veya en azından din bağlantıları ve dostlukları ikinci derecede veya üçüncü derecede gelir. Veyahut din bağlantısının hiçbir değeri yoktur. Türk kavmiyetçiliği, Kürt kavmiyetçiliği, Arap kavmiyetçiliği vs. kavmiyetçilikler bu kabildendir. Dostluk, ırkçılık üzerine kurulduğu için bir ateist Türk ile inançlı bir Türk arasında rahatlıkla dostluk ve sevgi bağları kurulabilir. Aynı şekilde İslam’a intisap eden bir Kürt ile şeytana tapan bir Kürt arasında dostluk güçlü olabilir.
Irkçılarda dostluk, savaş, sevgi ve dayanışma din üzere değil, ırk ve kan üzere kuruludur. Buna binaen ırkçı bir Türk için müşrik, facir bir Türk, muvahhid, müttaki bir Kürt’ten daha üstündür. Aynı şekilde ırkçı bir Kürt için şeytana tapan bir Ezidi Kürt, Rahman’a tapan bir Türk’ten daha üstün ve daha fazla haklara sahip olmalıdır.
Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) döneminde peygamberlik iddiasında bulunun yalancı Müseyleme’ye kavminden birçok kişi tabi olmuştu. Peygamberliğin Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’de son bulduğunu, Müseyleme’nin yalancı bir insan olduğunu bilmelerine rağmen sırf ırkçılıktan dolayı ona tabi olmuşlar ve onunla beraber İslam ordusuna karşı savaşıp küfür safında helak olup gitmişlerdi.
Irkçılık, cahiliyeden gelen ve şeytanın insanlar arasına soktuğu en kötü hasletlerden biridir. Özellikle Yahudiler Müslümanları dağıtmak, güçlerini birbirlerine karşı kullanmak ve onları kendi emellerine alet etmek için bu pis hastalığı Müslümanlar arasında yaymışlardır.
Bir insan kavmiyetçilikten dolayı dinini, inancını ve ahiretini rahatlıkla kaybedebilir. Günümüzde yapılan savaşların bir kısmının temelinde ırkçılığın yatmakta olduğunu unutmamamız gerekir. Kendini ırkından dolayı üstün gören bir şahıs, diğer farklı ırklara sahip olan insanlara küçümseyerek bakar. Bu kötü haslet onu helake götürür.
Halbuki ırk, renk ve dil seçimi insanlar arasında ihtiyari (seçme) değil, takdiri (Allah’ın yaratması)’dır. Allah-u Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
“Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve birbirinizle tanışmanız için sizi kavimlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki Allah yanında en değerli olanınız, O’ndan en çok korkanınızdır. Şüphesiz Allah bilendir, her şeyden haberdardır.” (Hucurat Sûresi 13)
Bu ayette Allah-u Teâlâ insanoğlunun değer kazanmasını imanına ve takvasına bağlamaktadır. Bir kimsenin ırkı ne olursa olsun, şekli ve tipi ne olursa olsun, toplum arasındaki statüsü ve makamı ne olursa olsun eğer iman ehlinden ve takvalı kullardan değilse Allah-u Teâlâ’nın yanında sivrisinek kanadı kadar değer kazanmayacağını, değerin ancak iman ve takva ile olacağını belirtmektedir.
Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) bir hadisinde şöyle buyurmaktadır: “Allah, sizden cahiliyyenin kirini ve atalarla övünmeyi giderdi. Artık o sakınan bir mü’min ya da bedbaht bir günahkârdır. Hepiniz Âdem’in çocuklarısınız, Âdem de topraktan yaratılmıştır. Kavimleriyle övünen kimseleri bırakınız, onlar ancak cehennem kömürüdür.” (İmam Ahmed)
Müslüman, İslam nuru ile aydınlandıktan sonra eski cahili kötü örf ve âdetlerine dönmemelidir. Hangi ırktan olursak olalım neticede atamız Âdem (aleyhisselam)’da birleşiyoruz. Atamız Âdem (aleyhisselam) tevazuyu simgeleyen topraktan yaratılmıştır. Bütün insanların kökü bir yerde birleşiyorsa bu ırkçılığın anlamı nedir? Kavimlerle övünen kimselerin akıbetlerinin cehennem kömürüne dönüşmesi söz konusu ise bu batıl övünmeler neyin nesi?
