“Ayetlere Göre Amerika’nın İslam’a Karşı Savaş Taktikleri ve Mücahidlerin Gerçek Direniş Stratejileri”

بسم الله الرحمن الرحيم، الحمد لله رب العالمين، والصلاة والسلام على رسولنا محمد وعلى آله وصحبه أجمعين Tevbe suresinin şu açık, net ve kendilerine karşı zafer vadiyle sonlandırılmış ayetlerinde Allah (celle zikruhû) şöyle diyor:كَيْفَ يَكُونُ لِلْمُشْرِكِينَ عَهْدٌ عِنْدَ اللَّهِ وَعِنْدَ رَسُولِهِ إِلَّا الَّذِينَ عَاهَدْتُمْ عِنْدَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ فَمَا اسْتَقَامُوا لَكُمْ فَاسْتَقِيمُوا لَهُمْ إِنَّ اللَّهَ يُحِبُّ الْمُتَّقِينَ (7) كَيْفَ وَإِنْ يَظْهَرُوا عَلَيْكُمْ لَا يَرْقُبُوا فِيكُمْ إِلًّا وَلَا ذِمَّةً يُرْضُونَكُمْ بِأَفْوَاهِهِمْ وَتَأْبَى قُلُوبُهُمْ وَأَكْثَرُهُمْ فَاسِقُونَ (8) اشْتَرَوْا بِآيَاتِ اللَّهِ ثَمَنًا قَلِيلًا فَصَدُّوا عَنْ سَبِيلِهِ إِنَّهُمْ سَاءَ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ (9) لَا يَرْقُبُونَ فِي مُؤْمِنٍ إِلًّا وَلَا ذِمَّةً وَأُولَئِكَ هُمُ الْمُعْتَدُونَ (10) فَإِنْ تَابُوا وَأَقَامُوا الصَّلَاةَ وَآتَوُا الزَّكَاةَ فَإِخْوَانُكُمْ فِي الدِّينِ وَنُفَصِّلُ الْآيَاتِ لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ (11) وَإِنْ نَكَثُوا أَيْمَانَهُمْ مِنْ بَعْدِ عَهْدِهِمْ وَطَعَنُوا فِي دِينِكُمْ فَقَاتِلُوا أَئِمَّةَ الْكُفْرِ إِنَّهُمْ لَا أَيْمَانَ لَهُمْ لَعَلَّهُمْ يَنْتَهُونَ (12) أَلَا تُقَاتِلُونَ قَوْمًا نَكَثُوا أَيْمَانَهُمْ وَهَمُّوا بِإِخْرَاجِ الرَّسُولِ وَهُمْ بَدَءُوكُمْ أَوَّلَ مَرَّةٍ أَتَخْشَوْنَهُمْ فَاللَّهُ أَحَقُّ أَنْ تَخْشَوْهُ إِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِنِينَ (13) قَاتِلُوهُمْ يُعَذِّبْهُمُ اللَّهُ بِأَيْدِيكُمْ وَيُخْزِهِمْ وَيَنْصُرْكُمْ عَلَيْهِمْ وَيَشْفِ صُدُورَ قَوْمٍ مُؤْمِنِينَ (14) وَيُذْهِبْ غَيْظَ قُلُوبِهِمْ وَيَتُوبُ اللَّهُ عَلَى مَنْ يَشَاءُ وَاللَّهُ عَلِيمٌ حَكِيمٌ (15) أَمْ حَسِبْتُمْ أَنْ تُتْرَكُوا وَلَمَّا يَعْلَمِ اللَّهُ الَّذِينَ جَاهَدُوا مِنْكُمْ وَلَمْ يَتَّخِذُوا مِنْ دُونِ اللَّهِ وَلَا رَسُولِهِ وَلَا الْمُؤْمِنِينَ وَلِيجَةً وَاللَّهُ خَبِيرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ (16) Müşriklerin Allah’ın ve Rasûlü’nün katında nasıl (güvenilir) bir ahdi olabilir ? Lakin Mescid-i Harâm’ın yanında ahitleştiğiniz (ve ahdi bozmamış) müşrikler ise müstesnadır. Şu halde (o anlaşmalı olanlar) size karşı (ahitleri üzere) doğru oldukları müddetçe sizde onlara karşı doğru olun. Şüphesiz ki Allah (ahdi bozmaktan) sakınanları sever. Nasıl (ahitleri) olabilir ki! Şayet size üstün gelseler hakkınızda ne bir yakınlık ne de bir ahit gözetirler. Ağızlarıyla (güzel konuşmayla) sizi razı ederler, halbuki kalpleri ise (söylediklerini yerine getirmeyi) reddeder. Onların çoğu yoldan çıkmış (ahdi bozan) kimselerdir.Allah’ın ayetlerine karşılık az bir değeri (dünya metaını) satın aldılar da (insanları) O’nun yolundan alıkoydular. Gerçekten onların yapıyor oldukları şey ne kötüdür!Bir mümin hakkında ne bir yakınlık ne de bir ahit gözetirler. Onlar haddi aşanların ta kendileridir. Şayet (küfürden) tevbe eder, namazı kılar ve zekatı verirlerse artık onlar dinde kardeşlerinizdir. Biz ayetleri bilen bir topluma açıklıyoruz.Eğer ahitlerinden sonra yeminlerle sağlamlaştırılmış ahitlerini bozarlar ve dininizi kötülerlerse bu durumda küfrün önderlerine karşı savaşın. Çünkü onlar hiçbir yeminleri (ahitleri) olmayanlardır. (Onlara karşı savaşın ki) umulur ki (dininizi kötülemeyi) bırakırlar. (Ey müminler!) Yeminlerini (ahitlerini) bozmuş, Rasûlü (yurdundan) çıkarmaya azmetmiş ve size karşı (savaşa) ilk önce başlamış bir topluma karşı savaşmayacak mısınız? Yoksa onlardan korkuyor musunuz? Eğer (gerçek) müminler iseniz bilin ki Allah kendisinden korkmanıza daha layıktır. Onlarla savaşın ki, Allah sizin ellerinizle onlara azab etsin, onları rezil etsin, onlara karşı size yardım etsin ve mümin bir toplumun kalplerine şifa versin.Ve kalplerindeki öfkeyi gidersin. Allah dilediğine tevbe etmeyi nasib eder. Allah bilendir, her işinde bir hikmet olandır. Yoksa siz, Allah sizden cihad eden ve Allah, Rasûlü ve müminlerin dışında (müşriklerden) bir dost/sırdaş edinmeyenleri bilmeden (bildiklerini ortaya çıkarmadan musibetsiz ve imtihansız) bırakılacağınızı mı sandınız? Allah yaptıklarınızdan haberdardır. (Tevbe 7-16) 1) “Müşriklerin nasıl bir ahdi olabilir ?” Bu kafirler ve özellikle de çok büyük tuzakların sahibi Amerika’nın bir ahdinin olması nasıl mümkün olabilir!? Halbuki bunlar ahdi bozan kimselerdir. Allah (subhânehû)’nun dediği gibi: “Allah katında canlıların en şerlisi kafirlerdir. Onlar ki artık iman etmezler. Onlar, kendileriyle ahitleştiğin, sonra her defasında (Allah’tan) korkmadan ahitlerini bozan kimselerdir.” (Enfâl 55-56) 2) “Nasıl (ahitleri) olabilir ki! Şayet size üstün gelseler hakkınızda ne bir yakınlık ne de bir ahit gözetirler.” Amerika’nın ve Amerika ile beraber olan haçlı ve kindar batının durumu da böyledir. Şayet Müslümanlara karşı üstünlük sağlasalar, onlara galib gelseler vallahi onlar hakkında asla ne bir yakınlık ne de bir ahit gözeteceklerdir. (Ayetteki “yakınlık” diye tercüme ettiğimiz) الإلّ kelimesi bir görüşe göre “Allah Teâlâ’nın bir ismi”dir, başka bir görüşe göre bunun manası “ahit”tir, diğer bir görüşe göre ise manası “yakınlık”tır. İbn Cerîr et-Taberî (rahimehullah)kelimenin bu manaların hepsini kapsadığını tercih etmiştir. İşte Amerika da böyledir. Allah Teâlâ’ya iman etmez, O’nu ve kutsallarını gözetmez. Hatta tahrif edilmiş şeriatlarına karşı bile böyle davranır. Yine Amerika, ne Müslümanların ahdini ne de kendisine en yakın olanları gözetir. Amerika şayet Allah takdir etmesin üstünlük sağlasa, galip gelse vallahi dost devletlerle olan anlaşmalarını bile gözetmeyecektir. Yine bu devletlerin kendisine yaptıkları hizmetleri gözetmeyecektir, hatta mazeretlerini bile! Niçin bunu anlamıyorlar ki! Onlara ne oluyor ki Amerika’ya yardım etmede hızlı davranıyor ve ecellerine doğru acelece gidiyorlar (kendi mezarlarını kazıyorlar)!? 3) “Ağızlarıyla (güzel konuşmayla) sizi razı ederler, halbuki kalpleri ise (söylediklerini yerine getirmeyi) reddeder. Onları çoğu yoldan çıkmış (ahdi bozan) kimselerdir.” Amerika İslam’a karşı savaşmadığı ve İslam’a saygı duyduğu gösterişinde bulunmuştur. Keza batı devletleri de böyledir. Lakin kalpleri ise bunu en şiddetli şekilde reddetmektedir. Onlar fısk ve fücur erbabıdır. 4) “Allah’ın ayetlerine karşılık az bir değeri (dünya metaını) satın aldılar da (insanları) O’nun yolundan alıkoydular. Gerçekten onların yapıyor oldukları şey ne kötüdür!” Taberî (rahimehullah) tefsirinde şöyle demiştir: “Allah (celle senâuh) diyor ki: Allah’ın size ey müminler kendilerini nerede bulursanız öldürmeyi emrettiği bu müşrikler, Allah’ın kendilerine karşı delil olarak getirdiği hüccetlerine tabi olmayı terketmelerine mukabil basit bir karşılığı, az bir dünya metaını satın aldılar.” Hakeza Amerika da Allah’ın menhecinden yüz çevirdi ve tahrif edilmiş olmasına rağmen Hristiyanlıkla bile oynadı. Ne kadar da tahrif etmiş olsalar da Hristiyanlık, dinsizliği, suçları ve eş cinselliği kabul etmemektedir. (Sadece Amerika’da 20 milyondan fazla eş cinsel bulunmaktadır. Şeyh Nâsır el-Fehd’in التبيان في كفر من أعان الأمريكان isimli kitabına bak. O, Amerika’nın fesadından ve ifsadından belgeli birçok örnek toplamıştır.)“O’nun yolundan alıkoydular.”Amerika ancak maslahatları ile uyum içinde olan Amerikan bir İslam ister. Kim Amerika’daki İslam’a davet özgürlüğünün Amerika’nın Allah’ın yolundan alıkoymadığını gösterdiğini zannederse, o kimse alıkoymayı tek bir surette sınırlandırmış demektir. Gerçek anlamda alıkoyma, güç yetirdiği her şeyle; tuzağıyla, müttefikleriyle, silahıyla her bir İslami güce karşı savaştığı zamandır. Bosna örneği ancak bu kabildendir. Bu konuda örnekler çoktur. 5) “Bir mümin hakkında ne bir yakınlık ne de bir ahit gözetirler. Onlar haddi aşanların ta kendileridir.”İbn Cerîr (rahimehullah) şöyle demiştir: “Allah Teâlâ diyor ki: Size ey müminler kendilerini nerede bulursanız öldürmeyi emrettiğim bu müşrikler şayet güçleri yetse bir müminin öldürülmesi hususunda ne bir bir yakınlık ne de bir ahitten sakınırlar. Diyor ki: Şu halde şayet size üstün gelseler ahdinizi korumayacakları/bağlı kalmayacakları gibi siz de ey müminler onların ahdini korumayın. “Onlar haddi aşanların ta kendileridir” Yani diyor ki: Onlar zulmederek ve saldırıda bulunarak hakkınızda kendilerinin olmayan şeylere geçenlerdir.”İşte önceden geçtiği gibi ahitlere, anlaşmalara, sözleşmelere riayet etmemesi hususunda Amerika da böyledir. Onlar daima saldırganlıkta başta bulunanlar listesindedir.“Onlar haddi aşanların ta kendileridir” 6) “Şayet (küfürden) tevbe eder, namazı kılar ve zekatı verirlerse artık onlar dinde kardeşlerinizdir. Biz ayetleri bilen bir topluma açıklıyoruz.” Müminler ve mücahiler böyledirler. Onlar herhangi bir devletten veya vatandan veya ırktan Müslüman olan kimseye sevinir ve onu kardeşleri olarak görürler. Birçok bölgede nice Amerikalı Müslüman cihad etmiştir. Hatta bu savaşta (Afgan cihadında) bile cihad etmişlerdir. Elhamdulillah hala bulunmaktadırlar. Dolayısıyla mücahidlerin meselesi intikam almak ve belli bir kafir taifeyi/taifeleri seçip onlarla savaşmak değildir. Onlar iddia ettikleri gibi bir sulta veya nefsin arzularını isteyenler değildir. Hiç dünyayı isteyen biri dünyayı boşar ve ölümü satın alır mı ? Mücahidler, amellerinin sadece Allah için, dinin yücelmesi ve ehlinin aziz kılınması için olmasına ve dinin tamamı Allah’a ait olsun (sadece İslam hakim olsun), Allah’ın kelimesi en yüce olsun diye çalışıyor/gayret ediyorlar. Şayet bu gaye cihadsız bir şekilde gerçekleşseydi buna razı olurlardı ki razı olmaları ve sevinmeleri de gerekir. Onlar bir kafir İslam’a girdiğinde onu kalplerine sokarlar ve onun için ruhlarını feda ederler. 7) “Eğer ahitlerinden sonra yeminlerle sağlamlaştırılmış ahitlerini bozarlar ve dininizi kötülerlerse bu durumda küfrün önderlerine karşı savaşın. Çünkü onlar hiçbir yeminleri (ahitleri) olmayanlardır. (Onlara karşı savaşın ki) umulur ki (dininizi kötülemeyi) bırakırlar.” Burada Allah Teâlâ’dan ahdi bozanlara karşı savaşma emri vardır. Amerika’nın ahidleri bozduğunu ispatlayan birçok örnek zikretmiştik.“ve dininizi kötülerlerse” Amerika ne kadar da çok İslam’ı kötülüyor! Allah bunu onların dilleri üzerinden açığa çıkarmıştır. Nitekim onların günümüz medya araçları İslam’a ve Müslümanlara karşı kinlerini ve apaçık kötülemelerini dışarı vermektedir. “küfrün önderlerine karşı savaşın.” Küfrün hangi önderi Amerika’dan daha büyüktür ?“Çünkü onlar hiçbir yeminleri (ahitleri) olmayanlardır.” Vallahi Amerika’nın hiçbir ahdi yoktur.(Onlara karşı savaşın ki) umulur ki (dininizi kötülemeyi) bırakırlar.”Vallahi ancak cihad ile bırakacaklardır. Cihad edildiğinde Allah şerlerini engeller, batıllarını ve fikirlerini zayıflatır ve güçleri boşalır. Allah ihsanı ve cömertliğiyle bunu hızlandırsın. 8) “Yeminlerini (ahitlerini) bozmuş… bir topluma karşı savaşmayacak mısınız?” Geçtiği üzere Amerika’nın ahit bozması açıktır. Sonra onlar birçok bölgede bize karşı savaş başlatmışlardır. Bu bölgelerin en eskilerinden biri Filistin’dir.“Yoksa onlardan korkuyor musunuz? Eğer (gerçek) müminler iseniz bilin ki Allah kendisinden korkmanıza daha layıktır.” Bu Allah Teâlâ’dan, ‘nasıl kafirlerden korkarlar’ diye müminlere karşı bir kabul etmeyiştir.Niçin Amerka’dan korkuyoruz? Halbuki Kureyş, kuvvetinde, izzetinde, Araplara ve Arapların kendisine tabi olanlarına önderlik etmesinde ve diğer noktalarda günümüzde Amerika’ya benzetilebilecek bir durumdaydı. Ama buna rağmen Allah Teâlâ: “Yoksa onlardan korkuyor musunuz?” diyor!Bu reddediş, Amerika kafirinden korkmamaları için devletlere ve İslami halkalara da yöneliktir. “Eğer (gerçek) müminler iseniz bilin ki Allah kendisinden korkmanıza daha layıktır.” İbn Cerîr şöyle demiştir: “Allah, onlara karşı cihad etmeyi terketmeniz sebebiyle sizi cezalandırmasından korkmanıza ve size gazap etmesinden sakınmanıza ancak Allah’ın izni ile olması müstesna size ne bir zarar ne de bir fayda verebilecek bu müşriklerden daha layıktır.” 9) “Onlarla savaşın ki, Allah sizin ellerinizle onlara azab etsin, onları rezil etsin, onlara karşı size yardım etsin ve mümin bir toplumun kalplerine şifa versin.” İbn Cerîr şöyle demiştir: “Allah sizin ellerinizle onlara azab etsin” Yani diyor ki: Allah ellerinizle onları öldürsün. “onları rezil etsin” Diyor ki: Esaret ve mağlubiyet ile onları zelil kılsın. “onlara karşı size yardım etsin” Yani onlara karşı size zafer ve galibiyet versin. “ve mümin bir toplumun kalplerine şifa versin.” Diyor ki: Sizin ellerinizle bu müşrikleri öldürerek ve onları zelil kılmanız ve mağlup etmeniz ile Allah’a ve Rasûlune iman eden bir toplumun kalplerindeki hastalığı/derdi iyileştirsin. Bu hastalık, kafirlere karşı kalplerinde bulunan kızgınlıktır.” Vallahi Amerika da böyledir. Şayet ihlaslı bir şeklde, Allah Teâlâ’nın bize emrettiği cihad emrini alarak onlara karşı savaşırsak kesinlikle Allah bizim ellerimizle onlara azap edecek, onları rezil edecek, onlara karşı bize yardım edecek ve zulümlerinden, saldırılarından ve kibirlerinden tattıklarını tatmış mümin bir toplumun kalplerine şifa verecektir. 10) “Ve kalblerindeki öfkeyi gidersin.” Müminlerin kalplerindeki öfke koru, Amerika’nın kendini beğenme koru sönünceye, ateşleri dininceye kadar sönmeyecektir. Ve’l-hamdu lillâhi Rabbi’l-âlemîn.(Şeyh’in bu yazısı, “Tesâulât Havle’l-Harbi’s-Salîbiyyeti’l-Cedîde” isimli kitabından bir kesittir Şeyh Yusuf El Uyeyri


