Rafizi Şiilerin İnançları

Hamd alemlerin rabbi olan Allah’a, salat ve selam efendimiz, önderimiz ve komutanımız olan Rasûlullah’a, ehli beytine ve ashabı kiramına olsun.

Değerli kardeşlerim, dünya üzerinde özellikle son dönemde İslam’a ve Müslümanlara yönelik asli kafirlerin saldırıları bir o kadar özellikle Rafizi Şii fırkasının saldırıları artmıştır. Asli Kafirlerin İslam’a ve Müslümanlara kin ve düşmanlıkları rahatlıkla bilinebilmektedir. Fakat Rafizi Şiilerin, neredeyse asli kafirlerden daha fazla Müslümanlara saldırmaları ve zulmetmelerinin altında yatan sebebi bir çok Müslüman bilmemektedir.

Bu satırlarımı hala İran ve Şiiler hakkında hüsnü zanda bulunan ve hakkı hala görememiş samimi kimselere ve Şiiliği tanımış ama daha fazla bilgiye ihtiyaç duyan kardeşlerime nasihat babından yazıyorum. Şunuda itiraf edeyim; Bende birçok samimi kardeşlerimiz gibi hidayete erdiğim vakitte Humeyni ve Hizbullah örgütü hakkında hüsnü zanda bulunur, onları sever ve müdafaa ederdim. Çünkü özellikle 1979’da İran’da Humeyni devrim yapınca, takiyye sanatını kullanarak dünyaya bu devrimin İslami bir devrim olduğunu, Ehli sünnete iyi baktığını, onlara yardım ve destek vereceğini, “ABD En Büyük Şeytandır” sloganını atarak ABD işgalinin her zaman karşısında olacağını, Filistin ve Aksa’yı Yahudilerden kurtaracağını, Rusya’nın başkanı Gorbaçov’a mektup yazarak İslam’a davet etmesi gibi bizlere hoş gelen söylemlerle bir çok samimi Müslümanı kandırmışlardır. Hatta İhvanül müslimin cemaati devrimden sonra İran’a gidip Humeyni ve arkadaşlarını kutlamışlar, Hafız Esad’ın Suriye’de yaptığı zulme karşı İran’dan destek istemişler ama daha sonra işin iç yüzünü ve ihanetleri öğrendikten sonra aldandıklarını öğrenmişler ve Suriye ihvanı âlimlerinden Said Havva, Humeyniciliğin iç yüzünü anlatan küçük bir risale yazmıştır.

Konuya baştan başlarsam bu mesele daha iyi anlaşılacak. Yani öncelikle ehli beyt sevgisi adı ile çıkmış bu Şiiler’in, çıkışları ve İslam’a muhalif inançları nelerdir? Onu iyice özetleyip tanımaya çalışalım. Çünkü gerek Humeyni ve gerekse şuan ki Lübnan’da bulunan Hizbullah örgütü, Rafizilik, başka bir deyimle İmamiyye İsna Aşeriyya (Oniki İmam) mezhebine mensupturlar. ve bu mezhebin kuvvetlenmesi ve yayılması için çok büyük emekler vermişlerdir. Binaen aleyh önce bu mezhebin çıkışını ve itikadını tanımamız gerekmektedir.

Şiilik, Osman (radiyallahu anh) hilafeti döneminde Yahudi asıllı Abdullah Bin Sebe adında bir münafığın İslamı iddia ederek Müslümanlar arasında fitne tohumları ekmesiyle ortaya çıkmıştır. Bu facir adam Yahudiliği incelemiş ve Yahudilikte her bir peygamberin vasisinin olduğunu görünce, Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’inde vasisi bulunduğunu ve onun Ali (radiyallahu anh) ve soyundan gelen onbir imam olduğunu, bu imamların masum olduklarını, din imameti ve halifeliğe bunların daha layık olduğunu başta Ebu Bekir, Ömer, Osman ve diğer sahabelerin ehli bayt hakkını çiğnediklerini, ehli beyte zulmettiklerini iddia etmiştir. Daha sonra fitnesini büyütmüş ve Ali (radiyallahu anh)’ya ilahlık vasıfları vermiştir.