Bugün Türkiye’de otuz yıldan beri süregelen DEVLET-PKK çatışmaları, binlerce insanın ölüp binlercesinin yaralanmasına sebep olan, binlerce vatandaşın memleketini bırakıp göç etmesine ve binlercesinin hapishanelerde çürütülmeye bırakılmasının altında yatan etken devletin gayri İslami bir yönetime sahip olması ve ırk üstünlüğü taslamasındandır. Eğer bu sistemin yerini İslam adalet ve kanunları alsa ve de Türk milliyetçiliği diğer ırklara dayandırılmamış olsaydı bu acı tabloyu yaşamayacaktık. Kürtlerin ve Arapların yaşadığı bölgelerde büyük harflerle dağlarına ve meydanlarına “Ne Mutlu Türküm Diyene” yazmanın anlamı nedir? Veyahut her sabah Türk olmayan öğrencilere “Türküm, doğruyum, çalışkanım. Varlığım Türk varlığına armağan olsun!” gibi cahili sözleri dayatmanın manası nedir? Bu yanlış siyaset ve uygulama hâliyle Kürt kökenli olan bir insanın tepki vermesine ve Türk ırkına düşman olmasına sebep olacaktır. Bu vaziyeti gören provokatörler Türk-Kürt çatışmasını alevlendirdiler ve bölgemizde Siyonist-Haçlı hâkimiyetini güçlendirdiler.
Allah-u Teâlâ bizleri cahiliyenin karanlık ve zulmünden kurtarmak, hak yolun nur ve saadetine ulaştırmak için İslam’ı göndermiştir. Biz Müslümanların kardeşlik, bağlılık ve dayanışma unsurumuz İslam kardeşliğidir. Hangi renk ve ırktan olursa olsun Müslüman kişi bizim kardeşimizdir. Onu Allah için severiz. En yakın akrabamız Allah ve Rasûlü’ne düşmanlık ediyor ve küfür üzere yaşıyorsa babamız, kardeşimiz ve çocuğumuz dahi olsa onu sevmeyiz. O bizim düşmanımızdır.
Bedir Savaşı’nda Mus’ab Bin Umeyr (radiyallahu anhu)’nun müşrik kardeşi Ebu Aziz Bin Umeyr Müslümanların eline esir düşmüştü. Ebu Aziz dedi ki: “Yanımdan kardeşim Mus’ab geçti. Beni Ensar’dan bir Müslüman esir etmişti. Kardeşim Mus’ab Ensar’a dedi ki: ‘Bu adama dikkat et. Onu elinden kaçırma! Annesi zengin bir kadındır. Umulur ki sana fidye ödeyerek onu kurtarır!’” Ebu Aziz, abisi Mus’ab (radiyallahu anhu)’ya dedi ki: “Ey kardeşim! Bana olan iyiliğin bu mudur?” Mus’ab Bin Umeyr dedi ki: “Sen değil, şu seni esir eden kişi benim kardeşimdir!” (Siyer-i İbn-i Hişam)
İşte böyle, iman ve teslimiyete sahip olan kişiler hakkında Allah-u Teâlâ şöyle buyurur:
“Allah’a ve ahiret gününe inanan bir toplumun -babaları, oğulları, kardeşleri yahut akrabaları da olsa- Allah’a ve Rasûlü’ne düşman olanlarla dostluk ettiğini göremezsin. İşte onların kalbine Allah iman yazmış ve katından bir ruh ile onları desteklemiştir. Onları içlerinden ırmaklar akan cennetlere sokacak, orada ebedî kalacaklardır. Allah onlardan razı olmuş, onlar da Allah’tan hoşnut olmuşlardır. İşte onlar, Allah’ın tarafında olanlardır. İyi bilin ki, kurtuluşa erecekler de sadece Allah’ın tarafında olanlardır.” (Mücadele Sûresi 22)
Rabbim cümlemizden ırkçılık cahiliyesini gidersin. Bizleri İslam boyası ile boyasın. Mus’ab Bin Umeyr gibi Allah için seven ve Allah için buğz eden kullarından eylesin. Allahumme âmin.
Musa Ebu Cafer
Son Güncelleme: 1 yıl önce