İslam Tarihi
EDİTÖRÜN SEÇİMİ
beyazminare
Niçin Cihad Ediyoruz !
بِسْــــــــــــــــــــــمِ ﷲِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيم Hamd alemlerin rabbi olan Allah’a aittir. Salat ve selam kıyamete yakın bir zamanda kılıç ilegönderilen ve yalnızca Allah’a ibadet edilinceye kadar savaşmakla emr olunan Muhammed b. Abdullah’a,O’nun ailesine, bütün ashabına ve kıyamete kadar O’nun yolundan gidenlerin üzerine olsun.Ben, Allah’tan başka ilah olmadığına, O’nun ortağı ve şerikinin bulunmadığına şahidlik ederim. İşte bu kelime (االله ّإلا إلھ لا (ile yer ve gökler ayakta durmaktadır. Tüm mahlukat bu kelime içinyaratıldı. Allah (azze ve celle) bu kelime uğruna peygamberlerini gönderdi, kitaplarını indirdi ve şeraitlerbelirledi. Bu kelime için adalet terazileri kurdu, kanunlar koydu, Cennet ve Cehennem’in yollarınıbelirledi. İnsanları müslüman ve kafir olmak üzere iki kısma ayırdı. Bu kelime uğruna kıble tayinedildi, ümmetler kuruldu ve kılıçlar çekildi. Hiç şüphesiz bu kelime Allah (azze ve celle) kulları üzerindekihakkıdır.Yine sıdk ve ihlasla şehadet ederim ki Allah’tan başka ilah yoktur. Allah’ı , Rasulünü ve inananlarıdost edinir ve sever, Allah’tan başka ibadet edilenlerden, tağutlardan ve onların şirklerinden uzakdurur, yalnızca Allah (azze ve celle) ibadet ederim. “Ey iman edenler! Allah’tan sakınılması gerektiği gibi sakının! Sizler, kesinlikle müslüman olarak ölün.”(3/Ali İmran 102)“Ey insanlar! Sizi tek bir nefisten yaratan, ondan eşini var eden ve o ikisinden birçok erkekler ve kadınlarvücuda getirip (dünyanın dört bir tarafına) yayan Rabbinizden (emir ve nehiylerine riayetsizlikten) sakının.Adını anarak birbirinizden dilekler dilediğiniz Allah’tan ve sıla-i rahmi kesmekten korkun. Hiç şüphesiz ki O,sizin üzerinize Rakîb’tir. (En ince ayrıntısına kadar her halinizi daima gözetendir.)” (4 Nisa/1) “Ey iman edenler! Allah’tan (emir ve nehiylerine riayetsizlikten) sakının ve doğru olan sözü söyleyin kiAllah, yaptığınız amelleri kabul etsin ve günahlarınızı affetsin. Allah ve Resulüne itaat eden, elbette ki bütünbüyük emel ve beklentilerini elde etmiştir.” (33 Ahzab/71) Ey İslam ümmeti!Eğer Allah’ın düşmanları Yahudi ve Hıristiyanlar ise Mecusi Rafıziler ve mürtedler de onlarınkuyruğu ve yandaşlarıdır. Yeryüzünü fesada uğrattılar, bozgunculuk yaptılar. Irz, namus ve nesli helakettiler. Hıyanet, kardeşi yalnızlığa terk etme, dünyaya tapma ve Allah yolunda cihadı terk etme günahlarının kokusu dünyayı sardı. Ancak izzetli ve şerefli bir yaşantı isteyen Allah’ın has kulları,esaret altında yaşamayı kabul etmiyorlar ve şöyle diyorlar:Bana hayatın zillet suyunu içireceğineHanzalenin kasesinden izzeti içir… Allah (azze ve celle) şöyle buyurmuştur:“Allah müminlerden, mallarını ve canlarını, kendilerine (verilecek) cennet karşılığında satın almıştır.Çünkü onlar Allah yolunda savaşırlar, öldürürler ve ölürler. Bu, Tevrat'ta, İncil'de ve Kuran'da Allah üzerinehak bir vaaddir. Allah'tan daha çok ahdine vefa edecek kim vardır? O halde O'nunla yapmış olduğunuz bualışverişinizden dolayı sevinin. İşte bu, (gerçekten) büyük kazançtır.” (9 Tevbe/111) Müslümanların başına gelen üzücü olaylar bizi öyle hayrette bıraktı ki sözümüze neredenbaşlayacağımızı, ne söyleyeceğimizi bilemez olduk…Müslümanların aldıkları yaralardan mı, yoksa kafirlerin onlara yaptığı eziyet ve işkencelerden mibahsedelim?“Onlar size, incitmekten başka bir zarar veremezler. Sizinle savaşa girecek olsalar, size arkalarını dönüpkaçarlar. Sonra kendilerine yardım da edilmez.” (3 Ali İmran/111) Çiğnenen, ayaklar altına alınan ırzlardan mı bahsedelim, yoksa yağmalanan mallardan mı? Yıkılan, tarumar edilen mescidlerden mi bahsedelim, yoksa gasp edilen arazilerden mi?Bunlarla birlikte Allah Tarafından üzerimize inen rahmetten mi bahsedelim, yoksa ufuktaparlayan yardım ve zaferden mi?Ey İslam Ümmeti!Unutmayın ki Allah (azze ve celle) buyurduysa en doğrusunu buyurur. Eğer bir ahid verdiyse de en güzelşekilde onu yerine getirir. Zaten “Allah'tan daha çok ahdine vefa edecek kim vardır?” (9 Tevbe/111)Eğer bir konuda Allah (azze ve celle) söz söylemiş ise geriye kalan tüm sözler sakıt olur. Allah (azze ve celle)buyuruyor ki:“Yoksa siz, sizden önce gelip geçenlerin başına gelenler sizin başınıza da gelmeden cennete gireceğinizi misandınız? Yoksulluk ve sıkıntı onlara öylesine dokunmuş ve öyle sarsılmışlardı ki, nihayet Peygamber veberaberindekiler"Allah'ın yardımı ne zaman?" dediler. Muhakkak ki Allah'ın yardımı yakındır.” (2 Bakara/214)Ey İslam Ümmeti!Tarihimizin her kesitinde, topraklarımızın her karışında, hayatımızdaki her kelimemizde“Muhakkak ki Allah'ın yardımı yakındır” ayetinin manasını te’kid ve teyid eden durumlarlakarşılaşıyoruz.İnsanlık tarihi boyunca meydana gelen tüm savaşlar hak ile batıl, İslam ile küfür arasında cereyanetmiştir ve neticesi malumdur. Kazananı ve kaybedeni bilinmektedir. Allah (azze ve celle) buyuruyor ki:“De ki: Siz bizim için ancak iki iyilikten birini beklemektesiniz. Biz de, Allah'ın ya kendi katından veyabizim elimizle size bir azap vermesini bekliyoruz. Haydi bekleyin! Şüphesiz biz de sizinle beraber beklemekteyiz.”(9 Tevbe/52) Allahım! Bu iki güzelliği de bizde toplamanı diliyoruz.Allah’ım! Katından bir yardım ile bizleri destekle! Allah’ım! Ömrümü katından gelecek şehadet ile sonlandırmayı nasip eyle!Allah’ım! Bizim günahlarımızı bağışla ve bizden razı ol!Ey İslam Ümmeti!Haça tapan Hıristiyanlar İslam beldelerini işgal ettiği, oranın halkına azapların en kötüsüyle azabettiği, erkeklerini öldürüp kadınlarını sağ bıraktığı zaman bizler Allah (azze ve celle ) yolunda cihad eder vesavaşırız. Kendi ırkımızdan olan, bizimle aynı dili konuşan, cisimleri insana benzemesine rağmen kalplerişeytanın kalbi gibi olan, Allah’ın kullarını öldüren, Haçlılara sevgi besleyen, yeryüzünde fesad çıkarantağutî devlete asker ve polislik yaparak destek çıkan her guruba karşı da Allah yolunda savaşırız.Irz ve namuslar ayaklar altına alınıp çiğnendiğinde, düşmanlar müslüman halka fitnelerverdiğinde biz Allah yolunda savaşırız.Yeryüzünde Allah (azze ve celle)’nın hükmü kaldırıldığında, hak ile batıl birbirine karıştırıldığında da bizler Allah yolunda savaşırız. Rasulullah (sallalahu aleyhi ve sellem ) “İnsanlar üzerine yalancı seneler gelecektir. O zamanda yalancılar tasdiklenecek,sadıklar ise yalanlanacak. Hainlere güvenilecek, güvenilir kimselere hainlik yapılacak ve “Ruveybidakonuşacaktır” buyurdu. Kendisine “Ya Rasulallah! Ruveybida nedir?” diye sorulunca Rasulullah (s)“İnsanların işleri hakkında konuşan yalancı kimse” buyurmuştur. Ey Müslüman kardeşlerim!Bizler, Allah (azze celle)’nın kelimesi (االله ّإلا إلھ لا‘(ın en yüce olması için cihad eder, savaşırız. KimAllah’ın kelimesinin en yüce olması için cihad ederse işte o, Allah yolundadır.Allah (azze ve celle) buyurdu ki:“Fitne ortadan kalkıncaya ve din tamamen Allah'ın oluncaya kadar onlarla savaşın!” (8 Enfal/39) Alimlerden bazıları “Eğer dinin bir kısmı Allah (azze ve celle) için olur, diğer kısmı da Allah (azze ve celle) başkasıiçin olursa, din tamamen Allah’ın oluncaya savaşmak gerekir. “Fitne ortadan kalkıncaya ve din tamamen Allah'ın oluncaya kadar onlarla savaşın! (İnkâra) sonverirlerse şüphesiz ki Allah onların yaptıklarını çok iyi görür. Eğer (imandan) yüz çevirirlerse, bilin ki Allahsizin sahibinizdir. O ne güzel sahip ve ne güzel yardımcıdır!” (8 Enfal/39,40) Biz, Allah yolunda cihad ediyor ve savaşıyoruz. Çünkü Allah yolunda cihad etmek, Allah’ayaklaştıran amellerin en faziletlisi, itaatin en yücesidir. Hatta o, Allah’a yakın olanların ve hayırdayarışanların yaptıklarının en faziletlisidir. Çünkü müminlere yardım etmek ve kafirleri hezimeteuğratmak ancak cihadla gerçekleştirilir. Hiç şüphesiz bu cihaddan ancak münafıklar yüz çevirir.“Allah'a ve ahiret gününe iman edenler, mallarıyla canlarıyla savaşmaktan (geri kalmak için) senden izinistemezler. Allah takvâ sahiplerini pek iyi bilir. Ancak Allah'a ve ahiret gününe inanmayan, kalpleri şüpheyedüşüp kuşkuları içinde bocalayanlar senden izin isterler. Eğer onlar (savaşa) çıkmak isteselerdi elbette bununiçin bir hazırlık yaparlardı. Fakat Allah, onların davranışlarını çirkin gördü ve onları geri koydu. Onlara"Oturanlarla (kadın ve çocuklarla) beraber oturun!" denildi.” (9 Tevbe/44-46)Ey Müslüman kardeşlerim!Artık bundan sonra bir kimse “Niçin cihad ediyoruz?” sorusunu sorabilir mi? Bugün biz, bütünİslam ümmetini Allah yolunda cihad etmeye, Haça tapanların ve mürtedlerin başlarını ezmeye ve buhususta Rasulullah (sallalahu aleyhi ve sellem )’e uymaya teşvik ediyoruz“Ey Peygamber! Sana ve sana uyan müminlere Allah yeter.” (8 Enfal/64)“Ey Peygamber! Müminleri savaşa teşvik et.” (8 Enfal/65) Ey Allah’ın süvarileri! Haydi atlarınıza binin!Ey Allah’ın arzı, şahit ol! Ey gökyüzü, yağmur yağdır!Ey Allah’ın ordusu! Haydi coşun!Ey bayraktarlar! Haydi kalkın ve cennetlerle sevinin!Vallahi Allah aramızda hüküm verinceye kadar kılıçlarımızı bırakmayız. Onunla birçok eller keser,boyunlar vururuz. “Vurun boyunlarına! Vurun onların bütün parmaklarına!” (8 Enfal/12) Ey İslam Ümmeti!Rasulullah (sallalahu aleyhi ve sellem)’in halifesi Ebu Bekir Sıddık (radyallahu anhum) sizin için örnek değil mi? Bazı müslümanlar onaUsame (radyallahu anhum) Seriyyesini iptal etmeyi teklif ettiğinde şöyle diyordu: “Vallahi yırtıcı hayvanlar beniMedine’nin dışına götürüp parçalasa, köpekler Müminlerin Annelerinin ayakları altında ulusalar, Rasulullah’ın hazırladığı bir orduyu geri çevirmem! O’nun bağladığı bir sancağı asla çözmem! Nefsim elinde olana yemin ederim ki bu şehirde benden başka kimse kalmasa dahi ben onu yerine getiririm. Ben sağlığında O’na itaat ettim, öldükten sonra isyan mı edeceğim!”Peki ya Sa’d bin Rebi’de sizin için bir örnek yok mu? Uhud Savaşında yaklaşık yetmiş yerinden ok, kılıç ve mızrak yarası aldığı halde kavmine şöyle söylüyordu: “Rasulullah (sallalahu aleyhi ve sellem )’e benden selam söyleyin ve deyin ki; vallahi ben Cennetin kokusunu alıyorum…” Sonra ruhunu teslim etti. Allah ondan razı oldu, ona rahmet etti ve onu razı etti. Son olarak…Hileyi kendisine silah edinen ve nifakı da kurtuluş bilen bir topluluğu uyarıyorum. Yeminlerinin arkasına saklanarak Allah yolundan sapan parti liderlerini ve siyasetçileri uyarıyorum. Onlar küfürle imanı, tevhidle şirki birleştirmeye çalışıyorlar. Durum böyleyken onlar “Bizler sadece tevfik ve güzellik istiyoruz” derler. Aslında onlar kötülük ve ifsattan başka bir şey yapmıyorlar. İlk olarak onları Allahın şiddetli gazabıyla uyarıyorum. Çünkü Allah (sb) kendisine, Rasulüne ve müslümanlara yalan söyleyenlere çok elim bir azab hazırlamıştır. Öyle bir azab ki; eğer onu bilseydiler onunla karşılaşmamak için ölümü bile tercih ederlerdi. Ben onlara, dünyada yaptıkları hilelerin ahiretteki karşılığını hatırlatıyorum:“Onlardan öncekiler de (peygamberlere) hile yapmışlardı. Sonunda Allah da onların binalarını temellerinden söktü ve üstlerindeki tavan tepelerine çöktü. Bu azap onlara, fark edemedikleri bir yerden gelmişti.Sonra kıyamet gününde (Allah), onları rezil edecek ve diyecek ki: "Kendileri hakkında (müminlere) düşman kesildiğiniz ortaklarım nerede?" Kendilerine ilim verilmiş olanlar da "Şüphesiz bugün rezillik ve kötülük kâfirlerin üzerinedir" derler.” (16 Nahl/26,27) Ey Allah’ım! Arz senin arzın, gökyüzü senin gökyüzün, ordular senin orduların… Allahım! Bu zalim Haçlıları sana havale ediyorum. Haçlıların peşinde koşan ve onlara uşaklık yapan mürtedleri de… Ya rabbi! Kindar Rafızileri de sana havale ediyorum. Ya rabbi! Arap olsun, Acem olsun tüm tağutları sana havale ediyorum. Ya rabbi onlardan hiç birini sağ bırakma! Ya rabbi! Sen razı olana kadar bizim kanımızı ve canımızı al! Ama bizden razı olmadan canımızı alma rabbim!Dualarımızın sonu alemlerin Rabbi olan Allah’a hamd etmektir.Ve Sallallahu alâ nebiyyina Muhammed…Ebu Süleyman el-Uteybi
23 saat önce
beyazminare
İsrail’in Gazze’ye İnsanlık Dışı Savaşı Devam Ediyor !
ABD yönetiminin resmi raporuna göre İsrail, Gazze’de uluslararası hukuku ihlal etti demek ‘makul’ •ABD savunma malzemelerinin İsrail tarafından 7 Ekim'den bu yana uluslararası insancıl hukukla veya sivillere verilen zararın azaltılmasına yönelik uygulamalarla tutarsız biçimde kullanıldığını değerlendirmek makul olacaktır. •İsrail, Gazze'de sivillerin zararını hafifletmeye yönelik en iyi uygulamaları hayata geçirecek bilgi, deneyim ve araçlara sahip ancak sahadaki sonuçlar, IDF'nin bunları her durumda etkili bir şekilde kullanıp kullanmadığına ilişkin "önemli" soru işaretlerini gündeme getiriyor •İsrail, ABD savunma malzemelerinin Gazze'de, Batı Şeria ve Doğu Kudüs'te uluslararası insancıl hukukun ihlali olduğu iddia edilen eylemlerde kullanılıp kullanılmadığını doğrulamak için tam bilgi paylaşmadı •Sivillere zarar veren olaylarda ABD mühimmatının kullanılıp kullanılmadığını belirlemek amacıyla incelenen olaylarla ilgili ABD'nin soruşturmalarına yanıt olarak bugüne kadar İsrail tarafından sınırlı bilgi paylaşıldı. •İsrail, 7 Eki‌m'den beri‌ Gazze’ye i‌nsani‌ yardım ve yardım akışını en üst sevi‌yeye çıkarmaya yöneli‌k ABD destekli‌ çabalarda tam i‌şbi‌rli‌ği‌ yapmadi •İsrail’in insani yardım personeline vize vermesinde yaşanan gecikmeler, yardım personeli eksikliğini artırdı ve yardımın Gazze'ye ulaştırılmasını daha da zorlaştırdı. CNN’in ele geçirdiği görüntüler, İsrail’in Filistinlileri tuttuğu bir “gözaltı merkezi” ve burada çalışan kişiler bu fotoğrafları sızdırmış Yoğun işkence ve insanlık dışı muameleden bahsediyorlar •Sürekli kelepçelemeden kaynaklanan yaralanmalar nedeniyle doktorların bazen mahkumların uzuvlarını kesiyormuş •Havada çürümeye bırakılmış yaraların kokusu varmış •Burada tutulan bir kişi çıktıktan sonra şöyle diyor: (Dayaklar) istihbarat toplamak için yapılmadı. İntikam için yapıldılar. Bu, Filistinlilerin 7 Ekim'de yaptıklarının ve kamptaki davranışlarının cezasıydı. CNN’in anlatılanlara göre yaptığı 3D modellemesine göre Filistinlileri altlarına bez bağlanmış, elleri ve ayakları kelepçelenmiş, gözleri bağlanmış şekilde tutuyorlarmış Beyaz Saray “derinden endişe verici ve oldukça rahatsız edici” dedi
1 gün önce
beyazminare
Ölmek Var Alçalmak Yok !
بِسْــــــــــــــــــــــمِ ﷲِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيم أَلْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ وَالصَّلَاةُ وَالسَّلامُ عَلَى رَسُولِنَا مُحَمَّدٍ وَ عَلَى آلِهِ وَصَحْبِةٍ أَجْمَعِين . Bu risale, ümmetin seçkinlerine, dinin ve ırzların bekçilerine, Müslümanların önderlerine, Ebu Bekir, Ömer, Halid b. Velid’lerin torunlarına, sahaların aslanlarına, savaşların kahramanlarına, vadilerinde hürlerin gezemediği, bölgelerinde başkalarının izzetlenemediği, küfrün kibrini kıran, haçı toprakta sürüyen, kâfirleri zelil edip, Allah’ın onlarla mü’minleri izzetlendirdiği kimselere ithaf olunur. Bu risale, Allah yolundaki mücahidlere, Allah yolunda cihad edip kınayıcının kınamasından korkmayan, engelleyicinin engellemesine takılmayan ve yüzüstü bırakanlara aldırmayanlaradır.İlim ehlinden olan âlimlerin ve ilim talebelerinin size şunları söyleme zamanı gelmiştir: ‘Kendisinden başka ilah olmayana yemin olsun ki, sizler bizden daha hayırlısınız. Bizden daha şerefli, daha izzetli, daha takvalı, daha temiz, Allah’ın şeriatına daha bağlı, Resulullah’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) sünnetine daha fazla tabi olanlarsınız. Ümmet, size daha fazla ihtiyaç duymakta, sizinle daha aziz ve daha kuvvetli. Allah’tan, amellerinizi ve cihadınızı kabul buyurmasını istiyoruz. Bizim içinde, geniş mazeretlerle ve hastalıklı kalplerle beraber cihaddan oturmamız ve geri durmamız nedeniyle günahlarımız için mağfiret diliyoruz. Size katılıp adımlarınızı takip etme, tattığınız korkuları tatma, cihad için ortaya koyduklarınızı ortaya koyma zamanı gelmiştir. Size teslim olmayı söylediğimizde, dik durup teslim olmamayı, size savaşı emrettiğimizde, savaşıp kahramanlık göstermeyi, inşaallah amel etmediğimiz hiçbir şeyi size söylememeyi, tüm bunlarla birlikte sizin fazilet ve öncülüğünüzü itiraf etme zamanı da gelmiştir. En büyük isteğimizin, Allah’ın bizleri de sizlerin konumuna ve derecelerine ulaştırmasıdır.’ Ey mücahidler, bu risale sizedir. Kâfirler size karşı birleşmiş, sizi öldürmek ve zindanlara atmak için ittifak etmişlerdir. Bununla cihadı durdurmayı hedefliyorlar. Bush, Şaron, Husni ve Nayif istemese de Allah nurunu tamamlayacaktır. Ey mücahidler, onlara boyun eğmeyin, kendinizi onlara teslim etmeyin, sizi ellerine geçirmesinler, size karşı kâfirlere bir yol bırakmayın. Bilakis savaşın, sonra izzetle yaşayın ya da şereflice ölün. Ölmek var alçalmak yok…Boyun eğme!Özgür bir iradeyle bir kâfirin velayeti ve elinin altına girilmesi haramdır. Bundan dolayı, hicret vacip kılınmış ve kâfirlerin Müslümanların yönetim işlerine getirilmeleri haram kılınmıştır. Kâfir bir kimsenin Müslüman bir köleye efendilik etmesi sahih değildir. Allahu teala şöyle buyuruyor: “Allah, kâfirlere mü'minlerin aleyhinde kesinlikle yol vermez.” “İslam yücedir, hiçbir şey ondan üstün olamaz.”