Şiilerin en büyük fırkası olan Rafizilik kolu, Pakistan, Afganistan, İran, Irak, Kuveyt, Bahreyn, Yemen ve Lübnan gibi devletlerde yayılmış bir fırkadır. Şuan bu gurup Pakistan, Suriye ve Irak’ta en çok mücahitlerle savaşan fırkadır. Suriye’nin Nusayri yani Hz. Ali’ye ilah diyen, elli senedir Allah’ın dinine savaş açmış, Müslümanları katledip Sünni kadınlara tecavüz eden Beşşar Esad güçlerine en çok destek veren İran, Irak hükümeti ve Hizbullah’tır. Nusayrilik fırkası Rafizilere göre kafir bir fırka sayılmasına rağmen, Sünnilere karşı bu fırkaya ciddi destekler veren Rafiziler bunu aşıp onlarla aynı safta Sünnilere karşı savaşmaktadırlar. Bu durumlarını garip karşılamamak gerekir. Çünkü tarih ilmini okuyanlar, Rafizilerin, Müslüman Sünnilere karşı Tatarlara ve haçlı seferlerinde Haçlılara yardım ettiklerini görecektir.

Şiilerin aslen kinlerinin sebebi şudur; Farslıların imparatorluğu vardı. Binlerce sene ayakta kalmıştı. Çok güçlüydü. Dünyanın iki süper gücünden biriydi. Farslılar eskiden ateşe tapan Mecusiler idiler. Irkçılık benlerine işlemiş, Arapları küçümserlerdi. Ömer (radiyallahu anh) hilafeti döneminde Fars imparatorluğunun Müslümanlar karşısında büyük bir hezimete uğraması neticesinde koca imparatorluk Müslümanların eliyle yıkılıp tarihin çöplüğüne atılması çok ağır bir durumdu. Kendilerini müslüman gösteren Mecusiler sürekli islam devletini parçalama ve yıkma teşebbüslerinde bulunmuşlar bu yolla intikam almaya çalışmışlardır. Müslümanlara muhalefetlerini ehli Beyt sevgisi ve müdafaası adı altında tarih boyunca sürdürmüşlerdir. İran şuan, bu üstü kapalı mecusiliğin uzantısı olduğunu söylesek abartmış olmayız. Sözde Mecusiliği bırakıp İslam’a girdiklerini söyleselerde mecusilikten gelme kinleri hala göğüslerinde saklıdır.

ŞİRK VE BİD’ATLERE BULAŞMIŞ RAFİZİ FIRKASININ İSLAM’A MUHALİF İNANÇLARI ŞUNLARDIR:

1. Kur’an’ı Kerim’in sahabeler tarafından tahrif edildiğine inanırlar. Bazı ayetlerin tefsir ve anlamlarını tahrif ederler.

a. Kur’an’ın tahrif edildiğine dair söyledikleri sözler:

Bizim mezhebimizde Buhari (rahimehullah), çok güvenilen ve hadis konusunda en sahih hadis yazarı olarak nasıl kabul edilmişse, Şiilerdede en çok itimat edilen ve sahih kabul edilen hadis imamı Kuleyni adında bir muhaddistir.

Elkafi adlı hadis kitabında 1.Cild 228. Sayfada şu ibareler yer alır.

Kuleyni derki: ” Ebu Cafer (radiyallahu anh) dedi ki: “Kur’an’ı Kerimi aynen indiği gibi topladığını iddia eden yalan söylemiştir.!! Aynen indiği gibi toplayan ve ezberleyen Ali Bin Ebutalip (aleyhisselam), ve ondan sonra ki gelen imamlardır.!”

Aynı sayfada devamla der ki: “Vasiler (Ehli Beyt İmamları) haricinde hiç kimse, zahiri ve batıni olarak Kur’an’ın tamamının yanında olduğunu iddia edemez.!!”

