Gündemde bir süredir var olan mesele, Gazze Şeridi’ndeki yaklaşık 2.5 milyon Filistinliye karşı çağın en korkunç katliamlarından birine girişmiş olan İsrail ile halen devam eden ticari ilişkiler.
Malumunuzdur, Siyonist şebekenin katliamlarına rağmen dünya genelinde gerek devletler gerekse özel şirketler bazında İsrail ile ticaret hızla devam ediyor.
İsrail’e mühimmatlar, silahlar ve silah parçalarının yanı sıra diğer ticaret malları da gönderiliyor. İthalat ve ihracat eski seyrini izliyor. Özellikle ABD’nin başını çektiği Batılı devletler İsrail’e yoğun miktarda silah gönderirken dünyanın diğer ülkelerinden de İsrail’e çeşitli mallar, ham maddeler ve fosil yakıtlar sevk ediliyor.
Açıkçası ben, hedefine kazancın maksimize edilmesini koyan ve bu uğurda hiçbir ilke tanımayan modern iktisadi insan modelini temel alan hiçbir kişi veya kuruluştan bundan başka bir tavır beklemiyordum. Zihniyeti tamamen sekülerleşen, tamamıyla çıkarlarına odaklanan, güçlü olmayı haklı olmak olarak gören ve güçlenmek için her türlü insani değeri yok sayan “modern insanlar”, “modern şirketler” ve “modern devletler” bundan başka bir tavır gösterecek değildi.
Bu ticaretin özel şirketlerce yapıldığı, devletleri bağlamadığı gibi düşünceler de dile getiriliyor elbette. Ancak bu durumun, devletlerin ve şirketlerin tamamen ayrışmış olduğu modern öncesi iktisadi düzenlerin zamanında kaldığı hususuna girerek sizleri sıkmayacağım.
Velhasıl, modern zihniyete intisap etmiş insanların, şirketlerin, devletlerin çıkıp da İsrail’e abluka uygulaması, Filistin’de susuz, gıdasız ve ilaçsız bırakılan 2.5 milyon Müslümanın yardımına koşması beklenemezdi elbette.
Dini inancı veya dünya görüşü ne olursa olsun, dini ve insani tüm değerleri çıkarları için yok sayan bu zihniyeti benimseyen her tür insanın tavrı da bu olacaktı kuşkusuz. Kendini Müslüman olarak niteleyenler dahi bu faizci, kapitalist, demokratik, sömürge düzenine itaat ettiğinden, dinlerin ve inançların neyi gerektirdiğinin bir ehemmiyeti olmadı.
Yazık ki Türkiye’den de İsrail’e yönelik ticaret devam etti. Türkiye merkezli şirketlerden İsrail’e 2023 yılı boyunca yaklaşık 5 milyar dolar ihracat yapıldı. Bu miktar sadece 2023 yılı Kasım ayında 320 milyon dolar tutarındaydı. Bu noktada kabahati şunda bunda aramaya pek de lüzum olmadığına inanıyorum. Bir kabahat varsa o da her türden değeri gücün ve dolayısıyla paranın gerisine koyan modern zihniyette ve bu zihniyeti benimsemekte beis görmeyen herkestedir.
Açıkçası, bilhassa ABD ve İsrail’in dünyadaki hiçbir devlet gibi görülemeyeceği, bunların Müslümanları hedef alan birer katliam şebekesi olduğu kanaatine sahibim. Hassaten İsrail’in bu konudaki pozisyonu ve Müslümanların topraklarındaki bir ileri karakol oluşu, Siyonist şebekeyle ilişki kurmayı daha da anormal bir hale sokuyor.
İsrail ile ilişki kuranlar ve ticaret yapanlar geçmişte kendilerini aklamak gibi bir derde sahip değillerdi, zira büyük ölçüde onlarla aynı dünya görüşlerini benimsiyorlardı. Ama bugün bazı kesimlerin İsrail ile ticaret konusunda kendilerini ve halk kitlelerini, bu yapılanın kötü olmadığına, buna mecbur kalındığına veya bunun iyi bir şey olduğuna iknaya çalıştıklarını görüyoruz.
Bir de sanki Siyonist şebekenin tüm katliamları 7 Ekim’de başlamış, bunun öncesinde hiçbir katliam, hiçbir tehcir yaşanmamış gibi davranılması meselesi var. Oysa Siyonistler 100 yılı aşkın süredir bölgede Müslüman öldürüyorlar.
Bu gerçek göz önüne alındığında, herhangi bir insan İsrail ile ticaretini sürdürmenin bu katliamlarda pay sahibi olmak anlamına geldiğini göremiyor mu? Bir şişe kola satın almaktan değil, on binlerce doları doğrudan İsrail ekonomisine sokmaktan ve İsrail’in ihtiyaç duyduğu malları ona ulaştırmaktan söz ediyoruz.
Allah azze ve celle şöyle buyuruyor:
“De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım akrabanız kazandığınız mallar, kesada uğramasından korktuğunuz ticaretiniz, hoşlandığınız meskenler size Allah’tan, Resûlünden ve Allah yolunda cihad etmekten daha sevgili ise, artık Allah emrini getirinceye kadar bekleyin. Allah fâsıklar topluluğunu hidayete erdirmez.” (Tevbe, 24)
Ahmed bin Hanbel’e düşmanla ticaretin caiz olup olmadığı sorulduğunda ise şöyle cevap vermiştir:
“Müslümanlara karşı güç kazanacak kişilerle alım-satım yapılmamalıdır.” (Mesailu Ahmed b. Hanbel, II: 103)
İzzeddin ibn Abdusselam, kendisine “Haçlılara elbise dikersem zulme ortak olur muyum?” diye soran bir terziye şu yanıtı vermiştir:
“Hayır, sen zulümlerine ortak olmazsın. Sana iğne iplik satan zulme ortak olur, sen zalimin ta kendisi olursun.” (Nuveyri, Nihayetu’l Ereb, 29: 278)
“Hangi çağda yaşıyoruz? O devirler geçti.” diyenleri duyar gibiyim. O devirlerin geçtiğini, paramparça olmuş evlatlarının parçalarını enkazlardan toplamaya çalışan babalara veya dünyanın tüm askeri güçlerine aynı anda karşı koyabilen Müslüman erlere anlatmanızı tavsiye ederim.
Mahmut Cemil İnce
Son Güncelleme: 6 ay önce