İlim ehlinin çoğunluğu bu kaideden bir haleti istisna etmişlerdir. Bu, Buhari’nin Sahih’inde şu başlık altında geçmektedir: “Kişi esareti tercih edebilir mi? Ve esareti tercih etmeyen babı.” Burada Resulullah’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) göndermiş olduğu on kişinin hadisi getirilmiştir. Beni Lihyan kabilesinden bir grup bunları muhasara altına almış ve kendi zimmetlerine girmelerini teklif etmişlerdir. Sahabelerden bazıları müşriklerin emanı altına girmiştir. Asım b. Sabit ise “Ben asla bir kâfirin zimmeti altına girmem” demiş ve öldürülene dek savaşmıştır. Hafız İbn Hacer (rahimehullah) hadisin şerhinde şunları söyler: “Esir bir kimse, öldürülse bile bir kâfirin hükmünün üzerinde icra olunmaması için emanı kabul etmeyip kendisini teslim etmeyebilir. Azimeti almak istediğinde durum böyledir. Eğer ruhsatı tercih ederse, eman dilemesinde de bir beis yoktur.” Bu muhayyerliği âlimlerin cumhuru savunmuştur. Ancak sadece imam Ahmed’den (rahimehullah) gelen bir rivayet, kâfirlere esir olmanın haramlığını ifade eder. Bunu imam Acuri nakletmiştir. İmam Ahmed’den (rahimehullah) şöyle naklolunur: “Esarete razı olunması benim hoşuma gitmez. Savaşması bana daha sevimlidir. Esaret şiddetlidir, ölüm ise kaçınılmaz.”Ruhsatın bulunduğu bu surette, ittifak ile faziletli olan, azametin tercih edilmesi ve kâfire teslim olunmamasıdır. Zira teslim olmaktan birçok mefsedetler doğmaktadır. Şehid Yusuf El-Uyeyri (rahimehullah) şöyle der: “Mücahidin teslim olmasında, hezimetle birlikte zillette vardır. Bu, Müslümanların kalplerinin kırılmasına, mücahidlerin tutumlarında gedikler açılmasına neden olduğu gibi düşmanın sevinmesine, kibirlenmesine, mücahidlere ve genel olarak ta tüm Müslümanlara karşı şımarıp maneviyatlarının yükselmesine neden olur. Teslim olmadaki tüm bu mefsedetlerle beraber teslimiyet, teslim olan kimseyi korkmuş olduğu şeyden kurtarmayacaktır ki buda ölümdür. Zira bu kimse, teslim olmadığı takdirde öldürüleceği şekilden çok daha çirkin ve zelil bir şekilde öldürülecektir. Tabi ölümünden önce göreceği işkenceler, hakaretler ve belki başkalarına da zarar verecek malumatların alınması işin diğer bir yönüdür!”Özetle, Nebi’ye (sallallahu aleyhi ve sellem) ulaştıktan sonra inkâr etmediği sahabenin bu fiilleri, onlarla aynı durumda olan kimseler için, bununda onunda caiz olduğuna delildir. Onlar kaçmaktan acizdiler, önlerinde öldürülme veya esaretin dışında hiçbir seçenekleri bulunmamaktaydı. Ayrıca onlar müşriklerin hükümlerine inmeyip eman ve misaka razı olmuşlardı. Bu, caiz olan misaklar türündendir. Bunda ise kâfirin hükmünün uygulanmasının dışında bir şey yoktur. Mahzurlu olan bu fiilin işlenmesindeki mezkûr ruhsat, kâfirlerin üstün gelmesi nedeniyledir, başlı başına haramlığı gerektiren başka bir nedenden ötürü değildir. Bir Müslümanın kendisini bir kafire teslim etmesi ancak şu durumlarda caiz olabilir: Kaçmaktan aciz olduğunda, dininde fitneye düşmekten emin olduğunda, mücahidlere zarar verebilecek sırları ifşa etmekten korkmadığında, kendisi için bir emanı olduğunda ya da galibi zannına göre onlara güvendiğinde.Yanında Müslümanların sırları ve gizli bilgileri bulunan bir kimse, zannı galibine göre işkence veya sihirden de emin olmazsa, kaçmaya da gücü yeterse, kendisini teslim etmesi caiz olmaz. Hatta bu durumdaki bir kimsenin, Şeyh Muhammed b. İbrahim (rahimehullah) ve diğerlerinin fetvalarına göre kendilerini öldürmeleri caiz olur. İstişhad operasyonlarıyla ilgili risalemizde onun bazı delillerine işarette bulunmuştuk. Bu durumda sırların tehlikesi nedeniyle kendisini öldürmesinin caizliği ve bu sırları tehlikeye atarak kendisini teslim etmesinin caiz oluşu nasıl bağdaştırılabilinir? Suud hükümeti, uşak ve mürted bir hükümettir. Müşrikleri ve kabirperestleri himaye etmiş, Allah’ın indirdiklerinin gayrisiyle hükmetmiş, tağuta muhakeme olmuş, din ile istihza edenleri ikrar etmiş ve bunların dışında İslam'ı bozan birçok cürümler işlemiştir. Bunların her biri onun durumunu daha da ağırlaştırmaktadır. Kâfirleri veli edinmesi, bunu meşru ve uygun görmesi ise durumunu daha da ağırlaştırmıştır. Sonra bununla iftihar edip bunu ilan edişi, kâfirlerin düşman edindiklerini düşman, onları dost edinenleri ise dost edinmesi, sonra kâfirlerden beri olduğunu ilan edenleri veya hoşlarına gitmeyecek hakikatleri haykıranları cezalandırması durumunu daha da ağırlaştırmıştır. Bunların benzerleri, İslamlarını bozan her bir unsur için söylenebilir. Eğer Suud kendi yönetimini elinde bulunduran bir hükümet olmuş olsaydı, küfründen dolayı kişinin kendisini onlara teslim etmesi gene caiz olmazdı. Öyleyse Amerika’nın uşağı ve vekili olması durumunda nasıl olur? Kişinin kendisini onlara teslim etmesi, Amerika’ya teslim etmesiyle aynıdır. Tutuklamayı emreden Amerika’dır, bundan faydalanan Amerika’dır, ilk ve son amaç, Amerika’nın ve bölgedeki çıkarlarının himayesidir. Bir esirden alınan malumatların tümü, aynı zamanda Amerika’ya da ulaşmaktadır. Hatta onların tağutlarından birisi bununla iftiharda bulunmuştur. Bunun Bender b. Sultan olduğunu zannediyorum. ‘Cihad hücrelerinden ve yapılan operasyonlardan bazıları, Suudi zindanlarındaki mahpuslardan alınan malumatlarla çökertildiğini’ bildirmiştir. Bir mücahidin kendisini Suudi hükümetine teslim etmesi, Hamid Karzai hükümeti, Kuveyt hükümeti, Mısır, Yemen vb. hükümetlere teslim etmesiyle aynıdır. Bunların aralarında hiçbir fark yoktur. Mü’minler, rablerinin vasıfladığı gibidir: Kâfirlere karşı izzetli ve şiddetli, aralarında ise merhametlidirler.Eğer şöyle bir şey farz edecek olursak: Mücahidi talep eden Müslüman bir hükümet olsa ve işlemiş olduğu İslam'ı bozan büyük unsurlar göz önünde bulundurulmasa, ancak Amerika’ya uşaklığından ötürü insanları takip eden bir vekil olacak olsa; eğer diğer tüm unsurları görmezden gelsek bile, aranan kişinin kendisini bu kimselere teslim etmesi gerekmez. Velev bu kimse yönetici bile olsa. Onu arayanların zalim olduklarını bildiği sürece durum böyledir. Eğer bir kimse gelip zulüm ile onun malını almak isterse, Nebi’den (sallallahu aleyhi ve sellem) aktarılan sahih hadis gereğince, ona karşı savaşması gerekir. Bir gün Resulullah’a (sallallahu aleyhi ve sellem) bir adam gelir ve şöyle der: “Ne dersin, eğer bir adam gelip benim malımı almak isterse ne yapmalıyım?” Resulullah: “Verme” Adam: “Eğer benimle savaşırsa?” Resulullah: “Onu öldür.” Adam: “Eğer o beni öldürürse?” Resulullah: “Sen şehidsin” Adam: “Eğer ben onu öldürürsem?” Resulullah: “O ateştedir.” Müslüman, İslam'ın izzeti ile azizdir, Allah’tan başkasına köle olmaktan azattır. Allah’a ve hükmüne boyun eğmeye çağrıldığında, buna kendi isteği ile gelir. Falancanın krallığına ve saltanatına, filancanın zorbalığına ve azgınlığına çağrıldığında ise; Allah’ın hükmü ve şeriatı olmadığı sürece kendisini teslim etmesi ve boyun eğmesi doğru değildir. O hakkı olmadan malını teslim edemezken, nasıl olurda canını teslim edebilir?Yemin ettim, ya izzet ve şerefimle yaşayacağım, Ya da kemiklerim parçalanacak! Amr b. El- s (radiyallahu anh) Rumların bir hasletine övgüde bulunmuştur ki bugün insanların birçoğu bunu yöneticilere karşı ayaklanma ve fitne olarak görmektedirler. Onlara göre fitne, mürted ve kâfir yöneticiler bir tarafa azgın ve zorba zalimlerin hoşlanmadığı her şeydir. Sahih Muslim’de şöyle geçer: “Mustevrid (radiyallahu anh) şöyle der: “Resulullah’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu işittim: “Kıyamet kopacağında Rumlar insanların en kalabalıkları olacaktır.” Bunun üzerine Amr b. El- s şöyle dedi: “Ne söylediğine iyi bak!” Mustevrid: “Ben Resulullah’tan duyduklarımı söylüyorum.” Amr: “Eğer sen bunu söylüyorsan, onlarda dört haslet vardır: Onlar fitne anında insanların en halimleridir. Musibetlerden en hızlı uyananlardır. Kaçtıktan sonra en hızlı atağa geçenlerdir. Miskinlere, yetimlere ve zayıflara en hayırlı olanlar onlardır.” Sonra şöyle dedi: “Beşincisi de vardır ki buda çok güzeldir: Kralların zulümlerine en fazla karşı çıkanlardır.” Amr b. El- s’ın kralların zulümlerine boyun eğmeyip zulmü reddetmelerine methiyesine bir bak. Başka bir rivayette ise şöyle geçmektedir: “Kralların zulümlerine en az sabredenlerdir.” Bunu, fitne anındaki halimliklerine zıt görmeyişine dikkat et. Burada, “Malını alsa da sırtına vursa da, işit ve itaat et” hadisi ile delil getirilmesi apaçık bir hatadır. Bu yöneticilerin İslam üzere oldukları farz edilse bile, hadiste malın ve canın onlara teslim edilmesi gerektiği ifade edilmemektedir. Mal uğruna savaşmanın, işitme ve itaate muhalif olduğunu ifade eden bir şey de bulunmamaktadır. Çünkü masiyet olmadığı yerlerde işitilip itaat edilir, hakkı olan şeyler ona verilir, hakkı olmayanlar ise verilmez. Bunun tam bir benzeri de Resulullah’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) şu buyruğudur: “Başınıza bir köle de emir olarak getirilse, Habeşli bir köle bile olsa…” Bu hadislerde kölelerin emirliğe getirilmeye çalışılması veya bunun daha doğru olacağı veya şartların oluştuğu hür bir kimse bulunurken, bunun bırakılıp kölelerin tercih edilmesi gerektiği ifade edilmemektedir. Hadiste ifade edilen, ne zaman emir olursa ona itaat edilmesi gerektiğidir. “Malını alsa da sırtına vursa da” buyruğunda ise, bunların ona teslim edilmesi ifade edilmemektedir. Hadiste, ona karşı çıkmaktan sakındırma ve bununla onun yöneticiliğinin düşürülmesinin yasaklandığı ifade edilmektedir. Yöneticilere karşı ayaklanma, sahih olan görüşe göre, ancak apaçık bir küfür görüldüğündedir. Mücahidin şunu bilmesi ona yeterlidir; onlar onu aradıklarında, Allah’a itaatinden ötürü aramaktadırlar, bunda hiçbir şek ve şüphe yoktur. Hatta üzerine farzı ayn olan bir nedenden ötürü aramaktadırlar. Sonra onlar aslında birçok mahkûm hakkında doğru düzgün bir mahkemede yapmamaktadırlar. Aylar boyunca zulüm ve işkence ile hapislerde tutarlar. İşkencelerin ağırlığı altında yalan ve iftira ile yapmadıkları işleri onlara yüklerler. Tüm bunlardan sonra da Allah’ın indirmiş olduğu hükümlerden başkaları ile mahkeme ederler. Hatta savcının ve hâkimlerin önerilerine göre hükmolunurlar.Onların zulümlerini, h. 1415 senesinde tutukladıkları şeyhler, davetçiler, ıslahçılar ve onlarla birlikte olanları, iddiasız ve mahkemesiz tutuklamalarında gördük. Sonra onlardan çıkanlara, susma taahhüdünü aldıklarını da… Said b. Zahir daha yakınlarda çıktı. Şu anda hapishanelerde mahkeme olunmamış ve hakkında bir hüküm verilmemiş niceleri bulunmaktadır. Ebu Subey Velid Es-Sinani Allah esaretini çözsün, ona sebat versin ve ecrini yükseltsin bunlardan sadece birisidir. Şu anda hapse atılanların birçoğunda, bedenlere yaptıkları cinayetleri son bulmuş olsa da, ilkelerini ve görüşlerini, hatta ahlaklarını değiştirmedeki cinayetleri son bulmamıştır. Onlardan birçoğunda çıktıktan sonra çok acayip haller gördük. Yalanı helal görüp hafife alanlar olmuştur. Hatta onlardan hiçbir şekilde tevili olamayacak yalanlar işitilmiştir. Tağut olarak adlandırdıkları ve buna şahitlik ettikleri kimselere velayet beslemeye başladılar. Muvahhid mücahidlerden beri olup gizliden onları teşvik ederlerken, alenen onları ayıplamaya başladılar. Bunların bu durumlarının başı, yaptıkları bir itaat üzerine hapse atılmaları ve mahkemesiz yargılanmaları olmuştur. Son halleri ise çıktıklarında yerine getirmiş oldukları vacipler hakkında sukut edeceklerine dair taahhütler vermeleri olmuştur. Sonra cihada ve mücahidlere daha fazla savaş açmış ve dinin şeriatlarını değiştirmede daha fazla ileriye gitmişlerdir. Mücahid arandığında bunu düşünmelidir. Allah’ın ona farz kılmış olduğu bir şeyi yerine getirdiği için arandığını… Eğer cihad bir nafile olmuş olsaydı, cezalandırılması bir tarafa, onun zem olunması bir küfür olurdu. Ümmet üzerine bir farz ve vacip olması durumunda hal nice olur? Sonra onu yerine getirenlerin çok az olduğu ve aynileştiği bir zamanda durum nasıl olur? Bununla birlikte mahkeme olmayacaktır, eğer mahkeme olsa da yerine getirmiş olduğu bu farzın cezası gereğince mahkeme olunacaktır. Sonra hapiste başa gelecek fitne türleri de düşünülmelidir. İçerideki korkutma ve kışkırtma fitneleri bir tarafa, hapsin kendisi başlı başına bir fitnedir. Mücahid kardeşler, üzerinde bulunmuş olduğu dinini, menhecini ve ilkelerini değiştiren nicelerini görmüşlerdir. Bu, daha önce anlamadıkları bazı şeyleri anladıkları için değildir veya bilmediği bir hüccete ulaştıkları içinde değildir, bilakis ne hüccet nede bir delil bulunmadan konuştukları görülmekte ve sözleri itikat etmedikleri şeyler üzerine bine edilmekte. Bu, fitneden başka nedir ki? Allah’tan sebat, hidayet ve doğruluk diliyoruz. Mücahid, dininde fitneye düşmesi için arandığında, gücü yettiğince kaçmalı, gücü yettiğince kendisini müdafaa etmelidir. Buhari (rahimehullah) Sahih’inde şöyle bir bab açmıştır: “Fitnelerden kaçmak dindendir.” Orada şu hadisi zikretmiştir: “Müslümanın en hayırlı malının, dağlarda güdeceği koyunları olacağı zaman yakındır.”Senden daha hayırlı olanlar kendisi için fitneden korkmuşlardır. Hatta İbrahim (aleyhis-selam) bile fitnelerden korktuğu için şu sözlerini söylemiştir: “Beni ve evlatlarımı putlara tapmaktan koru.” Seleften bazıları şöyle derler: İbrahim’den (aleyhis-selam) sonra imtihanlara karşı kim emin olabilir?Kaç, gizlen, savaş, kendini savun; esir olma! ABDULLAH B. NASIR ER-REŞİD
2 gün önce
beyazminare
Silahı Terkedenlere !
بِسْــــــــــــــــــــــمِ ﷲِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيم أَلْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ وَالصَّلَاةُ وَالسَّلامُ عَلَى رَسُولِنَا مُحَمَّدٍ وَ عَلَى آلِهِ وَصَحْبِةٍ أَجْمَعِين . Allah azze ve celle şöyle buyuruyor: “Ey iman edenler, sizi acı bir azaptan kurtaracak bir ticareti haber vereyim mi? Allah'a ve O'nun Resulü'ne iman edersiniz, mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda cihad edersiniz. Bu, sizin için daha hayırlıdır; eğer bilirseniz. O da sizin günahlarınızı bağışlar, sizi altlarından ırmaklar akan cennetlere ve Adn cennetlerindeki güzel konaklara yerleştirir. İşte 'büyük mutluluk ve kurtuluş' budur. Ve seveceğiniz bir başka (nimet) daha var: Allah'tan 'yardım ve zafer (nusret)' ve yakın bir fetih. Müminleri müjdele. Ey iman edenler, Allah'ın yardımcıları olun: Meryem oğlu İsa'nın havarilere: "Allah'a (yönelirken) benim yardımcılarım kimlerdir?" demesi gibi. Havariler de demişlerdi ki: "Allah'ın yardımcıları bizleriz." Böylece İsrail oğullarından bir topluluk iman etmiş, bir topluluk da inkâr etmişti. Sonunda Biz iman edenleri düşmanlarına karşı destekledik, onlar da üstün geldiler.” Cihadda geçmişi olan ve geçirdiği günlerinde ayakları Allah yolunda tozlanan herkese…  Çatışmalara dalan, şehitleri gömen, yaralarınızla ve kanlarınızla izzet ve şeref yurdunu sulayan sizlere… Ey Allah düşmanlarını korkutan ve Allah için korkanlar, sizlere…  İzzetin manasını silah taşımakta ve hazırlıkta anlayan ve cennetin kokusunu cihad topraklarında bilen sizlere…  Dünyanın ne kadar çekici ve tatlı olduğunu ancak Allah katında bir sineğin kanadı kadar bile değeri olmadığını ve Allah katındakilerinin ebrarlar için daha hayırlı olduğunu idrak eden sizlere…  İzzet ve şeref yolunda bizleri bir araya getiren kardeşlik hakkına vefa olarak ve Resulullah’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) bizlere emrettiği nasihat etmeyi yerine getirmek için bu sözlerimi sizlere yöneltiyorum.  O şöyle buyurmuştur: “Din nasihattir.” Bizler: ‘Kim için ey Allah’ın resulü?’ diye sorunca “Allah için, kitabı için, resulü için, Müslümanların imamları ve avamı içindir” buyurdu. Ey Mücahid…  Cihad sahasına bedeninden önce kalbinle uçup gittiğin günü hatırla. Seni hareket geçiren ne idi? O anda seni, ailenden ve sevdiklerinden ayrılmana sevk eden ne idi? Evinden ve arkadaşlarından uzaklaşmana? Bolluk, lüks ve rahat yaşam yurdunu terk edip garip, korkunun, açlığın kol gezdiği, malların, nefislerin ve meyvelerin durmaksızın eksildiği yurtta karar bulmana ne sevk etmişti seni? Ölüme giderken neler umuyordun. Evet, insanların çoğunun kaçtığı ölüme giderken…  Şöyle diyeceğini zannediyorum: Bu, Allah’a olan şevk ve cennetleri talep etmekti.  Şöyle söyleyeceğini zannediyorum: Ahirette rahat bir yaşam ve hakiki emniyeti yaşayabilmek için Allah yolunda ezalara tahammül ettim. Allah’ın sevabını umup rızasını arayarak öldürülme yerimi bulmaya çıktım. Tağutun hükmetmesinden ve zorbalık ve zulümle boynumuza sarılması üzerine dinin sancağını yükseltmek ve âlemlerin rabbinin şeriatını hâkim kılmak için cihada çıktım. Erkeklerden, kadınlardan ve çocuklardan olan mustazaflara yardım için cihada çıktım. Yetimlerin gözyaşlarını silmek, dulların dertlerini hafifletmek ve Müslümanların dertlerine ve hüzünlerine ortak olmak için cihad yurduna çıktım. Kâfirlerin, zorbalık ve kibirleriyle Allah’ın onlara izzeti yazmasından sonra Müslümanları zelil kıldıklarını, onlara hükmettiklerini ve alçalttıklarını görünce yaşam benim için huzurlu olamadı.  