Bu sözler küfre sokan sözlerdir. Çünkü Kur’an’ı Kerim bizlere tevatür yoluyla gelmiştir. Allah’u Teala şöyle buyurur: “Kur’an’ı kesinlikle biz indirdik; elbette onu yine biz koruyacağız.” (Hicr 9)

Rafizilerin Kur’an’ı tahrif edişlerinin misali şudur:

Cabir dedi ki: Ebu Cafer’e sordum. Ali Bin Ebu Talip neden “Emirül Müminin” ismiyle anılır? Dedi ki: Allah onu böyle isimlendirmiştir. Kitabında şöyle indirmiştir: “Kıyamet gününde, biz bundan habersizdik demeyesiniz diye Rabbin Adem oğullarından, onların bellerinden zürriyetlerini çıkardı, onları kendilerine şahit tuttu ve dedi ki: Ben sizin Rabbiniz değil miyim? Muhammed benim Rasûlüm ve Ali müminlerin emiri değil midir? (Onlar da), Evet (buna) şâhit olduk, dediler.” (Araf 179) (Elkafi c1, shf 412)

Görüldüğü gibi ayeti tahrif edip araya Muhammed benim Rasûlüm ve Ali müminlerin emiri değil midir? Sözünü eklemişlerdir.

Başka bir misal:

Ebu Cafer dedi ki: “Kim Ali’nin ve ondan sonraki imamların velayetinde Allah ve Rasûlüne itaat ederse büyük bir kurtuluşa ermiş olur.” (Ahzap, 71) Ayeti bu şekilde inmiştir! Demiştir. (Elkafi c1, shf 412)

Görüldüğü gibi ayet tahrif edilmiş ve ayetin içerisine Ali’nin ve ondan sonraki imamların velayetinde sözü eklenmiştir.

Humeyni keşfül esrar kitabının 149. Sayfasında şöyle der: “Peygamber kendisinden sonra Kur’an’ın tahrife uğrayacağından korktuğu için yada Müslümanlar arasında ihtilafların şiddetlenmemesi ve İslam’a tesir etmemesi için Kur’an’da imamete değinmekten çekindiğini bu sözlerimizle ispatladık.! Açıkça belli oldu ki eğer Peygamber, Allah’ın emrettiği şekilde imameti tebliğ etmiş olsaydı ve bu uğurda çaba harcamış olsaydı! İslam beldelerinde bütün bu çekişmeler, sorunlar ve savaşlar vuku bulmazdı. Aynı şekilde dinin temellerinde ve teferruatında bu ihtilaflar yaşanmazdı!.”

Dikkat edilirse Humeyni bu sözleriyle haşa Rasûlullah’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) imameti tebliğ etmediğini ve bu yaşanan sorunların müsebbibi olduğunu ima etmektedir. Böyle bir iftira kişiyi küfre sokar.

b. Kur’an’ın Tefsir ve Anlamını Tahrif Etmeleri:

Bazı ayetler hakkında yaptıkları tefsir ve anlam tahrifleri ne lügata göre, ne akla ve nede şeriata göre uygun değildir.

Mesela Kuleyni Elkafi’de 1.Cildte rivayet eder: Ebu Hamza, Ebu Cafer (radiyallahu anh)‘ya dedi ki: Sana feda olayım. Şiiler sana şu ayetin tefsirini soruyorlar. “Birbirlerine neyi soruyorlar? Ayrılığa düştükleri büyük haberi mi?” (Nebe 1,2) Dedi ki: “Birbirlerine neyi soruyorlar? Ayrılığa düştükleri büyük haberi mi?” sözü Müminlerin Emiri (Allah’ın salavatları üzerine olsun) hakkındadır. Müminlerin emiri derdi ki: Allah’ın benden daha büyük ayeti yoktur. ve yine Allah’ın benden daha büyük haberi yoktur.”!!

Halbuki bu ayetteki büyük haberden kasıt müfessirlerin görüş birliğiyle kıyamet kastedilmiştir. Ama Şiiler anlamını tahrif etmişlerdir.

Başka bir misal şudur:

Elkafi kitabının 1. Cild 214. Sayfasında şu geçer: Salim dedi ki: Ebu Cafer (radiyallahu anh)‘ya şu ayet hakkında sordum: “Sonra Kitab’ı, kullarımız arasından seçtiklerimize verdik. Onlardan (insanlardan) kimi kendisine zulmeder, kimi ortadadır, kimi de Allah’ın izniyle hayırlarda öne geçmek için yarışır. İşte büyük fazilet budur.” (Fatır, 33)

Dedi ki: Hayırlarda öne geçen imamdır. Ortada olan imamı tanıyandır. Kendisine zulmedende imamı tanımayandır.!!