Şöyle diyeceğini zannediyorum: Allah’ın kitabını ve Resulullah’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) sünnetini okudum ve onlarda izzet, şeref ve otoritenin müminlerin sıfatları olduğunu ve bunların sahiplerinin Müslümanlar olduğunu gördüm. “İzzet, Allah’ın, resulünün ve müminlerindir.”  Allah’ın kitabında ve resulünün sünnetinde şunu buldum; Müslümanlar ne zaman Allah’ın şeriatından ve cihaddan yüz çevirirlerse o oranda Allah onlara zillet, alçaklık ve sıkıntı getirecektir. “Îne ile alışveriş yaptığınızda, ineklerin kuyruklarını tuttuğunuzda, ziraata razı olduğunuzda ve cihadı terk ettiğinizde Allah size öyle bir zillet musallat eder ki dininize dönmediğiniz sürece onu üzerinizden kaldırmaz.”  Ve onlar ne zaman dünyaya meyleder ve savaşı kerih görürlerse çerçöp olurlar. “Bilakis siz o gün çoksunuz. Lakin sizler selin getirmiş olduğu çerçöp gibisiniz. Ve Allah düşmanlarınızın kalplerinden sizin korkunuzu alacak ve sizin kalplerinize vehn salacaktır.” Dediler ki: Vehn nedir?” Allah resulü: “Dünyayı sevmek ve ölümü kerih görmektir” buyurdu.  Kitap ve sünnette şunu gördüm ki; ne zaman kuvvet ve galibiyet kâfirlerde olursa onlar asla müminleri ve dinlerini bırakmayacaklardır. Onlar, Allahu teala’nın şu buyruğundaki gibidirler: “Eğer güç yetirirlerse, sizi dininizden geri çevirinceye kadar sizinle savaşmayı sürdürürler.” Bu durumda çözüm Allah yolunda savaştır. Artık sen Allah yolunda savaş, kendinden başkasıyla yükümlü tutulmayacaksın. Mü'minleri hazırlayıp-teşvik et. Umulur ki Allah, kâfirlerin ağır baskılarını geri püskürtür. Allah, 'kahredici baskısıyla' daha zorlu, acı sonuçlandırmasıyla da daha zorludur.”  Şöyle diyeceğini zannediyorum: Allah subhanehu’nun şu buyruğunu işittiğim gün yola çıktım: “Hafif ve ağır savaşa kuşanıp çıkın ve Allah yolunda mallarınızla ve canlarınızla cihad edin. Eğer bilirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır.” Ve Allah’ın kendi yolunda cihad edenlere hazırladığı fazileti ve büyük ecri bildiğim gün. “Allah yolunda geçirilen bir akşam yürüyüşü veya bir sabah yürüyüşü, dünya ve içindekilerden daha hayırlıdır.” Şehadetin fazileti ise, bu büyük dereceye şevkimden ve tutkumdan gözümden uykularımı kaçırdı. Allah yolunda öldürülenleri sakın 'ölüler' saymayın. Hayır, onlar, Rableri katında diridirler, rızıklanmaktadırlar. Allah'ın kendi fazlından onlara verdikleriyle sevinç içindedirler. Onlara arkalarından henüz ulaşmayanlara müjdelemeyi isterler ki onlara hiç bir korku yoktur, mahzun da olacak değillerdir. Onlar, Allah'tan bir nimeti, bir fazlı (bolluğu) ve gerçekten Allah'ın mü'minlerin ecrini boşa çıkarmadığını müjdelemektedirler.”  Ey mücahid…  Burada sana şefkat eden birisinin nasihatini etmekte ve seni seven birisinin hatırlatmasını yapmaktayım. Ey aslan, inine geri dön, başını dik tut, Allah’ın sana bahşettiği izzet yolunda yürü ve bu nimet senden geri alınmadan silahını yüklen.  Şunu iyi bilmelisin ki ey kardeşim, insanlar arasında sana lütufta bulunarak cihad için seni seçen Allah, seni yüzüstü bırakmaya da kadirdir. “Eğer Allah size yardım ederse, artık sizi yenilgiye uğratacak yoktur ve eğer sizi 'yapayalnız ve yardımsız' bırakacak olursa, ondan sonra size yardım edecek kimdir? Öyleyse mü'minler, yalnızca Allah'a tevekkül etsinler.” İyi bil ki, sen ancak Allah’ın tevfiki ve kolaylaştırması ile mücahid oldun. Sana fazlını daha da artırması için onun nimetine şükret. “Rabbiniz şöyle buyurmuştu: "Andolsun, eğer şükrederseniz gerçekten size arttırırım ve andolsun, eğer nankörlük ederseniz, şüphesiz, benim azabım pek şiddetlidir."  Mücahid askerlerden ve onun ihlâslı ordusu arasında olmandan sonra Allah’ın seni oturanlarla birlikte görmesinden kork.  Allah tarafından rahatlık, itminan ve sekinet içinde geçirdiğin şiddetli savaş günlerini hatırlamıyor musun? “Allah, bunu, yalnızca bir müjde ve kalblerinizin tatmin bulması için yapmıştı; (yoksa) Allah'ın katından başkasında nusret (zafer ve yardım) yoktur.”  Cihad günlerini ve o günlerde taşımış olduğun islamın derdini ve İslam beldelerini düşmanların sömürgesinden ve zelil kılmasından kurtarma tasalarını hatırlamıyor musun?  Hendeklerdeki ribat günlerini, Allah’ın vaadine olan güvenini ve seni cihaddan çevirmek için ellerindeki tüm imkânlarıyla cihaddan alıkoymaya çalışanlardan yüz çevirdiğin günlerini hatırlamıyor musun?  Yalnızca Allahu teala’nın kâinatta tasarruf sahibi olduğunu onun dışında buna kimsenin sahip olmadığını ve beşerin ne kadar güç ve kuvvet sahibi olursa olsun Allah’ın kuvveti yanında hiçbir şey olmadığı kendi gözlerinle gördüğün şiddet ve sıkıntı anlarını hatırlamıyor musun?  Öldürmek ve yok etmek için kâfirlerin liderlerini ele geçirmeyi temenni ettiğin ve Allah için kınamacının kınamasından korkmadığın günlerini hatırlamıyor musun?  Soruyorum: Bu dine ve islama olan gayretin nerede? Bunu yalnızca iddia ve sözle mi sınırlı tutuyorsun? Haçlı askerleri tarafından gasp edilen Müslüman bacılarına olan hamiyetin nerede? Bu askerler ırak ve Afganistan topraklarına kendi ülkelerinden gelmemişlerdir. Hayır, bilakis bunlar oralara bizim yurtlarımızdan gelmişlerdir; Arap yarımadasından ve Muhammed’in (sallallahu aleyhi ve sellem) yurdundan.  Sovyet ve Sırp savaşı döneminde bildiğimiz izzetin nerede? Yoksa işgal ettikleri yurtlarımızdaki Amerikalı ve İngilizlerden olan Rumların yaptıkları gözümüzden mi kaçmaktadır? Haçlıların Arap yarımadasında saygı ve ikram içinde yaşarlarken mücahid kardeşlerinin zindanlara kapanırken, sürgün edilirken yada haçlıların hizmetçileri olan bu zalimlerin elinde şehid olurlarken senin izzet ve şerefin nerede?  Benim ve senin yurdun olan Arap yarım adasında petrol kaynaklarını ellerine geçirmişlerken sen neredesin? Bununla iktisatlarını kuvvetlendirip, Müslümanların ülkelerine üşüşen askerlerini desteklerken…  Uzun zamandır tağutların ya da haçlıların zindanlarında olan mücahid kardeşlerin karşısında neredesin? Demirler onları ağırlaştırdı ve oturmaları çok uzun dürdü. Hala esirleri kurtaracak ve bağlarını çözecek Allah’ın aslanlarını beklemekteler. İşgal edilmiş topraklar geri alınana kadar cihadın sana farzı ayn olduğunu unuttun mu? Yine Allah’a imandan sonra, dini ve dünyayı ifsat eden saldırgan düşmanı def etmekten daha önemli bir vacip olmadığını da unuttun mu? Bu düşmanların başında ise, bu gün Arap yarımadası topraklarında konuşlaşmış olan haçlı orduları gelmektedir. Müslüman esirlerin kurtarılmasının vacip ve boynumuzda bir emanet olduğunu ve onlardan intikam almadığımız ve onlara karşı görevlerimizi yerine getirmediğimiz için günahkâr olduğumuzu unuttun mu?  Mücahidlerin imamı Muhammed’in (sallallahu aleyhi ve sellem) ölmeden önce söylediği şu sözlerini unuttun mu: “Müşrikleri Arap yarımadasından çıkartın!”?  Ey mücahid…  Eğer bu gün seni cihaddan alıkoyan zaferin gecikmesi, yolun uzun oluşu, ürkütücülüğü ve yürüyenlerin azlığı ise, bunun Allahu teala’nın kâinatındaki sünneti olduğunu hatırla. Zira Allah subhanehu acelecilere zafer vermez. Bilakis kendi ordusunu diğerlerinden ayırmak, münafıkları müminlerin arasından elemek ve pis olanı temiz olandan çıkarmak için bu tür engellerle insanları imtihan eder. Yoksa siz, Allah, içinizden cihad edenleri belirtip-ayırt etmeden ve sabredenleri de belirtip-ayırt etmeden cennete gireceğinizi mi sandınız?”  Şunu iyi bilmelisin ki, dünyanın tabiatı keder ve sıkıntılardır. Dünyaya meylettiğini farz et, kendini rahat hissedecek misin? Hayat senin için güzelleşecek mi? Kim dünyayı ahiretten daha üstün görebilir. Allah ve resulü bizlere diğer şeylerden daha güzel değil midir? “De ki: "Eğer babalarınız, çocuklarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, aşiretiniz, kazandığınız mallar, az kâr getireceğinden korktuğunuz ticaret ve hoşunuza giden evler, sizlere Allah'tan, O'nun Resûlü'nden ve O'nun yolunda cihad etmekten daha sevimli ise, artık Allah'ın emri gelinceye kadar bekleyedurun. Allah, fasıklar topluluğuna hidayet vermez.”  Mücahid kardeşim, eğer sendeki imtihanın zorluğu, yorgunluk, sıkıntı ve diğer milletlerin üzerimize üşüşmesi ise, bunlara karşılık kıyamet gününün korkularını, ateşin sıcaklığını, beklemenin ve sıratın sıkıntılarını, kabri, fitnesini ve azabını düşünerek teselli bul. Yoksa Allah’ın azabına tahammül etmeye gücün var mıdır? "Bu sıcakta (savaşa) çıkmayın" dediler. De ki: "Cehennem ateşinin sıcaklığı daha şiddetlidir." Bir kavrayıp-anlasalardı.”  Bu oturan kimsenin yaşamış olduğu yaşam hangi yaşamdır? Namazı, orucu, haccı ve tüm ibadetlerinin nasıl olduğunu bir anlayabilseydim! Allah’a yemin olsun ki, eğer kalbinde bir hayat kalmış olsaydı bu yaptıklarından huşu ve tat alamazdı. Ve bunların etkilerinin çok az olduğunu, olanların ise yalnızca şekillerden ibaret olduğunu idrak ederdi. Zira onun ibadetleri, onu fuhşiyat ve münkerden alıkoymamaktadır. Bir mücahidin, vacip olan bir cihadı bırakıp oturmasından ve sonra, içinde küfür, fısk ve isyanın aleni bir şekilde işlendiği bir dünyada yaşamasından daha büyük hangi münker olabilir?  İbn Kayyim (rahimehullah) şöyle der: “Allah’ın mahremlerinin çiğnendiğini, hudutlarının zayi edildiğini, dininin terk edildiğini ve Resulullah’ın (sallallahu aleyhi ve selem) sünnetinden yüz çevrildiğini gördüğü halde serin bir kalple duran kimse de hangi din ve hangi hayır kalmıştır? Batıl ile konuşanın, konuşan şeytan olduğu gibi, bu kimsede dilsiz şeytandır. Dinin musibeti, yemekleri ve makamları kendilerine teslim edildiği sürece, din üzerinde cereyan eden olaylara aldırış etmeyen bu kimselerden başka kimdendir. Onların en seçkinleri, dudaklarını yalayarak hüzünlenenlerdir. Eğer makamında veya malında az bir eksiltilme mevzusu olsa, varını yoğunu ve tüm enerjisini ortaya koyar ve gücü nispetince karşı koymanın üç mertebesini işletir. Bu kimseler, Allah’ın gözünden düşmeleri ve gazabını kazanmaları ile birlikte dünyada da, farkında olmadan olabilecek en büyük musibet ile karşı karşıya gelmişlerdir. Bu musibet, kalplerin ölmesidir. Zira kalbin hayatı ne kadar olursa, Allah ve resulü için gazaplanması o derece fazla ve dini desteklemesi o derece kuşatıcı olacaktır.  İmam Ahmed ve diğerlerinin aktardıkları bir hadiste şöyle geçmektedir: “Allah subhanehu bir meleğine falanca köyü yerin dibine geçirmesini vahyetti. Bunun üzerine melek: ‘Ey Rabbim, nasıl olur, onların arasında falanca abid bulunmaktadır?’ diye sorunca ‘Ondan başla, zira hiçbir gün onun yüzü benim için bozulmamıştır’ buyurmuştur.”  Ebu Amr’ın naklettiği bir hadiste şöyle geçmektedir: “Allah peygamberlerinden birisine falanca zahide şöyle demesini vahyetmiştir: ‘Dünyadaki zühdünle hızlı bir şekilde rahata eriştin. Kendini bana vermenle izzet edindin. Lakin benim sana gerekli gördüğümle ilgili ne yaptın?’ Zahid: ‘Ey rabbim, bana gerekli kıldığın şeyde nedir?’ diye sorunca ‘Benim için birisini dost edindin mi veya benim için birisini düşman edindin mi?’ buyurur.” İbn Kayyım’ın sözleri burada son bulur.  Mücahid kardeşim, eğer nefsinin seni aldatmasından sonra, daha önce yaptığın cihadının senin için yeterli olacağı ve sorumluluğun boynundan kalkacağı zannına kapılmışsan, böyle bir düşünceden Allah’a sığınmanı söyleriz. Bu, cihadınla Allah’a karşı minnet etmen olur. O dilemeseydi hidayet bulamazdın, sadaka veremezdin ve namaz kılamazdın. “Müslüman oldular diye sana minnet etmektedirler. De ki: "Müslümanlığınızı bana karşı minnet (konusu) etmeyin. Tam tersine, sizi imana yönelttiği için Allah size minnet etmektedir. Eğer doğru sözlüler iseniz.”  Kaab b. Malik (radiyallahu anh) Resulullah’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) ashabındandı ve onunla birlikte savaşlara katılmıştı. Zorluk gününde nefsi onu zayıf düşürüp cihaddan alıkoyunca, seninde bildiğin üzere olanlar oldu. Öyle ki Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) ve diğer Müslümanlar Onu terk ettiler. Onu mazur görmedikleri gibi bazıları Onu nifakla itham ettiler. Eğer Allah’ın Ona rahmeti olmasaydı hüsrana uğrayanlardan olurdu. Ve insi ve cini şeytanlardan ve zayıf nefsinden oluşan düşmanlarının bir araya gelip ayağını kaydıracağı ve cihaddan soğutacağı samimi mücahidlere ders olması için Allahu Teâlâ O ve iki arkadaşı hakkında, şu büyük ayetleri indirmiştir. “(Savaştan) Geri bırakılan üç (kişiyi) de (bağışladı). Öyle ki, bütün genişliğine rağmen yeryüzü onlara dar gelmişti, nefisleri de kendilerine dar (sıkıntılı) gelmişti ve O'nun dışında (yine) Allah'tan başka bir sığınacak olmadığını iyice anladılar. Sonra tevbe etsinler diye onların tevbesini kabul etti. Şüphesiz Allah, (yalnızca) O, tevbeleri kabul edendir, esirgeyendir. Ey iman edenler, Allah'tan sakının ve doğru (sadık)larla birlikte olun. “  Evet, sadık mücahidlerle birlikte olun ve yalancı münafıklarla birlikte olmayın. “Medine halkına ve çevresindeki bedevilere, Allah'ın elçisinden geri kalmaları, kendi nefislerini onun nefsine tercih etmeleri yakışmaz. Bu, gerçekten onların Allah yolunda bir susuzluk, bir yorgunluk, 'dayanılmaz bir açlık' (çekmeleri), kâfirleri 'kin ve öfkeyle ayaklandıracak' bir yere ayak basmaları ve düşmana karşı bir başarı kazanmaları karşılığında, mutlaka onlara bununla salih bir amel yazılmış olması nedeniyledir. Şüphesiz Allah, iyilik yapanların ecrini kaybetmez. Küçük, büyük infak ettikleri her nafaka ve (Allah yolunda) aştıkları her vadi, mutlaka Allah'ın yaptıklarının daha güzeliyle onlara karşılığını vermesi için, (bunlar) onlar adına yazılmıştır.” Sonra şunu da bilmelisin ki ey kardeşim, kuşkusuz nefsine fayda sağlaman ve boynunu ateşten kurtarabilmen için cihada muhtaç olan sensin. “Kim cihad ederse, yalnızca kendi nefsi için cihad etmiş olur. Şüphesiz Allah, âlemlerden müstağnidir.” Eğer cihadı terk etmişsen ondaki öncülüğün sana bir fayda sağlamayacaktır ve Allahu Teâlâ cihad şerefini ve izzetini Allah’ın onları sevdiği onlarında Allah’ı sevdiği bir topluluğa bırakacaktır. “Eğer siz yüz çevirecek olursanız, sizden başka bir kavmi getirip-değiştirir. Sonra onlar, sizin benzeriniz de olmazlar.”  Eğer savaşa kuşanıp-çıkmazsanız, O sizi pek acı bir azapla azaplandıracak ve yerinize bir başka topluluğu getirip değiştirecektir. Siz O'na hiç bir şeyle zarar veremezsiniz. Allah, her şeye güç yetirendir.”  Bu dinin zaferi senin cihadına bağlı değildir. Allah’ın emri yerine gelir ve bunu engelleyebilecek hiçbir şey yoktur. Onun hizbi yardım olunacaktır ve orduları galip gelecektir. Müşrikler istemeseler de onun dini hâkim olacaktır. Tüm bunlarla birlikte Allah’ın sana zorunlu kıldığı hak gereği sen bundan sorumlusun.  Ey mücahid…  Eğer seni cihaddan geri koyan, şüpheler ve vesveseler ise bunlardan ve bunların sahiplerinden Allah’a sığın. İyi bil ki, Allah’ın şeriatında sabit durmayı öğrensen de insi ve cini şeytanlar seni bırakmayacaklardır. Bilakis seni itaatten çevirmek için tüm güçlerini ortaya koyacaklardır. Hatta eğer seni dinden çıkarmaya güçleri yeterse bunu da yapacaklardır.  Nebi (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyuruyor: “Kuşkusuz şeytan Âdemoğlunun yollarına oturacaktır. Onun İslam yoluna oturur ve şöyle der: ‘Müslüman olup, dinini, babalarının dinini ve babanın babalarının dinini terk mi ediyorsun?’ Lakin o ona isyan eder ve Müslüman olur. Sonra onun hicret yoluna oturur ve şöyle der: ‘Hicret edip yurdunu terk mi ediyorsun? Muhacirin misali uzun yoldaki atın misali gibidir.’ Bunda da ona isyan eder ve hicret eder. Sonra onun cihad yoluna oturur ve şöyle der: ‘Cihad edeceksin ki bu nefsin ve malın zorluklara girmesidir. Savaşacaksın, öldürüleceksin, kadınınla evlenilecek ve malın paylaşılacak?’ ona da isyan eder ve cihad eder. Resulullah şöyle buyurdu: ‘Kim bunu yaparsa bu kimseyi cennete sokmak Allah üzerine bir haktır. Kim bu uğurda öldürülürse bu kimseyi cennete sokmak Allah üzerine bir haktır. Veya hayvanı onu düşürüp ölse bu kimseyi cennete sokmak Allah üzerine bir haktır.”  Bil ki, cihaddan soğutanlar, seninle çokça konuşup sana kuruntu maslahatlardan bahsederek Arap yarımadasındaki cihad hakkında sana şüpheler sokup bunda bir fayda olmadığını ve bunun zararının faydasından daha fazla olduğunu telkin etmişlerdir. Fakat ben sana insanların sözlerine itibar etmemeni ve yüce olan Allah’ın sözüne kulak vermeni tavsiye ederim: “Ey iman edenler, ne oldu ki size, Allah yolunda savaşa kuşanın denildiği zaman, yer(iniz)de ağırlaşıp kaldınız? Ahiretten (cayıp) dünya hayatına mı razı oldunuz? Ama ahirettekine (göre), bu dünya hayatının yararı pek azdır. Eğer savaşa kuşanıp-çıkmazsanız, O sizi pek acı bir azabla azablandıracak ve yerinize bir başka topluluğu getirip değiştirecektir. Siz O'na hiç bir şeyle zarar veremezsiniz. Allah, her şeye güç yetirendir.”  Kuruntu maslahatları bir tarafa bırak. Bazı laik ve zındıkların Allahu teala’ya sövmelerinden ve hiç kimsenin de buna karşı çıkmayıp intikam almamasından sonra hangi maslahat gözetilebilir? Haçlıların yurtlarımıza savaş açıp başımıza bombalar yağdırmasından sonra daha hangi maslahatı umuyoruz? Amerika ve yandaşlarını razı etmek için etrafımızda Müslümanlar kaçırılıp suçlu muamelesi görürken hangi maslahatı gözetiyoruz? Her gün İslam akidesi boğazlanıp eserleri toplumumuzdan silinirken hangi maslahatı muhafaza etmeye çalışıyoruz? Laiklere imkânlar sağlanıyor, dinle istihza ediliyor, Rafizi ve laiklerle uzlaşmalara gidiliyor, dini eğitim metotları, şirki ve müşrikleri himayeye değiştiriliyor, dinlerinin şiarlarını yerine getiren Rafiziler savunuluyor ve tağutların ve haçın hizmetçilerinin güçleri himaye ediliyor…  Allah’a ve resulüne sövülmesinden, uydurma kanunların ve Allah’ın indirdikleri dışındaki hükümlerin yönetime geçmesinden ve insanların kalplerinden dinin şiarlarının silinmesinden sonra bir maslahat mı kalır?  Tüm bunlarla birlikte onların aldatmalarına aldırış etme. Allah’ın kitabında ve resulünün sünnetinde, Allah’ın İblis’in ve askerlerinin vesveselerini açığa çıkaracak ilim, hidayet ve nur vardır. Özelliklede tevhid ve cihad konularında açıklık vardır. Öyle ki Allah’ın insanlara olan rahmetinden bu konularda hakkı bilmeleri için çok sıkıntılara girmelerine gerek bırakmamıştır. Rabbinin kitabını ve nebinin sünnetini oku, dininde fıkıh sahibi ol ve hak ile yürüyen ve onunla adaleti bulan sadık âlimlerin yolundan yürü.  Onlar, salim fıtrat üzere olanlara kapalı değillerdir. Onların bazı alametleri; onlar sözlerinin ardından amel ederler. Sözü fiiline ters düşen, hıyanete ve dalalete daha yakındır. Sultanların kapısında gezinip yalakalık yapanlar ise dünyanın talipleri ve heva ashabıdırlar. Onların açık hallerinin gizli hallerine muhalif olduğu gözükse de. Dünyevi maslahatlar peşinde gidenlerde böyledir. Olaylara takılıp kalan, bir ilke üzerine sebat edemeyen ve bir yola devam edemeyenler. Bunlar ancak kolay olan ve sıkıntısı gözükmeyen yollarda yürürler. Yol ters gözüktüğünde ise yolun başından geri dönerler ve döndükleri yeri de kârdan sayarlar.  Ey mücahid…  İşte tarihi ve olayların akışını takip etmen neticesinde kâfirlerin her geçen gün bize olan düşmanlıklarını, bizi zillete düşürmelerini ve dinimizi ve dünyamızı daha fazla ifsat ettiklerine sende kendi gözlerinle şahit olmaktasın. Hatta cihad olmamış olsa bile, düşmana olan bu yakınlığın alışıla gelen ve inkâr edilmeyen bir şey olduğunu görürsün.  İşte değişenin ne olduğunu sende görmektesin. Onlar bize saldırdıkları gibi bizde onlara saldırmaya başladık, bize eza verdikleri gibi bizde onlara eza vermeye başladık, bizi korkuttukları gibi bizde onları korkutuyoruz. Ve bizler cihadımızla onların batılılaşma ve Müslümanların beldelerini ifsat etme yollarını bozuyoruz. Cihaddan soğutanların (mürcifunların) sözlerine aldırış etme. Cihad, onların bu tür ifsatlarını daha da coşturmaktaymış(!) zira hakikat şu ki, cihad bu kirli planları ortaya çıkarmaktan, gözler önüne sermekten ve Allah’a hamd olsun başarısız kılmaktan başka bir şey yapmamaktadır. Bu iddianın doğru olduğunu farz etsek bile, her zaman ve her mekânda düşmanın, hasmının gücünü hissettiği oranda düşmanlığını artırması gerekecektir. Lakin itibar sonuca ve neticelere göre verilir. Şöyle ki, zafer ve kazanç elde eden, sonuna kadar sabredendir. Böylece şiddetin, zorluğun ve ezanın zirvesi; zaferin tadına, lezzetine ve kazancına dönüşür.  Mücahid kardeşim…  Müslümanların beldelerindeki bu tağutların, Amerika ve beraberindeki haçlı ve Yahudilerin emirlerini yerine getirişlerini görmüş bulunmaktasın. Tevhidin izhar edilmesi, haykırılması ve düşmanları ile savaşılması maslahatına hiçbir maslahat tercih edilemez. Hatta bu, canların katledilmesine, malların, nefislerin ve meyvelerin eksilmesine neden olsa bile. Allah yolunda bunların hepsi kolaydır. Allah’ın şeriatı hâkim olana, emirleri uygulanana ve dinin tümü Allah’a ait olana dek bu böyle devam eder.  Ey mücahid…  Eğer seni oturtan, ümitsizlik ve bıkkınlık ise bunlara teslim olma. Ve şer’i ve vakii olarak, sende ümit doğuracak ve coşkunu yenileyecek deliller bulacaksın. İşte rabbimiz subhanehu ve Teâlâ zaferin bizim olacağına ve yeryüzünün mirasçısı biz olacağımıza ant içiyor: “Andolsun, biz Zikir'den sonra Zebur'da da: "Şüphesiz Arz'a salih kullarım varisçi olacaktır" diye yazdık. Gerçek şu ki kulluk eden bir topluluk için bunda (Kur'an'da) 'açık bir mesaj' (veya gerçek bir çıkış yolu) vardır.”  Andolsun, (peygamber olarak) gönderilen kullarımıza (şu) sözümüz geçmiştir: Gerçekten onlar, muhakkak nusret (yardım ve zafer) bulacaklardır. Ve hiç şüphesiz; bizim ordularımız, üstün gelecek olanlar onlardır. “ Gönderdiğimiz kullarımız için gerçekleşecek olan sözümüz geçti; düşmanlarına karşı hüccet ve kuvvetle galip geleceklerdir. Ve bizim yolumuzda cihad eden mücahid askerlerimiz akıbet ve netice itibarı ile her yerde düşmanlarına galiptirler.  Nebi (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyuruyor: “Bu din var olduğu sürece Müslümanlardan bir grup onun için cihad eder.”  Başka bir hadiste ise şöyle buyurmaktadır: “Müslümanlar Yahudilerle savaşana dek kıyamet kopmayacaktır. Müslümanlar onları öldürecekler ve Yahudi bir taşın ve ağacın arkasına saklanacak ve o taş veya ağaç: ‘ey Müslüman, ey Allah’ın kulu, arkamda bir Yahudi var gel ve onu öldür’ diyecek.”  Başka bir hadiste ise şöyle buyurmaktadır: “Çamurdan ve çadırdan ne kadar ev varsa Allah hepsine islamı sokacaktır. Azizin izzetiyle ya da zelilin zilletiyle. Allah’ın islamı izzetlendirdiği izzetle ve şirki zelil kıldığı zilletle.”  Müslümanların vakıası ise tamamıyla birbirine zıt iki tablo üzerinedir. İçine şirk, küfür, nifak, isyan, zulüm, azgınlık ve fücurun doldurduğu kapkaranlık bir tablo. Bu dünyanın genelini kapsamıştır. Buralarda Müslümanlar zillet, bağımlılık ve sömürge hayatı yaşamaktadırlar.  Resulullah’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) şu hadisi de bunu tasdik etmektedir: “Îne ile alışveriş yaptığınızda, ineklerin kuyruklarını tuttuğunuzda, ziraata razı olduğunuzda ve cihadı terk ettiğinizde Allah size öyle bir zillet musallat eder ki dininize dönmediğiniz sürece onu üzerinizden kaldırmaz.”  Bunun karşısında ise nur, iman, hidayet, takva ve iffet yayan parlak bir suret vardır. Bunda ise zillet ve alçalmışlığa alışamamış mücahid muvahhid gençlerin simaları belirir.  Bu suret, her ne kadar küçük ve sınırlı olsa da her geçen gün artmaktadır. Hakkın, islamın ve sünnetin güneşi doğması için karanlık kaleleri aşmaktadır. O küçük ve sınırlıdır lakin gelişmektedir. Eksilmiyor ve yeryüzünü -zulüm ve azgınlıkla dolduğu gibi- adalet ve doğrulukla dolduracak olan Raşit hilafet ikame edilene dek geri adım atmayacaktır. Gözün bu parlak tabloda olsun. Bu, Allah’ın izni ile tevhid ve Allah yolunda cihad ile ayakta kalmıştır. Sen ise onun alanını genişletmek ve köklerini daha da sabitlemek için var gücünü ortaya koy.  Ey cihad gençleri…  Sizin nefisleriniz izzetlidir. Dininizde alçaklığa razı olmayın. Aksi halde Allah’a iman eden ve dinini seven bir mümin için, Arap yarımadasının bu günkü halini gördükten sonra hangi yaşantı güzel olabilir? Düşmanların bizlere tuzaklar kurduklarını, onların dinlerine tabi olmamızı istediklerini, kendi dinimizden sapmamızı ve onların dinlerine tabi olmadıkça ve hüsrana uğramış bir şekilde arkamızı dönmediğimiz sürece bizden razı olmayacaklarını anlamıyor muyuz?  Ey cihad gençleri…  Bu şefkatli ve nasihat eden birisinin vasiyetidir. Ümmetiniz hakkında Allah’tan korkun. Bugün ümmetin size en fazla ihtiyacı olduğu gündür. Ve bugün Allah’ın günlerinden bir gündür. Öyleyse Allah’a kendinizdeki hayırları gösterin. Allah’ı doğrulayın ki Allah’ta sizi doğrulasın. Dünya ve şehvetlerinden ve güzelliklerine bağlanmaktan kurtulun. Bugün meydan ve savaş günüdür. Tembellik ve kilu kal günü değil. Düşmanı atının gemini tutmuşken cihaddan yüz çevirene Allah’ın yardımı gelmez. Düşmanı haççı uğruna ölüme giderken, dininde alçaklığa razı olana Allah’ın teyidi gelmez. Bizler kendi işlerimizle oyalanırken ve düşmanlarımızda savaş için hazırlanırken hatta ihtilaldayken hangi zaferi bekliyoruz. Bizler hırslı bir şekilde dünya ve mal peşinde koşuştururken ve vaktimizin ne azını nede çoğunu cihada ayırmadan hangi kurtuluş gelir?  Kurtuluşu umuyorsun ama onun yolunda yürümemişsin  Gemiler karada yürümezler.  Ey cihad ehli ve gençleri…  Ben sizin için feryat gününden korkuyorum, haşr ve dönüş gününden. O gün haçlılardan ve Arap yarımadasında yaptıklarından ve sizinde tüm bunlardan yüz çevirmenizden hesaba çekileceksiniz. Haçlı askerlerinin, sizin beldelerinizden muhasaraları sebebiyle katledilen bir milyon iki yüz bin ıraklı çocuktan ve tüm bunlardan gafletinizden hesaba çekileceksiniz. Sizin diyarlarınızda konaklayan savaşçıların elleriyle yıkılan evlerden, yağmalanan köylerden ve çiğnenen ırzlardan ve sizinde tüm bunlara susmanızdan hesaba çekileceksiniz. Yakıtı bizim beldelerimizden olan, harp gemilerini bizim denizlerimizde yürüten ve filolarını bizim topraklarımıza yerleştirerek haçlıların uçakları ile bombalanan Taliban İslam devleti hakkında yarın rabbimize ne diyeceğiz?  Rafizilerin bizim beldelerimizde açıktan ve aleni bir şekilde sahabelere sövmelerine, bazı sahabelerin kabirlerini hakir görüp diğer bazılarında da aşırıya gitmelerine ve Medine hareminin yanında Allah’tan başkalarına dua etmeleri sorulduğunda yarın rabbimize ne cevap vereceğiz. Tüm bu olanları hepimizde çok iyi bilmekteyiz ve hareket etmeden sakin bir şekilde oturmaktayız. Haçlı tağutlardan birisinin Allah’ın haremine yakın bir yere gelip gözler önünde Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) ve eşleri ile istihza etmesi ve Müslümanların kadınları hakkında şiir söylemesi sorulduğunda yarın rabbimize ne diyeceğiz?  Ey cihad ehli ve gençleri…  Ben hepimiz için Allah’ın kıskançlığından korkuyorum. Eğer cihadı terk eder ve bizim desteğimize en fazla ihtiyaç duydukları bir vakitte Müslümanları yüz üstü bırakırsak üzerimize Allah’ın gazabının gelmesinden korkuyorum. Müslümanların yüz üstü bırakılması ve onlara karşı kâfirlere yardım edilmesi nedeniyle Allah’ın azabı geldiğinde nereye kaçılabilir? Bizimle Allah arasında bir nesep bağı yoktur. Ve Allah kullarına zulmedecek değildir.  Nebi (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyuruyor: “Hürmetinin ezildiği ve ırzının çiğnendiği bir yerde bir müslümanı yüz üstü bırakan bir kimseyi, Allahu Teâlâ yardım görmeyi istediği bir yerde yüz üstü bırakır. Irzının çiğnendiği ve hürmetinin ezildiği bir yerde bir müslümana yardım edene, Allahu Teâlâ, yardım görmeyi çok istediği bir yerde yardım edecektir.”  Cihadı terk ettikleri gün Müslümanların Bağdat’ta koyun gibi nasıl kesildiklerini unuttunuz mu? Allahu Teâlâ şöyle buyuruyor: “Ey iman edenler, size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah'a ve Resûlü'ne icabet edin. Ve bilin ki muhakkak Allah, kişi ile kalbi arasına girer ve siz gerçekten O'na götürülüp toplanacaksınız. Ve sizlerden yalnızca zulmedenlere isabet etmekle kalmayan bir fitneden korkup-sakının. Bilin ki, gerçekten Allah (ceza ile) sonuçlandırması pek şiddetli olandır. “ Allah’ın kalplerinizle arasına girmesinden ve cihadı istediğiniz halde güç yetiremeyeceğinizden korkmuyor musunuz?  Ve ben bu gün sizleri, Allah yolunda cihada, ihtilalcıları kovmaya, tembelliği ve dünyaya meyli terke çağırıyorum. Geride kalan kadınlarla birlikte olmaya razı olmuş, dünya hayatı ve süsünün meşgul ettiği oturanların mazeretleri ile cihadı terk için mazeret getirmeyin. Allah’a yemin olsun ki ben size nasihat etmekteyim ve acımaktayım. Bununla birlikte ben sizin ne en bilgilinizim nede faziletliniz. Fakat fıkhını, kendisinden daha fakih olana taşıyan niceleri vardır.  Allah’ım tebliğ ettim mi, Allah’ım şahit ol. Allah’ım tebliğ ettim mi, Allah’ım şahit ol. Allah’ım tebliğ ettim mi, Allah’ım şahit ol. Kardeşiniz Ebu Hacer; Abdulaziz b. İsa el-Mukrin  Mütercim: Muhammed Atta
3 gün önce
beyazminare
İNTİKAM HAKTIR !
بِسْــــــــــــــــــــــمِ ﷲِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيم أَلْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ وَالصَّلَاةُ وَالسَّلامُ عَلَى رَسُولِنَا مُحَمَّدٍ وَ عَلَى آلِهِ وَصَحْبِةٍ أَجْمَعِين . Yemen’li mücahid kardeşlerden birisinin konuşmasından çok etkilenmiştim. Aramızda bu zamandaki cihaddan, bundan soğutanlardan, murcifundan, ümmetin yaralarından ve ümmetin evlatlarının buna yönelmemesinden söz ediyordu. Gençlerin ve Müslümanların sorumluluklarından bahsettikten sonra bu kardeş bana şunları söyledi: “Ey kardeşim, bizim dinimiz erkeklerin dinidir!” Evet, Allah’a yemin olsun ki doğru söyledi. Dinimiz erkeklerin dinindir. Allah’a verdikleri sözlerine sadakat gösteren erkekler… Bazıları, ümmeti, dini ve Müslümanları savunurken ruhlarını teslim edenler ve ümmetin sınırlarında düşmanları sarsan bir halde bekleyen diğer bazıları… Dinimiz erkeklerin dinidir. Kalplerinde, çiğnenen ırzların, mubah görülen haremlerin gayretini taşıyan, esir ve tutuklu olan erkek ve kadın kardeşlerinin, mazlumların ve mustazafların intikamını alan erkekler.  Dinimiz çiğnenen ırzlara aldırışsızlığı veya ümmetin yaralarına karşı soğuk ve yüz çevirmiş bir kalbi inkar eder. Hayır, Allah’a yemin olsun ki, bu erkeklerin işi değildir.  Ey mücahidler: Ümmetin birlikte ayağa kalkacağı erkekler sizlersiniz. Allah’ın sizlere vereceği zaferlerle yaralar sarılır ve akan kan selleri durur.  Her yerde Müslümanların intikamlarını alacak olan erkekler sizlersiniz. Ne sınırlar, nede engeller sizleri kayıt altına alamaz.  Murcifunların sizin hakkınızda duygusal ve coşkulu insanlar olduklarınızı söylemeleri sizi engellemesin. Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)’de dini için coşkulu ve Müslümanlara karşı duygusaldı. Öyle ki, bir Müslüman kadının haram olan bir yerini açtıklarından ve onun için müdafaada bulunan bir Müslüman erkeği öldürmeleri nedeniyle Yahudilerle olan ahit ve anlaşmalarını bozmuştur… Tüm bu olanlar karşısında savaş peygamberinin yaptığı, kesme ve sabah vakti saldırıya geçmiş atları ile onlara gelmesi olmuştur.  Ümmette, dinin ve Müslüman kadınların ırzlarının intikamlarının alınmaları ile ilgili ne muhteşem tablolar bulunmaktadır. Zillet ancak bununla kalkar ve mümin topluluğun kalpleri ancak bununla şifa bulur.  Burada, Çeçenistan’da bulunan mücahid Araplardan birisinin anlattığı bir kıssayı aktarmak istiyorum. Bu kıssada bir mücahidin nasıl Müslüman kadınların ırzlarına gayret duyduğu açığa çıkmıştır.  Kardeş şöyle diyor: “Savaşın başlarında halk kafileleri Çeçenistan’ı terk ederlerken bunlar arasında kadın, yaşlı ve çocuklardan oluşan elli kişilik bir grup bulunuyordu. Yolda teftiş noktalarından birisinde Rus askerlerinden birisi bir arkadaşıyla birlikte Çeçenistanlı kızlardan birisinin hicabını çıkarmaya yeltendi. O sırada o grubun arasında mücahidlerden birisi de bulunuyordu ve bu kişi bir ayağı ve bir eli kesik olduğundan bir asaya dayanarak yürüyordu. Ve bu kişinin yanında bir tabanca vardı. Askerin yaptıklarını görünce bu sahneye daha fazla tahammül edemedi. Zira kız bağırıp yardım istemekteydi. Bunun üzerine bu mücahid tabancasını çıkardı o Rus askerini ve arkadaşını orada öldürdü. Rus askerleri de toplanıp onu öldürdüler.” Bu Müslüman kızın horlanmasına tahammül göstermeyen bu mücahidin Allah hayrını versin. Oysaki o özür sahibi kimselerdendi. Allahu teala şöyle buyuruyor: “Topala da hastaya da bir sıkıntı yoktur.” Lakin tüm bunlara rağmen yerlerin rabbi için gazaplandı ve Allah’ın mahremlerini ve Müslüman kadınların ırzlarını koruma pahasını canını ortaya koydu. Allah onu şehidlerden kabul etsin. Bu olaydan sonra Ruslar nispeten muhacirlerin kafilelerine eza vermeyi durdurdular.  Ruslar keşke bununla yetinmiş olsalardı. Bu mücahidi öldürdükten sonra onun ve başka bir mücahidin daha cesedini aldılar ve bir tanka bağlayıp yerlerde sürüklediler. Yine insanları korkutmak ve mücahidlerle ortak iş yapmamaları ve onlarla yardımlaşmamaları için bu çirkin manzarayı gazetelerinde yayınladılar. Daha sonra bu mücahidin cesedini bıraktıklarında, münafıklar, ecrini Allah’tan bekleyen bu gayretli mücahidin annesinin yanına geldiler ve alaylı bir şekilde eğer isterse oğlunun cesedinin falanca yerde olduğunu söylediler. Bunun üzerine o kadın onlara sebat ve yakin ile şu cevabı verdi: “Gerekmez, benim oğlum rabbime kavuşmuştur. Ve ben onun şehid olduğunu ve ruhunun cennette olacağını umuyorum. Ona dilediğinizi yapabilirsiniz!” Allahu Ekber! Ne gayret! Pahası Allah yolunda ucuzca verilen bir can. Bazıları şöyle diyebilir: ‘O aceleci birisiydi. Belki maslahatından daha büyük bir zarara sebep olabilirdi.’ Bazıları da şöyle der: ‘Sözlü savunmayı ve barışsal çözüm çözümleri deneseydi…’ Ve bunların dışında her gün işittiğimiz basit sözler. Ancak ben şunu söylüyorum: Bu mücahid, kıyamet günü yarasında kan akıyor olduğu bir halde gelecek. Renk kan rengidir, koku ise misk kokusudur. Ve Allah ona en güzel makamı verecektir. Övgü olarak Allah katındaki bu büyük derece yeterlidir.  