Böyle bir tefsir ne şeriata uygundur, ne dile uygundur nede akla uygundur. Bunun gibi tefsirde yaptıkları tahrifata yüzlerce misal verilebilir. Elkafi kitabını okuyan bu tipten yüzlerce felaketi görecektir.

Humeyni, Keşfül Esrar kitabının 151. Sayfasında derki: “Şunu kesin olarak belirtiriz ki, Kur’an’da yüzlerce ayet açıkça belirtmeden (işaret yoluyla) imam ve imamet hakkında gelmiştir.”!!

Rafizi Şiiler, Fatıma (aleyhesselam)‘e ait Kur’an’a ve Ona Vahi Geldiğine İnanırlar

Bizim elimizde bulunan Kur’an’dan başka bir Kur’an’ın olduğunu, içinde değişik ilimlerin bulunduğuna inanırlar. Kuleyni Elkafi kitabının 1. Cildinin 239. Sayfasında derki: “Ebu Ebdullah (Hüseyin) (aleyhisselam) dedi ki: “Yanımızda Fatıma (aleyhesselam)‘ın Kur’an’ı vardır. Onlar Fatıma (aleyhesselam)‘ın Kur’an’ını ne bilsinler.? Dedim ki: Fatıma (aleyhesselam)‘ın Kur’an’ı nedir? Dedi ki: Sizin Kur’an’ınızın üç katı kadar olan Kur’an’dır. Vallahi içinde sizin Kur’an’ınızdan bir harf dahi yoktur.”!!

Dikkat edilirse hem bizim Kur’an’ın üç katıymış, hemde içinde aynı olan bir harfi dahi yokmuş! Sizce nedir bu Kur’an’?!

Humeyni, (İnternette Ali Hamaney sitesinde yayınlanmış) ölüm vasiyetinde derki: “Bizler, imamlarımızın şaban ayı münacatlarıyla, Hüseyin (aleyhisselam)‘ın Arafat duasıyla, Muhammed ailesinin Zeburu olan Seccadiye sayfasıyla ve rızai bariye ulaşmış Zehran’ın kendisine Allah tarafından ilham edilmiş Fatımi sayfalarıyla iftihar ederiz!.

İmamlar Hakkında Aşırı Giderler ve Masum Olduklarına İnanırlar

Rafiziler imamlar hakkında o kadar aşırıya gittiler ki onları peygamberlerin üzerine çıkardılar hatta Allah muhafaza etsin onlara ilahlık vasıfları verdiler. İnançlarına göre bu on iki imam, kainatta ve zerrelerinde tasarruf ederler!. Olanları ve olacakları bilirler!.

Elkafi kitabının 1. Cildin 223. Sayfasında şu ibareler geçer: İmam Rıza dedi ki: “Bizler Allah’ın yeryüzündeki emin kişileriyiz. Yanımızda ölümlerin ve belaların ilmi vardır!. Bizler bir adamı gördüğümüzde gerçek iman sahibi veya gerçek nifak sahibi olduğunu biliriz!.”

Ammar Sabati derki: Ebu Abdullah’a (Hüseyin (radıyallahu anh) sordum. Hükmettiğinizde ne ile hükmedersiniz? Dedi ki: Allah’ın hükmü ve Davudun hükmü ile hükmederiz.! Eğer bizlere bilmediğimiz bir şey gelirse Ruhul Kudüs (Cebrail) ilmini bize getirir.! (Elkafi 1 cild 398. Sayfa)

Humeyni derki: “İmamın övülmüş makamı ve yüksek derecesi vardır. Bizim mezhebimizin zaruri inançlarından biride şudur: İmamlarımızın öyle makamı vardır ki o makama ne yaklaştırılmış melek nede gönderilmiş peygamber ulaşamaz!.. (Elhukume El İslamiyye)

4. Rafizi Şiiler Sahabenin Genelini ve Şii Olmayan Müslümanların Hepsini Tekfir Ederler

Kitapları, parmak sayısınca sahabeler hariç geri kalan sahabeleri tekfir etme, onlara kin ve nefret duyma konusunda batıl sözlerle doludur.

Rafiziler, Sahabeyi kiram ve sonradan gelen Müslümanlar imameti Hz. Ali ve torunlarından 11 kişiye imameti ve halifeliği vermedikleri için, dine ihanet edip haşa küfre girdiklerine inanırlar.