Ey mücahidler: Sizlere, Batı Riyad gazvesinde şehid olan Eşref Seyyid’in söylediklerini vasiyet ediyorum. Şöyle demişti vasiyetinde: “Mücahid kardeşlerime şunu vasiyet ediyorum: Sizlere, ey insanların onlara ‘İnsanlar sizin için toplandılar, onlardan korkun!’ dediklerinde, imanları daha da artan ve ‘Allah bize yeter O ne güzel bir vekildir’ diyen sizlere; yeryüzündeki her Müslüman için intikam almanızı vasiyet ediyorum… Küba’daki esirlerimiz için intikam alın… Şeyh Ömer Abdurrahman için intikam alın… Filisin, Çeçenistan, Afganistan, Endonezya, Filipin ve her yerde ve her semanın altındaki Müslümanlar için intikam alın.  İntikam, intikam haktır. Küfür iyice azgınlaştı. Yemin olsun ki, savaş başladığında,  Ölüm ve yanmalar onlara da gelecektir. Diyarlarımız onların değildir. İlk saldıranın avı olacağı… Kanlarımız heder değildir. Yitirilen şerefimizi geri getirecektir.  Zorluk günü bizim günümüzdür. Orada kelleler kopacak. Kâfirlere onu yeniden yaşatacağız, Ve haddi aşanları öldüreceğiz Bir aslan gitti. Bir aslanda,  Giden aslanın peşinde. Yemin olsun ki,  öncekilerin intikamını alacağız Allah sana rahmet etsin ey Eşref… Sen söyledin ve amel ettin. Yaptıkların söylediklerini tasdik etti. Din için Müslümanlar için intikam aldın. Ey mücahidler: İntikam… Paramparça olmuş din ve ümmet için intikam. İntikam… Uyuşturma ve hakiki varlığını yok etme uğruna düşman ve münafıkların durmadan çalıştığı milyar ümmet için. İntikam… Zincirlerde bağlı hiçbir güçleri olmadığı halde türlü türlü işkence ve horlanmalar altındaki esirlerimiz için intikam. İntikam… Keskin kılıç şeyhimiz Yusuf el-Uyeyri, Turki Dendeni, Ahmed Ed-Dahil, İbrahim Er-Reys ve Hamud El-Ferrac için intikam. Onların kanlarını boş yere akıtılmış halde bırakmayın. Onları çöllerin karanlıklarını aydınlatan nurlar edinin. Haçlılardan ve ne dünyadan nede ahiretten hiçbir payları olmayan hizmetçilerinden onların intikamlarını alın.  Ey mücahidler: İntikam… Irak, Afganistan ve Çeçenistan’daki bacıların ırzları için intikam. Onlardan olan Çeçenli bir esir, kanı ile bir kumaş parçasına bir mektup yazar ve bunu mücahidlere ulaştırma imkânı bulur. Orada bin hutbeden daha etkili çok kısa bir söz söylemektedir: “Eğer yeryüzünde Müslümanlar varsa, Çeçenistan’daki Rus hapishanelerinde Rusların kirlettikleri Müslüman kadınları kurtarsınlar!” ve bu cümleyi üç kere tekrarlar. Ey akılları karışmış mücahidler, onların intikamlarını alın. Hıristiyanlar ve Yahudiler kendi milletlerine sizden daha gayretli olmasın. Ve dinleri için sizden daha tutkulu olmasınlar. “Eğer inanmışlarsanız, üstün olan sizlersiniz.” Allah’tan bu vasiyette, dine ve Müslümanlara nasihatte katkıda bulunacağımı temenni ediyor ve yazılan ve okunanların, bizim lehimize hüccet olmasını aleyhimize olmamasını istiyorum. O, bunun yetkilisi ve buna güç yetirendir. Şehid şeyh İsa Âli Uvşen
3 gün önce
beyazminare
SATIŞIN KÂRI
Hamd Alemlerin Rabbi Olan Allah´a Olsun . Selat ve Selam Onun Resülune Olsun . “Şüphesiz Allah, mü'minlerden canlarını ve mallarını, kendilerine vereceği cennet karşılığında satın almıştır. Artık, onlar Allah yolunda savaşırlar, öldürürler ve ölürler. Allah bunu Tevrat'ta, İncil'de ve Kur'an'da kesin olarak va'detmiştir. Kimdir sözünü Allah'tan daha iyi yerine getiren? O halde, yapmış olduğunuz bu alışverişten dolayı sevinin. İşte asıl bu büyük başarıdır.” [Tevbe: 111]. Hamd alemlerin rabbinedir ve biz de O’na hamd ediyoruz. Ondan istiyor ve ona istiğfar ediyoruz. Nefislerimizin şerrinden amellerimizin kötülüğünden Allah’a sığınıyoruz. Allah kimi hidayete erdirirse onu sapıttıracak yoktur. Kim de sapıtırsa onu doğru yola iletecek yoktur. Şehadet ederim ki Allah’tan başka ilah yoktur. O tektir ortağı yoktur. Ve yine şehadet ederim ki Muhammed, O’nun kulu ve resulüdür. Onu (salat onun, tüm ashabının, hidayetine tabi olanların ve kıyamete kadar sünneti üzerine yürüyenlerin üzerine olsun) kafirler hoşlanmasalar da (kendi) dinini bütün dinlere üstün kılmak için hidayet ve hak dinle göndermiştir.  Ve sonra: Ey Allah’tan Rabb, İslam’dan din, Muhammed’den (s.a.v.) peygamber ve elçi olarak razı olanlar! Allah’tan sakının! Öyle ki Allah Azze ve Celle’ye karşı takvalı olmak, Allahu Subhanehu ve Teala’nın ‘(Ey müminler Ahiret için) Azık toplayın. Bilin ki azığın en hayırlısı takvadır. Ey akıl sahipleri! Benden (emirlerime muhalefetten) sakının’ buyurduğu gibi en hayırlı azıktır.  Bildiğiniz gibi kardeşler Allahu Subhanehu ve Teala bizlere mesajların sonuncusu İslam’ı din kılmış, din olarak kullarına ondan başkasından razı olmamıştır. Allahu Subhanehu ve Teala şöyle buyurmaktadır: “Kim İslam’dan başka bir din ararsa (bilsin ki o din) kendisinden asla kabul edilmeyecek ve o kimse ahirette ziyan edenlerden olacaktır.” Bu yüce dinle bizim için nimetini kemale erdirmiş ve üzerimize tamamlamıştır. Zira Allahu Subhanehu ve Teala şöyle buyurmaktadır: “Bugün size dininizi ikmal ettim, üzerinize nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslam’ı beğendim. ” Aynı şekilde Allahu Subhanehu ve Teala bizlere, doğru yola götüren hidayetin, kullarından istediğine ihsan ettiği nimetlerinden olduğunu haber vermiştir. Biz namazlarımızın her rekatında “Bize doğru yolu göster. Kendilerine lütuf ve ikramda bulunduğun kimselerin yolunu! Gazaba uğramışların ve sapmışların yolunu değil!” diyoruz. Onlar (doğru yola ilettikleri) hakkında ise Allahu Subhanehu ve Teala şöyle buyurmaktadır: “Kim Allah'a ve Resul'e itaat ederse, işte onlar Allah'ın kendilerine nimet verdiği peygamberler, doğrular (ve doğrulayanlar), şehidler ve salihlerle beraberdir. Ne iyi arkadaştır onlar!” [Nisa: 69]  İslam, Allahu Subhanehu ve Teala’nın bir nimeti, mahlukatı için rahmettir. İslam’ın hidayetine ermek Allahu Subhanehu ve Teala’dan bir nimettir. Allahu Teala her kimin gönlünü İslam’a açar ve kalbini hidayetle nurlandırırsa muhakkak ki ona en büyük ihsanda bulunmuş, en açık hediyeyi vermiş demektir. Bir insanın Allah yolunda hidayete ermesi ise ancak Allahu Subhanehu ve Teala’nın bahşetmesi ve safi ihsanı ile mümkündür. Zira Allahu azze ve Celle şöyle buyurmaktadır: “Allah’ın izni olmadıkça hiçbir kimse iman edemez.” Bir başka ayette ise şöyle buyurmaktadır: “Allah, kimi hidayete erdirmek isterse, onun göğsünü İslam'a açar; kimi saptırmak isterse, onun göğsünü, sanki göğe yükseliyormuş gibi dar ve sıkıntılı kılar.” Bizi doğru yola ileten Allahu Subhanehu ve Teala’dır. Bizi, gönderilmişlerin efendisinin (s.a.v) takipçileri olmakla şereflendiren O’dur. Bu dine mensupluk açısından insanlar ikiye ayrılmıştır: Hak, hidayet ve doğru yol grubu ki bunlar Allah’ın hizbi olan müminlerdir. Diğeri ise lanetlenmiş şeytanın hizbi olan dalalet ve kötülük (şekavet) grubu. Allahu Teala şöyle buyurmaktadır: “Allah'a ve ahiret gününe iman eden hiçbir topluluğun, babaları, oğulları, kardeşleri yahut kendi soy-sopları olsalar bile, Allah'a ve peygamberine düşman olan kimselere sevgi beslediğini göremezsin. İşte Allah onların kalplerine imanı yazmış ve onları kendi katından bir ruh ile desteklemiştir.Onları, içlerinden ırmaklar akan ve içlerinde ebedi kalacakları cennetlere sokacaktır. Allah onlardan razı olmuş, onlar da Allah'tan razı olmuşlardır. İşte onlar, Allah'ın tarafında olanlardır. İyi bilin ki, Allah'ın tarafında olanlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.” Allahu Azze ve Celle başka bir ayette de şöyle buyuruyor: “Sizin dostunuz ancak Allah'tır, Resûlüdür ve Allah'ın emirlerine boyun eğerek namazı kılan, zekâtı veren mü'minlerdir. Kim Allah'ı, onun peygamberini ve inananları dost edinirse bilsin ki şüphesiz Allah taraftarları galiplerin ta kendileridir.” Allahu Teala şeytan hakkında ise şöyle buyurmuştur: “İşte onlar şeytanın taraftarıdırlar. İyi bilin ki şeytanın taraftarları mutlaka kaybedenlerdir.” Hidayet grubu hak ehlidir ve onlar, -ta ki Allah Subhanehu ve Teala kitaplarını kendilerine indirdiğinden, yeryüzüne ve üzerindekilere varisçi olana kadar peygamberlerinin takipçileridirler. Şeytanın takipçileri ise zelil, rezil ve alçaklardır. Allahu Subhanehu ve Teala şöyle buyurmaktadır: “Allah'a ve Resülüne düşmanlık edenler, kendilerinden öncekilerin alçaltıldığı gibi alçaltılacaklardır.” Ayrıca şöyle buyurmaktadır: “Allah'a ve peygamberine düşman olanlar var ya, işte onlar en aşağı kimselerin arasındadırlar.” Bu bölünme, ikiyedir.İlki iman, hidayet grubu ki bunlar Rahmanın hizbidirler. İkincisi de dalalet, küfür ve kötülük grubudur. Bunlarsa şeytanın hizbidirler. Allahu Subhanehu ve Teala bizlere bu bölünmenin iki grup arasında asla kesilmeyecek bir itişme ve çatışmaya yol açacağını haber vermektedir. Allahu Azze ve Celle, kafirler hakkında şöyle buyuruyor: “Onlar, güç yetirebilseler, sizi dininizden döndürünceye kadar sizinle savaşmaya devam ederler.” Bir başka ayette de şöyle buyuruyor: “Sen dinlerine uymadıkça, Yahudiler de Hıristiyanlar da asla senden razı olmazlar.” Allahu Teala bizlere onların içlerinde gizledikleri kıskançlık ve nefreti de bildirmiş ve şöyle buyurmuştur: “Ehl-i kitaptan çoğu, hak ve doğru olan kendilerine apaçık belli olduktan sonra sırf içlerindeki kıskançlıktan ötürü sizi imanınızdan vazgeçirip küfre döndürmek isterler.” Ayrıca şöyle buyurmuştur: “(Ey müminler!) Kafirler de putperestler de Rabbinizden size bir hayır indirilmesini istemezler. Halbuki Allah rahmetini dilediğine tahsis eder.” Öyleyse bu demek oluyor ki çatışma asla kesilmeyecek.  İman ehlinin niyeti ve hedefi, insanların hidayete ermeleri, karanlıklardan aydınlığa, sıkıntılı bir hayattan rahmete, darlıktan bolluğa kavuşmalarıdır. Zira Allahu Subhanehu ve Teala şöyle buyurmaktadır: “De ki: İşte bu, benim yolumdur. Ben Allah’a çağırıyorum, ben ve bana uyanlar aydınlık bir yol üzerindeyiz (kör bir saplantı içinde değiliz)” Allahu Subhanehu ve Teala, peygamberine de şöyle buyurmaktadır: “(Resulüm!) Biz, seni ancak alemlere rahmet olarak gönderdik.” Rahmet! İslam dini rahmet, hidayet ve genişlik dinidir.  Şeytanın hizbi (taraftarları) ise istikamet ve hak ehlinin doğru yoldan sapmalarını ve şehvetlerinin kölesi olmalarını ister.  “Şehvetlerine uyanlar ise, sizin büyük bir sapıklığa düşmenizi isterler.” “İnananlar arasında hayasızlığın yayılmasını arzu eden kimseler var ya; onlar için dünya ve ahirette elem dolu bir azap vardır.” Bu çatışmanın farklı çeşitleri bulunmaktadır. Bu çeşitlerinden biri ve en üstün dereceli olanı ise Allah yolunda cihaddır. Allahu Tealu bu ibadeti, hak ehlini batıl ehlinden ayırmak ve Müslümanların saflarını kötülük şüphesinden temizleyip arındırmak için vardır. Allahu Subhanehu ve Teala şöyle buyurmaktadır: “Allah kirlenmişi temizden ayırt etmeksizin mü’minleri bulunduğunuz halde bırakacak değildir.” Bir ayette de şöyle buyurmaktadır: “Allah’ın murdarı temizden ayıklaması içindir.”  Öyleyse İslam ya da Allah yolunda cihad hidayet ve istikamet ehlini diğerlerinden ayırmaktadır. Peki neden?  Çünkü Allah yolunda cihad, Allah’ın taraftarı olan müminlere bağlılığın ve şeytanın taraftarı kafirlerden beraatin en açık ve yüksek mertebesidir. Sen ‘Allah Azze ve Celle’yi seviyorum, peygamberinin (s.a.v) takipçisiyim ve Allah’ın taraftarı müminleri dost ediniyorum’ dediğin zaman buna delilin nedir? Delilin; Allahu Subhanehu ve Teala’nın yarattığı canını, yine O’nun (c.c.) dininin zaferi ve kitabında indirdiği emrine itaat için ortaya koymandır. Şeytanın taraftarlarına ve takipçilerine karşı savaşman onlardan, ilahlarından ve dinlerinden beraatinin ilanıdır. Beraatin, düşmanlık ve öfkenin ilanının en üst derecesi de onları öldürmeyi ve onlara karşı savaşmayı hedeflemendir. Bu nedenle cihad, müminleri dost edinip kafirlerden beri olduğunu ilanın gerçek adresidir. İnsan, cihad meydanında bulunup bu büyük ibadeti yerine getirmekle Allah’a, Resulüne (s.a.s.) ve müminlere bağlılığını beyan etmiş olur. Aynı şekilde her çeşidi ve her çeşidi ile o mücrim kafirlerden beri olduğunu da ortaya koymuş olur.  Allahu Subhanehu ve Teala ey kardeşlerim! Bizleri o mümin, mücahidlerden olmakla şereflendirdi. Bu, Allah Azze ve Celle’nin istediğine ihsan ettiği lütfüdür. Bunun için ey kardeşlerim, Allahu Subhanehu ve Teala, yolunda cihadı kendisine karşı dürüstlüğün, samimiyetin adresi kılmıştır. Zira Allah Azze ve Celle şöyle buyurmaktadır: “Mü'minler ancak o kimselerdir ki, Allah'a ve elçisine iman etmiş sonra şüphe etmemiş ve mallarıyla ve canlarıyla Allah yolunda cihad etmişlerdir. İşte doğrular onlardır.” Allahu Subhanehu ve Teala bir başka ayette ise şöyle buyurmaktadır: “Mü'minlerden öyle adamlar vardır ki, Allah'a verdikleri söze sadık kaldılar. Onlardan kimi (Allah yolunda şehid edilmek suretiyle) adağını yerine getirdi, kimi de (şehid olmayı) beklemektedir. (Ahidlerinde) hiçbir değişiklik yapmamışlardır.” Cihad, Allahu Subhanehu ve Teala’ya karşı samimiyetin adresidir. Dürüst, samimi olanlar da mücahidlerdir. Müslümanların da Allahu Subhanehu ve Teala’nın “Ey iman edenler! Allah'a karşı gelmekten sakının ve doğrularla beraber olun” şeklinde emrettiği gibi sadıklarla (dürüstlerle) beraber olmaları gerekir. Neden cihad dürüstlüğün, bir kimsenin Allahu Subhanehu ve Teala’ya karşı samimiyetinin ve ihlasının göstergesi olmuştur? Çünkü onda kulla Allahu Subhanehu ve Teala arasındaki satış anlaşmasının yerine getirilmesi söz konusudur. Allahu Azze ve Celle’nin dinine girmiş ve rab olarak Allah’tan, din olarak İslam’dan, peygamber olarak da Muhammed’den (s.a.v) razı olduğunu ilan eden her Müslüman, bu ilanla kendisi ve Allahu Subhanehu ve Teala arasında bir anlaşma imzalamış olmaktadır. Muhakkak ki bu en büyük anlaşmadır. Allahu Azze ve Celle şöyle buyurmaktadır: “Hiç şüphesiz Allah, mü'minlerden karşılığında onlara mutlaka cenneti vermek üzere canlarını ve mallarını satın almıştır. Onlar Allah yolunda savaşırlar, öldürürler ve öldürülürler; (bu,) Tevrat'ta, İncil'de ve Kur'an'da O'nun üzerine gerçek olan bir vaaddir. Allah'tan daha çok ahdine vefa gösterecek olan kimdir? Şu halde yaptığınız bu alışverişten dolayı sevinip müjdeleşiniz. İşte 'büyük kurtuluş ve mutluluk' budur.” Bu ayet kardeşlerim, Allahu Subhanehu ve Teala ile anlaşma ayetidir. Satışın tüm rükünlerini içermektedir. Bu anlaşmada satın alan (müşteri) bulunmaktadır ki o, Allahu Subhanehu ve Teala’dır. Satan (satıcı) da vardır. O da Allahu Azze ve Celle’ye karşı dürüst olan tüm müminlerdir. Bir fiyat vardır. O cennettir. Satılan bir mal vardır. O da canlar ve mallardır. Bu anlaşmada sözleşme belgesi vardır. O da Kur’an, Tevrat ve İncil’dir. Öyleyse bu, mümin kul ile Allahu Subhanehu Teala arasında yapılan tam bir satış anlaşmasıdır.  Allahu Azze ve Celle”Allah müminlerden satın aldı” buyurmaktadır. Ayette ‘Allah satın alacak ya da satın alıyor’ demiyor. Aksine ‘satın aldı’ diyor. Yani bu anlaşma yapıldı, tamamlandı ve geçti. Artık ondan cayma yok. İslam dinine girerek ve kalbinin bu dine bağlayarak, kul ve Allahu Subhanehu ve Teala arasında yapılan anlaşmayı imzalamış oldu. Öyleyse şu taşıdığın canın satılmıştır.  Sen onun sahibi değilsin. Şu an senden istenen onu müşteriye teslim etmendir ki o da Allahu Subhanehu ve Teala’dır.  Şehid Şeyh Ebu Yahya El Libi Rahimullah
1 hafta önce
AFGANİSTAN
Hindistan medyası, Afganistan'daki eski yönetim bağlantılı diplomat Zekiye Vardak'ın 25 kilogram altın kaçırırken şehrin havaalanında gözaltına alındığını bildirdi. Eski yönetimle bağlantılı diplomatlar halen dünyanın bazı ülkelerinde "Afganistan İslam Cumhuriyeti" adı altında faaliyet göstermeye devam ediyor. Birçok ülkede eski yönetimin diplomatik misyonları kapatılmış ve Afganistan İslam Emirliği yönetimine devredilmiş durumda. Ancak bazı ülkelerde tamamen veya kısmen eski yönetimin diplomatları bulunuyor. Zekiye Vardak da bu kapsamda "Mumbai Başkonsolosu" sıfatıyla Hindistan'da bulunuyordu. Times of India'ya göre olay 3 Mayıs Cumartesi günü Vardak'ın Dubai'den Hindistan'a gizlice altın kaçırmaya çalıştığı sırada meydana geldi. Zekiye Vardak'ın davasının "altın kaçakçılığı davası" olarak kaydedildiği, ancak diplomatik dokunulmazlık nedeniyle şu anda kendisinin tutuklu olmadığı bildirildi. Zekiye Vardak ise karara tepki göstererek "Kişisel zorluklarla karşı karşıya olduğum ve aynı zamanda Hindistan'daki Afganistan Büyükelçiliğini desteklemek zorunda olduğum bir dönemde bu iddialar beni şaşırttı." ifadelerini kullandı Söz konusu altınların Mumbai havaalanında Zekiye Vardak'ın üzerinde bulunduğu ve Vardak'ın altınları kıyafetinin içine gizlediği belirtildi. Vardak, Hindistan yönetimine altın taşıdığına dair herhangi bir belge sunmadı. Hintli yetkililer, Vardak'ın altın kaçakçılığından yargılanan ilk yabancı ülke diplomatı olabileceğini ifade etti. Öte yandan Zekiye Vardak, sosyal medya üzerinden yaptığı açıklamada "uzun süredir şahsi saldırılara maruz kaldığını" öne sürerek başkonsolosluk görevinden istifa ettiğini belirtti. Aslen bir mimar olan Vardak, uzun yıllar Kabil hükümeti bünyesinde danışmanlık görevi yürüttü. Sosyal faaliyetleriyle ön plana çıkan Vardak'ın babası, kardeşi ve eşi üst düzey askeri isimlerdi. Vardak'ın eşi aynı zamanda 6 yıl Afganistan'ın ABD Büyükelçiliği görevinde bulunmuştu.

İslam Emirliği lideri Ahundzade: Şeriat sistemini bize bahşettiği için Allah’a şükretmeliyiz

4 hafta önce Afganistan'daki İslam Emirliği yönetiminin lideri Şeyhu'l Hadis Mevlevi Hibetullah Ahundzade, Ramazan Bayramı dolayısıyla bir tebrik mesajı yayınladı. Ahundzade'nin mesajı İslam Emirliği yönetimi sözcüsü Zebihullah Mücahid tarafından sosyal medya üzerinden servis edildi. Başta Afganistan halkı olmak üzere dünyadaki tüm Müslümanların yaklaşmakta olan Ramazan Bayramı'nı tebrik eden Ahundzade "her şeyden önce, hayatın doğruluk ve mukaddes ilkelerle yönlendirildiği İslam şeriatı sistemini bize bahşettiği için Allah'a şükretmeliyiz" ifadelerini kullandı ve sözlerini şöyle sürdürdü: "Yüce Allah bize İslam şeriatı sistemini, barışı, kardeşliği ve birliği bahşetmiştir. Tüm bunlar onlarca yıldır mahrum kaldığımız nimetlerdir. Şimdi Allah bize bu nimetleri hatırlattığına göre şükretmek, onları kabul etmek, desteklemek, uygun şekilde ıslah etmek ve iyilik için çabalamak bizim görevimizdir." Ahundzade, alimlere de çağrıda bulunarak, "bu kişilerin Afganistan halkını ve yetkililerini Allah'a kulluğa yönlendirmek için büyük bir sorumluluk taşıdığını" vurguladı. Ahundzade'nin mesajında Afganistan'da uygulanan şeriat sisteminin muhafaza edilmesine vurgu yapıldı: "İslam'da Allah yolunda cihat, İslam şeriatını tatbik etmek için çok önemli bir araçtır. Ayrıca, mücahitler tarafından yapılan fedakarlıkları korumak ve toplumun korunmasını sağlamak temel hedeflerdir. Bu hedeflere ulaşmak için adaletin sağlanması, şeriat temelli yasal sınırların ve cezaların uygulanması ve şeriat ilkelerine bağlılığın sağlanması gibi çeşitli stratejiler kullanılmıştır. Ayrıca, baskıya direnmek ve ezilenleri savunmak zorunludur." Ahundzade'nin bayram mesajında vurgulanan bir diğer husus da eğitimdi. Yeni neslin eğitimi için çabaların sürdüğünü kaydeden Ahundzade şunları söyledi: "Yeni neslin dini ve modern eğitimi için Eğitim Bakanlığı tüm il ve ilçelerde geniş bir yapıya sahiptir ve yüzlerce dini ve bilimsel merkezi faaliyete geçirmiştir. Ayrıca, çeşitli illerde ve bazı ilçelerde tüm yetimlere günlük bakım, eğitim ve sponsorluk sağlamayı amaçlayan yetimhaneler de kurulmuştur ve bunlar bağımsız bir yönetim tarafından idare edilmektedir. Çocuklarına iyi bir terbiye, eğitim ve dini bilgi edinmeleri için fırsatlar sağlamak her Müslümanın sorumluluğudur." Afganistan'da güvenliği sağlamak için önemli bir çaba gösterildiğine vurgu yapan Ahundzade, Afgan halkına İslam Emirliği yönetimiyle güvenliği koruma hususunda iş birliği yapmaları çağrısında bulundu. Ülke ekonomisinin geliştirilmesine yönelik çabalara da değinen Ahundzade şu ifadeleri kullandı: "İslami sistemde, halkın ekonomisini geliştirmek şer'i bir sorumluluktur. İslam Emirliği, istihdam ve ekonomik fırsatlar sağlamak için işletmelerin kurulmasını ve kamu refahı faaliyetlerini teşvik ederek, imkanlar dahilinde halkının ihtiyaçlarını karşılamaya çalışmaktadır. Ayrıca boş oturmamak gerekir. Bireysel ve toplu olarak çalışma fırsatları sağlamaya çalışılmalı, yeni işletmeler kurulmalı, tarımsal ticaret teşvik edilmeli, endüstriyel çalışma için fırsatlar oluşturulmalı, hükümetle iş birliği yapılmalı ve ülke ekonomisi güçlendirilmelidir. İslam Emirliği de buna elverişli bir ortam sağlayacaktır. Çiftçilerin, zanaatkarların ve fabrika sahiplerinin işlerini kurmaları ve büyütmeleri için adil bir zemin sağlayacaktır. ve ortak çabaların bir sonucu olarak ekonomimiz büyüyecektir. Allah'a iman edin ve rızkınızı kazanmak için tüm meşru yolları takip edin, gayrimeşru işlerden kaçının, helal gelir elde edin ve açgözlü olmayın." Ahundzade'nin açıklamasında Afganistan'ın bölge ülkeleriyle ilişkilerinden de bahsedildi. Diğer ülkelerle iyi ilişkiler kurulmak istenildiği kaydedilen açıklamada şu ifadelere yer verildi: "Afganistan İslam Emirliği, İslami ilkeler doğrultusunda, diğer ülkelerle karşılıklı saygı ve anlayışa dayalı iyi ilişkiler kurmaya çalışmakta ve herkesi İslam Emirliği'nin iyi niyet ve samimiyetinden şüphe duymamaya davet etmektedir. Afganistan'ın egemenliğine, bütünlüğüne ve haysiyetine saygı gösterilmesini, her türlü anlaşmazlığın diyalog yoluyla ve karşılıklı saygı çerçevesinde ele alınmasını bekliyor ve talep ediyoruz. Uluslararası ilişkiler alanında, yüce İslam dini ışığında dengeli ve ekonomi odaklı bir politika izlemeyi hedefliyoruz. Afganistan'ın güvenliği, istikrarı ve refahının diğerleri için elverişli bir fırsat olmasını sağlayarak tüm milletlerle diplomatik ve ekonomik ilişkiler kurmaya çalışıyor, uluslararası toplumu İslam Emirliği ile iyi ilişkileri sürdürmeye ve karşılıklı fayda anlayışı içinde stratejiler benimsemeye çağırıyoruz." Ahundzade'nin açıklamasında Gazze Şeridi'nde 7 Ekim'den bu yana devam eden İsrail saldırılarından da bahsedildi. Filistin halkının İslam ülkeleri tarafından mümkün olan her şekilde desteklenmesi gerektiğini belirten Ahundzade şu ifadeleri kullandı: "Filistin meselesi gerçekten de tüm İslam ümmetini ilgilendiren bir konudur. İsrail saldırganlığı ve işgaline karşı Gazze halkıyla dayanışma içindeyiz. Mazlum Filistinlilerin içinde bulunduğu kötü durumu ele almak ve İsrailli işgalciler tarafından işlenen her türlü adaletsizliği ve saldırganlığı toplu olarak kınamak İslam ümmetinin görevidir. Kaynaklarımızı seferber etmeli ve acılarını hafifletmek ve çatışmanın adil bir şekilde çözülmesi için çalışmak üzere Filistin'i mümkün olan her şekilde desteklemeliyiz. Uluslararası toplumun Filistin halkının karşı karşıya kaldığı adaletsizlikleri etkili bir şekilde ele almakta yetersiz kalması üzüntü vericidir. İnsan haklarını koruma iddialarına rağmen, devam eden zulmü engellemek ve bu adaletsizliklerin faillerini sorumlu tutmak için anlamlı bir eylem eksikliği söz konusudur. Bu durum gerçekten de derin bir üzüntü kaynağıdır ve tüm sorumlu tarafların bu vahim durumu ele alma konusundaki yükümlülüklerini yerine getirmelerine duyulan acil ihtiyacın altını çizmektedir." İslam Emirliği lideri Ahundzade, ülkede uygulanan uyuşturucu yasağına da vurgu yaparak, ülkenin uyuşturucudan tamamen temizlenmek istenildiğini vurguladı: "İslam Emirliği, uyuşturucu yasağını sıkı bir şekilde uygulayarak ve uyuşturucu ekimi, üretimi ve kaçakçılığını ortadan kaldırmak için etkili önlemler alarak ülkedeki İslami yükümlülüklerini yerine getirmeye kararlıdır. İslam Emirliği, uyuşturucusuz bir Afganistan'a duyulan ihtiyacı vurgulayarak, kendi halkından destek ve iş birliği talep ederek, bu önemli görevi kesin bir azim ve kararlılıkla yerine getirmeye kararlıdır. Ayrıca Kabil ve diğer vilayetlerde uyuşturucu bağımlılarını rehabilite etmek ve topluma güvenli bir şekilde geri dönmelerini sağlamak için çalışmalar devam etmektedir. İslam Emirliği bu sorumluluğu ciddiye almakta ve bağımlılığın hem bireyler hem de aileler üzerinde yol açtığı acı ve ızdırabın farkındadır. Afganistan halkı, kararnamenin uygulanmasında mücahitlerle iş birliği yaparak bu sorunun üstesinden gelmekle yükümlüdür." Ahundzade mesajının sonunda İslam Emirliği yönetimi yetkililerine de seslendi. Ahundzade açıklamasında yetkililere halka yumuşak davranmaları, kendi aralarında iyi geçinmeleri, ahirete önem vermeleri, adaletli olmaları uyarısında bulunarak şunları kaydetti: "Güvenlik, sert olmaktan değil şeriat ve adaletten kaynaklanır. Adaletsizlik ve şeriata karşı davranmak güvenliği kaldırır. Bu nedenle her yetkilinin ve her bireyin kendi kendini düzeltmelidir zira bunların yaptığı yanlışlar tüm sistemi olumsuz etkilemektedir. Zulmün hüküm sürmesine izin verilirse, sonunda bu tüm sistemi yozlaştıracaktır. Bu nedenle, bir kişi zulme maruz kaldığında, mazlum ile Allah arasında bir perde olmadığından, bu durum tüm sistemin bütünlüğünü etkiler. Bu çağda, gelecek nesillere iyi bir tarih, sağlam yasalar ve güçlü ilkeler ile olumlu bir miras bıraktığımızdan emin olmalıyız. Ahirete daha fazla önem vermeli ve Allah'ın rızasını aramalıyız. Koruyan gerçekten de Allah'tır. Rızkınızı belirleyen yalnızca Allah'tır. Allah'ın dilemesi dışında kimse rızkınızı artıramaz, eksiltemez ve ömrünüzü uzatamaz. Bu nedenle iman edin ve Allah'ın rızasını arayın."