Ubu Cafer dedi ki: Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu: Ben bütün insanlığa gönderilmiş Allah’ın elçisiyim. Benden sonra insanlar üzerinde Allah tarafından tayin edilmiş ehli beytimden imamlar gelecektir. Ancak onlar yalanlanacak, küfür ve sapkınlık yöneticileri ve onların tabileri onlara zulmedeceklerdir.” (Elkafi c1, syf 215)

Onların iddiasına göre Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)‘den sonra Hz. Ali’ye imameti, Hz. Ebubekir, Ömer, Osman ve geri kalan sahabeler vermemiş ve haşa ona zulmetmişlerdir.

Ebu Abdullah’a adamın biri sordu: Beklenen Mehdiye “Müminleri Emiri” lakabı ile selam verebilir miyiz? Dedi ki: Hayır. O ismi Allah, Ali Bin Ebutalib’e vermiştir. Ondan önce isimlendirilmiş ve ondan sonra isimlendirilmiş kişiler kafirdirler!. (Elkafi cild 1, syf 411)

Bu sözün manası Hz. Ali’den önce “Emirül Müminin” diye isimlendirilmiş Ebu bekir, Ömer ve Osman (radıyallahu anhum) ve Hz. Ali’den sonra günümüze kadar gelen bütün Müslümanların yöneticileri kafirdirler.

Kuleyni derki: İbni Ezine dedi ki: Bize birden fazla kişi İmamlardan (aleyhimselam) birinden! rivayet ettiler. Dedi ki: “Kişi Allah’ı, Rasûlünü, bütün imamları ve zamanın imamını tanımadıkça ve ihtilafı onların hükmüne götürmedikçe ve ona teslim olmadıkça mümin olamaz!” (Elkafi cild1, syf 180)

(MaşaAllah bu kadar kuvvetli senet başka kitaplarda bulunmaz! Hangi imamdan kim ne rivayet ettiği belli değil)

Bu sözün manası sahabeler ve ondan sonra gelen Müslümanlar mümin değildir. Çünkü sahabe ve sonraki gelen Müslümanlar bu imamları masum görüp anlaşmazlıklarını onlara götürmezlerdi. Anlaşmazlıklar Allah ve Rasûlüne götürülür.

Humeyni derki: “Bizim iki şeyh (Ebubekir ve Ömer)’in Kur’an’a olan muhalefetleriyle, Allah’ın hükümleriyle oynamalarıyla, kendi nefislerinden haram ve helal ettikleriyle, Hz. Fatıma ve evlatlarına yaptıkları zulümlerle işimiz yoktur!. Biz sadece onların bu din hakkında cahilliklerine işaret edeceğiz!…

Peygamber onları irşad etmek ve hidayete ulaştırmak için çok emek harcamıştı. İbni Hattab’ın küfür ve zındıklık amellerinden türeyen ve Kur’an’ ayetleriyle çelişen iftiralarının sözleri, peygamber gözlerini hayata kaparken kulağında çınlıyordu!.” (Keşfül esrar 123, 137)

Humeyni sahabeyi kiramı o kadar çok küçümsedi ki, içki ve uyuşturucu içen, muta nikahı adı altında gece gündüz zina eden, homosexliğin ve ahlaksızlığın çok yayıldığı sapık halkını, ömrünü cihad ve davette geçirmiş sahabeden daha üstün görmüştür.

Meşhur vasiyyetinde derki: “Ben cesurca şunu iddia ederim: İran halkı ve asrımızda milyonlarca olan topluluğu, Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem)‘in sahabesinden daha faziletlidir. O hicaz halkı Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem)‘e itaat etmezdi. Cepheye gitmemek için değişik bahaneler uydururlardı. Allah’u Teala onları tevbe suresinde azarlamış, azap ile onları uyarmıştır. Gelen rivayetlere göre peygamber onları minberin üzerinde azarlamıştır.!”

5. Rafiziler Sabit Sünneti Reddedip İnkar Ederler

Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)‘den sabit olarak gelmiş Buhari, Müslim ve diğer hadis kitaplarını red ederler. Onlarda en yalancı kişilerin bile söz ve şiirleri Buhari ve Müslim’den daha makbul durumdadır. Onların hadis kitapları peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) ve sahabesi hakkında yalan ve iftiralarla doludur.

İbni Teymiye (rahimehullah) derki: “Şiiler bu ümmet içinde en yalancı fırkadandırlar. Kıbleye müntesip olan fırkalar arasında onlardan daha yalancı veya yalanı tasdik eden başka bir fırka yoktur.” (Mecmuul Fetava 28 / 479)

Sünni âlimlere o kadar çok kin ve nefret beslediler ki onların yanında eşeğin rivayeti Buhari ve Müslim’in rivayetinden daha doğru sayılmıştır.

Onların en sahih hadis kitabı olan Elkafi’de, Kuleyni şu rivayeti getirir: Müminlerin emiri Ali Bin Ebi Talip derki: Bu eşek, peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) ile konuştu. Dedi ki: Anam babam sana feda olsun ey Allah’ın Rasûlü, bana babam oda babasından oda dedesinden oda babasından rivayet ederek anlattı dedi ki: Nuh’un gemisinde bulunuyordu. Nuh (aleyhisselam) kalktı ve eşeğin belini sıvazladı. Dedi ki: Bu eşeğin soyundan, peygamberlerin efendisi ve sonuncularının bineceği, Peygamberi taşıyacak bir eşek gelecektir. Beni, o anlatılan eşek kılan Allah’a hamdolsun.” (Elkafi 1 / 237)

Dikkat edilirse bu rivayet zincirinde eşekler var.! Bu hale güler misin? Yoksa ağlar mısın?
Eşekten başka onlarda Rasûlullah’a (sallallahu aleyhi ve sellem) anası babası feda olacak kimse kalmadı mı? Bu peygamberimizin ihtiramına aykırıdır.

Birde bu rivayetin şu yalanı ortaya çıkıyor. Her bir eşek yüz sene yaşayacak olsa aradaki ravi zinciri 4 tür. Bunun manası Nuh (aleyhisselam) ile Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) arasında 400 sene bulunmaktadır! Bu saçmalık kabul edilir mi?

6. Rafizi Şiiler Tarih Boyunca Müslümanlara Karşı Kafirlere Yardım Etmişlerdir

Sünni Müslümanlara o kadar kin ve nefret duyarlar ki tarih boyunca Müslümanlara zulmeden, savaşan ve kanlarını döken kafirlere ve müşriklere yardımda bulunmuşlardır. Bu her zaman görülen ve duyulan bir gerçektir.

Tatarların İslam diyarlarına girip yaptıkları katliamlarda, haçlıların Müslümanlara yaptıkları saldırılarda, son yüzyılda İran’ın dünyanın değişik yerlerinde Müslüman katliamlarına sessiz kalması hatta bazı küfür milletlerini gizli ve açık desteklemesi bunun ispatıdır. Rusya, Çeçenistan da Müslümanları katlederken İran Rusya ile değişik antlaşmalara giriyor, Çeçenistan için: “O mesele Rusya’nın iç meselesidir. Biz karışmayız!” diyorlardı. ” ABD ve NATO güçleri Irak’ı işgal ettiğinde İran, Irak’taki Şiilere destek vermiş, Şiilerin yaptıkları Sünni katliamlarına silah ve adam yardımı yapmıştır.

ABD ve NATO güçleri Afganistan’a saldırıp İslami İmaratı yıkarken İran sessiz kalmış hatta İran üzerinden geçiş yapan yüzlerce mücahidi yakalamış ve senelerce hapiste yatırmıştır. Buna ek olarak Taliban hükümetinin yıkılmasında önemli rolleri olmuştur. Bu gerçeği eski Cumhur Başkanı Ahmedi Necat şu sözleriyle dile getirmiştir: “Eğer İran olmasaydı ABD, Taliban Hükümetini yıkamazdı!”.

Humeyni, Hafız Esad’ın zulmüne ve Hama katliamına sessiz kalmakla beraber ikili devlet ilişkilerini en iyi seviyeye çıkarmıştır.

İran, şuan dünyanın gözü önünde Suriye’nin kafir Nusayrilerinden olan Beşşar Esad ve rejiminin yaptığı katliam ve zulmüne açıkça yardım etmektedir. Hizbullah, Beşşar Esad’la beraber olduğunu, ona destek verdiğini açıkça bildirmektedir. Şu an Hizbullah’ın bir kısım elemanları mücahitlere karşı savaşmakta, hatta Müslüman kadınlara tecavüz etme eylemlerine de iştirak etmektedirler. Bu saklanacak bir durum değildir!..

Hasan Nasrullah bir televizyon konuşmasında 20.000’den fazla füzeye sahip olduklarını söylemektedir. Neden onlardan bir tanesini dahi İsrail’e 2006 yılından itibaren atmadı? Hani Filistin ve Aksa’nın hürriyeti onun hedeflerinden di?! Hepsi yalan hepsi takiyye. Hizbullah’ın eski ismi “Emel” hareketiydi. Sünnilere yaptıkları zulüm ve katliamları unutulmuş değildir. Humeyni, Emel’in kana bulanmış pis çehresini değiştirmek ve unutturmak için ismini değiştirip Hizbullah yapmıştır.

Tatarlar Abbasi hilafeti devrinde Bağdat’a girmiş, Müslümanları katletmiş, Halifeyi öldürerek her yeri yakıp yıkmışlardır. İbni Kesir (rahimehullah) derki: “Tatarlar, Bağdat’ta bir milyon Müslüman katlettiler.” âlimlerin kitaplarını bir kısmını yakmış, bir kısmını Fırat nehrine atmışlardı. Yaptıkları bu işgal ve katliamlarda Şii asıllı olan Nasiruddin Ettusi adında ki vezirin parmağıda vardı. Onun hakkında İbni Kayyım (rahimehullah) şöyle der: “Nasiruddin Ettusi, Rafiziliğe ve ehli beyte kendini nispet etti. Küfrünü ve sapkınlığını gizledi. Küfrün yardımcısı ve sapkınların veziri olan, Holako’nun veziri Nasir Ettusi’ye hakimiyet kozları geçince Peygambere tabi olanlardan ve dinine bağlı olanlardan intikam almıştır. Müslümanları kılıçtan geçirmiş, halifeyi, kadıları, âlimleri ve muhaddisleri öldürtmüş, felsefecileri, müneccimleri (Yıldız işleriyle uğraşan) ve sihirbazları hayatta bırakmıştır. Camilerin ve medreselerin idare işlerini Tatarların eline vermiş, onları kendine sırdaşlar ve dostlar edinmiş, kitaplarında alemin kadimliğini, dirilişin batıl olduğunu yazmış ve Allah’ın sıfatlarını inkar etmiştir.” (İğasatül lehefan c.1 shf 287)

Bu zındık adam hakkında Humeyni şunu demektedir: “Bu gibi boşluk benim gibi evinin bir köşesinde oturanlarla oluşmaz. Bu boşluk imam Hüseyin ve diğer imamları yitirince oluşur. Yine insanlar İslam’a büyük hizmetlerde bulunmuş! Nasiruddin Ettusi ve emsallerini yitirince kayıpta olduklarını anlarlar…

Eğer takiyye durumları bizden birinin sultanların yanında olmayı gerekli kılıyorsa, ölüm pahasına olsa bundan uzak durmalıyız. Ancak sadece şeklen girip İslam’a ve Müslümanlara yardım edecekse bu durum müstesnadır. Tıpkı Ali Bin Yaktin ve Nasıruddin Ettusi (rahimehullah) girdikleri gibi.” Elhüküme El islamiyye shf 108)

7. Rafizi Şiiler, Dua ve İbadetin Bazı Çeşitlerini İnsanlara Yapmakla Şirk İşlemektedirler

Namazlarda kabirlere yönelmek, ölülerden yardım ve medet istemek, kabirleri tavaf edip sürtünmek, emekleyerek huzuruna gidip secdeye kapanmak Şiilerde var olan ve mukaddes saydıkları mezarlarda çok görülen bir durumdur. Fırkalar arasında en çok kabir ziyaretine önem gösteren, kabirleri tazim edip oralarda şirk koşan fırka Şiilerdir.

Humeyni derki: “İhtiyaçları taşlardan ve kayalardan istemek batıl olmasıyla beraber şirk değildir! Sonra bizler peygamberlerden ve onlardan sonra Allah’ın kendilerine kudret verdiği imamlarımızın mukaddes ruhlarından yardım isteriz!.” (Keşfül Esrar shf 49)

Değerli kardeşler, bu getirmeye çalıştığım rivayetler, devede kulak misalidir. Şiilerin o kadar batıl inanç ve mezhepleri vardır ki ciltlerle ancak anlatılır.

Yaptıkları muta nikahı, zekat yerine zenginlerden humus yani beşte bir almaları, sahabelere iftiralar atıp lanet etmeleri, Müminlerin anası ve peygamberimizin (sallallahu aleyhi ve sellem)‘in pak eşlerinden Aişe ve Hafsa validelerimize lanet edip onlara dil uzatmaları, işledikleri bidatler hurafeler, muharrem ayında zincirlerle dövünmeleri ve daha neler… İran’da yaşayanlar, Rafizilerin Ehli Sünnete düşmanlıklarını ve zulümlerini çok iyi bilir. Tahran’da bir tane dahi Ehli Sünnetin camisi yoktur. Hz. Ömer’i öldüren Mecusi Ebu Lü’lüe’nin İran’da büyük ve muhteşem mezarı vardır. Bir sürü Rafizi mezarını günlük ziyaret eder, Hz. Ömer’e olan kinlerini soğutmaktadırlar. Aslen Şii’lik, Abdullah Bin Sebe adında Yahudinin Hz. Osman döneminde çıkardığı fitnelerle başlayıp büyümüştür.

Şiiler, Yahudilere bazı noktalarda benzemektedirler. Ehli Sünnet İmamlarından Lelekai (rahimehullah) ehli Sünnetin itikat usulü adlı kitabında bu benzetmeyi getirmektedir:

Yahudiler dediler ki: Krallık ancak Davut soyunda olur. Rafiziler dediler ki: Emirlik ancak Ali’nin soyunda olur!

Yahudiler dediler ki: Mesih Deccal çıkmadan yada İsa gökyüzünden inmeden cihad olmaz.

Rafiziler dediler ki: Mehdi çıkmadan ve biri gökyüzünden seslenmeden cihad olmaz!

Yahudiler akşam namazını yıldızlar belli olana kadar geciktirirler. Rafizilerde aynı şeyi yaparlar!

Yahudiler biraz kıbleden yan dönerler. Rafizilerde aynı yaparlar! Yahudiler elbiselerini alttan uzun tutarlar. Rafizilerde aynısını yapar. Yahudiler Tevrat’ı tahrif ettiler. Rafizilerde Kur’an’ı.

Yahudiler her Müslümanın kanını helal saydılar. Rafiizilerde helal saydılar. Yahudiler ard arda üç boşamayı hiç saydılar. Rafizilerde hiç saydılar.

Yahudiler, Cebrail (aleyhisselam)‘a buğzederler. Rafizilerden bir gurup: Cebrail Kur’an’ı hata ile Muhammed’e indirdi diyerek ona buğzederler.

Yahudi ve Hristiyanlar iki özellikte Rafızilerden daha hayırlı olmuşlardır: Yahudilere soruldu: Sizin en hayırlılarınız kimdir? Dediler ki: Musa’nın ashabı.

Rafizilere soruldu: sizin en şerlileriniz kimdir? Dediler ki: Muhammedîn ashabıdır!.

Hristiyanlara soruldu: Sizin en hayırlılarınız kimdir? Dediler ki: İsa’nın havarileridir.
Rafizilere soruldu: sizin en şerlileriniz kimdir? Dediler ki: Muhammedîn havarileridir!.

Humeyni Keşfül Esrar kitabında shf 148 derki: “Azıcık aklı olan bilir ki takiyye, kesin belirlenmiş ilahi hükümlerdendir. Bizlere şu rivayet gelmiştir: “takiyyesi olmayanın dinide yoktur!.”

Yukarıda getirdiğim 7 madde sahibini şirke ve küfre sokan maddelerdir. İtikadını anlamış, dinine önem gösteren bir Müslüman Rafizileri dost edinemez. Çünkü kişi kıyamette sevdikleriyle beraber olacaktır.

Rabbim cümlemize hakkı hak olarak görüp tabi olmayı, batılıda batıl görüp ondan içtinab etmeyi cümlemize nasip ve müyesser eylesin. Davamızın sonu Yüce Allah’a hamd etmektir.

Musa Ebu Cafer

Son Güncelleme: 1 yıl önce