Kazakistan Taliban’ı ‘yasaklı örgütler’ listesinden çıkardı

5 ay önce Kazakistan yönetiminin Taliban'ı ülkede yasaklı olan örgütler listesinden resmi olarak çıkardığı bildirildi. Kazak yetkililer Taliban'ı yasaklı örgütler listesinden çıkarma kararı aldı. Kazakistan Dışişleri Bakanlığı Resmi Sözcüsü Aybek Smadyarov kararı Kazinform Haber Ajansı'na verdiği demeçte açıkladı. Smadyarov, Kazakistan'ın ulusal yasaklı terör örgütleri listesini güncel tutmak amacıyla düzenli olarak gözden geçirdiğini ve Taliban'ın bu listeden çıkarılmasına karar verildiğini kaydetti. Sözcü Smadyarov, Taliban'ın Birleşmiş Milletler'in terör listesinde de yer almadığını hatırlattı. Ancak Smadyarov, Kazakistan'ın bölgedeki siyasetinin, Afganistan'a ve Taliban'a ilişkin BM Güvenlik Konseyi ve Genel Kurulu tarafından kabul edilen kararlar paralelinde süreceğini vurguladı. Kazakistan bu yılın Nisan ayında, Afganistan'daki İslam Emirliği yönetiminin ülkedeki diplomatlarını akredite etmişti. Kazak yönetimi, bu kararın İslam Emirliği yönetimini diplomatik olarak tanımak anlamına gelmediğini belirtmişti. Öte yandan, kararın ardından Kazakistan'ın Afganistan Büyükelçisi Alim Han Yasin Galdiyev, başkent Kabil'de Afganistan Dışişleri Bakanı Emrhan Muttaki ile bir araya geldi. Kazakistan'ın kararını memnuniyetle karşıladıklarını belirten Muttaki, Afganistan ve Kazakistan arasındaki ilişkilerin mevcut seyrini her iki ülke için de olumlu ve faydalı olarak nitelendirdi.

Taliban: Kızlar medreselerde eğitim alıyor

5 ay önce Taliban her yaştan Afgan kız çocuğuna geleneksel olarak yalnızca erkek çocuklara yönelik olan dini okullarda eğitim görmesine izin verildiğini açıkladı. Eğitim Bakanlığı sözcüsü Mansor Ahmad AP'ye yaptığı açıklamada, kızların devlet kontrolündeki veya özel medreselerde eğitim görebildiğini söyledi.

AFRİKA
Sudan'ın şiddetli karşı devrimini yürütmekten sorumlu olan iki askeri güç şimdi birbirine düşmüştü. Sudan'ın demokratik devrimci hareketini acımasızca bastırırken müttefik olan ordu ve RSF birbirlerine karşı cephe almıştı. Başkent sokaklarında insanlar tüm bunların şiddete dönüşüp dönüşmeyeceğini ya da ne zaman dönüşeceğini merak ediyordu. İnsan hakları gruplarına ve çatışma süresince Middle East Eye'a konuşan bir dizi kaynağa göre, Nisan ayında çatışmalar başladıktan kısa bir süre sonra RSF savaş suçları işliyor, siyahi Afrikalı Massalit halkını hedef alıyor, onları infaz ediyor ve kadınlara cinsel saldırıda bulunuyordu. Haziran ayına gelindiğinde Batı Darfur'daki El Geneina şehri çürüyen cesetlerden oluşan bir şehir haline gelmiş, ölüler sokaklara yığılmıştı. Yerel bir yardım görevlisi o dönemde MEE'ye 15 Nisan ile Haziran ayının son haftası arasında kasabada yaklaşık 1.500 kişinin öldürüldüğünü söyledi. Bunların en az 1.000'inin kadın ve çocuk olduğunu söyledi. Yardım görevlisi, RSF ve müttefiki Arap milisleri kastederek, "Şimdiye kadar 700 civarında ceset topladık ve bu sayının iki katı hala sokaklarda ve bazı evlerin içinde, ancak milislerin yoğun ateşi nedeniyle onlara ulaşamıyoruz" dedi.

Savaşın şiddetlendiği Mali’nin kuzeyinde neler oluyor?

5 ay önce Mali'nin kuzeyinde son haftalarda şiddetli çatışmalar yaşanıyor. Çatışmalarda Mali cuntası ve Rus Wagner güçlerinin yanı sıra ayrılık yanlısı Tuareg güçler ve cihat yanlısı gruplar da yer alıyor. Afrika üzerine araştırmalarıyla bilinen Wassim Nasr, bölgede devam eden çatışmaları France24'e değerlendirdi. yaşanmıştı. Bu cuntaların liderleri arasında yeni bir ittifak mı doğuyor? Evet, ancak bu daha ziyade sembolik, anlarsınız ya. Elbette 15 Eylül'de bir anlaşma oldu, ancak bilmek gerekiyor ki bu anlaşma Rus himayesinde yapıldı. Mali, Burkina Faso ve Nijer'den heyetler Bamako'da Rus temsilcileriyle bir araya geldi. Anlaşma da 15 Eylül'de ilan edildi. Aynı gün ABD yönetimi de Nijer'deki operasyonlarının devam ettiğini ilan etmişti. Bu, Burkina Faso ve Mali'de Fransa ile aynı hataları yapan Amerikan politikasına büyük bir darbe niteliğinde. Bu hata, terörle mücadele çabalarını sürdürmek için yeni cuntalara, yeni darbelere açık olma düşüncesi. Ancak bugün cuntaların farklı ajandaları olduğunu görüyoruz. (15 Eylül'de yapılan) Anlaşmada ilginç olan şey ise 5'inci ve 6'ncı maddeler. Bu maddelere göre ülkelerden biri başka bir ülke tarafından saldırıya uğrarsa diğerleri de ona yardım etmek için seferber olacak. Akıllara elbette Nijer'de devrik lider Muhammed Bazum'u göreve yeniden getirmek için askeri bir hamlede bulunabilecek olan ECOWAS geliyor. Ancak 6'ncı maddede de ülkelerden birinde isyan çıkarsa diğer ülkelerin de oraya müdahil olabileceği belirtiliyor. Bu da aklımıza büyük ölçüde Mali'de bugünkü Tuareg isyanına diğer ülkelerin müdahil olabileceğini getiriyor. Ancak bir kez daha söylemek gerekiyor ki bu anlaşma daha ziyade sembolik. Zira üç ülkenin de zaten çok fazla sorunu var. Sınırlarını kontrol edemiyorlar, topraklarının büyük bir bölümünü kontrol edemiyorlar. Bu sebeple anlaşma daha ziyade sembolik. Anlaşmanın neler getireceğini ilerleyen günlerde göreceğiz.

Birleşmiş Milletler himayesinde Eş-Şebab’a karşı mücadele etmek üzere Somali’de bulunan İtalyan ordusunun subayları, Somali cumhurbaşkanı ile görüştü.

7 ay önce Eş-Şebab'ın sürekli yenilgiye uğramasına ve operasyonun tüm aşamalarının başarısızlıkla sonuçlanmasına rağmen Somali ordusu, Amerikan desteğiyle Somali'nin güneybatı bölgelerinde operasyonlara başlayacak. Bu bölgeler aynı zamanda Tevhid sancağı altında binlerce insanın yaşadığı Eş-Şebab'ın karargâhı olarak da değerlendiriliyor.

Somalinin orta bölgesi Hiran’da hükümet güçleri ve Eş-Şebab

7 ay önce Somalinin orta bölgesi Hiran'da hükümet güçleri ve Eş-Şebab mücahitleri arasında çıkan şiddetli çatışmada hükümetten 11 asker öldürüldü ce 16'dan fazla asker yaralandı.İki asker esir alındı.Ganimet olarak silahlar ve askeri araç ele geçirildi..

BİLİM & TEKNOLOJİ
Türkiye'de kullanılmaya başlanan özellikle birlikte WhatsApp kullanıcıları takip etmek istedikleri kişi ve kurumlara ait kanallara katılabilecek. WhatsApp kanal özelliğinin en dikkat çeken yanı ise kişisel hiçbir bilginin kanaldaki diğer katılımcılar tarafından görülemiyor olması. Bilindiği gibi WhatsApp uygulamasındaki gruplarda her katılımcı gruptaki diğer tüm katılımcıların telefon numaralarını görebiliyordu. WhatsApp kanallar özelliğinin ilerleyen günlerde gelecek güncellemelerle birlikte tüm kullanıcıları hizmetine sunulması bekleniyor.

Android telefonlar, sizi izleyen AirTag’leri tespit ederek uyaracak

10 ay önce Google, Apple'ın ürettiği AirTag'lerin Android cihazlar üzerinden anlık olarak konum izleme özelliğinin engellenebileceği açıkladı. Ayrıca, Android kullanıcıları takip edilen AirTag'leri tespit ederek uyarı alacaklar. Bu yeni özellikle birlikte, kullanıcılar AirTag'ler tarafından izlenmekten kaçınabilecekler. Google, AirTag'lerle çalışan "Bilinmeyen Takipçi Uyarıları" sunacak ve diğer takip cihazı üreticileriyle işbirliği yaparak kapsamı genişletmeyi planlıyor. Eğer sahip olmadığınız bir AirTag, sizinle birlikte seyahat ederken tespit edilirse, sahibinin konumunu gösteren bir bildirim alacaksınız. Bu bildirime dokunduğunuzda, takip cihazının hareket ettiği rota üzerinde bir harita açılacak. Google, bu konum verilerinin şifrelendiğini ve kullanıcılarla asla paylaşılmadığını vurguluyor. Ayrıca, AirTag'i telefonunuzun arkasına getirirseniz (NFC alanının içinde), bazı takip cihazlarının sahipleri hakkında "telefon numaralarının son dört hanesi gibi" bilgileri görüntüleyebileceğini belirtiyor. Takip cihazlarını devre dışı bırakmak için Google, kullanıcılara bir bağlantı sağlayarak nasıl yapılacağına dair bilgiler verecek. Bu adımlarla kullanıcılar, takip edilme konusunda daha fazla kontrol sahibi olacaklar.

ChatGPT’nin Android sürümü piyasaya sürüldü: Hangi ülkelerde mevcut?

10 ay önce Microsoft destekli bir yapay zeka (AI) firması olan OpenAI, ChatGPT uygulamasının Android sürümünü yayınlayarak chatbot erişilebilirliğini genişletti. Ancak uygulama henüz Türkiye'de kullanıma sunulmadı. Mayıs ayında iOS uygulamasının piyasaya sürülmesinden sonra gelen bu Android lansmanı, ChatGPT uygulamasının OpenAI'nin web sitesi dışında ilk kez tüm dünyadaki kullanıcılar tarafından erişilebilir olmasını sağlıyor.ChatGPT Android uygulaması, kullanıcı geçmişini cihazlar arasında senkronize etme yeteneği, ses girişi ve anında yanıtlar, öneriler, e-posta veya sunum taslakları için sohbet botuna hızlı erişim ve daha fazlası gibi çeşitli özelliklerle birlikte geldi.Kullanıcılar, OpenAI'nin dahili ses tanıma özelliğini kullanarak, çeşitli konularda soru sormak, yanıt almak ve yardım almak için üretici yapay zeka ile etkileşime girebiliyor. ChatGPT Plus uygulaması, en az bir Android 6.0 sürümü gerektiriyor ve aboneler, ihtiyaçlarına göre GPT-3.5 ve GPT-4 dil modelleri arasında geçiş yapabiliyor. HANGİ ÜLKELERDE KULLANIMA AÇILDI?OpenAI, Android'in en popüler mobil işletim sistemi olduğu veya Android için ChatGPT uygulamasını başlatarak bilgisayar kullanımının sınırlı olduğu yerlerde yapay zeka teknolojisi kullanılabilirliğini genişletmeyi amaçlıyor.Android için ChatGPT uygulamasına Brezilya, Bangladeş, Hindistan, ABD, Arjantin, Kanada, Almanya, Fransa, Endonezya, İrlanda, Japonya, Meksika, Filipinler, Nijerya, İngiltere ve Güney Kore'de erişilebilir.Önümüzdeki hafta OpenAI, erişilebilir olduğu ülke sayısını artırmayı planlıyor.

Güney Koreli bilim insanlarından çığır açacak bir iddia: Oda sıcaklığında çalışabilen süper iletken keşfedildi.

10 ay önce Güney Koreli bilim insanları 1911'den beri çare aranan bir zorluğun üstesinden gelerek, oda sıcaklığında çalışan ilk süperiletkeni geliştirdiklerini duyurdu. Keşif, normal koşullarda laboratuvar dışında çalışabilen bir süperiletkenin kullanıma girmesini sağlayabilir. Uzmanlar bunun devrim niteliğinde bir gelişme olacağını söylüyor. 1911'de Hollandalı fizikçi cıvanın -269 dereceye kadar soğutulduğunda elektriği hiç direnç göstermeden ilettiğini keşfetmişti. Fizikçi buna "cıvanın süperiletken hali" adını vermişti. Süperiletkenlerde elektrik akımını oluşturan elektronlar, atomların arasında hiçbir atoma çarpmadan akıp gidiyor. Böylece havada adeta uçarak saatte 500 kilometreden hızlı giden maglev trenleri veya uçan kaykaylar gibi yenilikçi teknolojilerin önü açılıyor. Öte yandan bilim insanları 1911'deki keşiften beri daha yüksek sıcaklıklarda süper iletken hale gelen malzemeler geliştirmeye çalışıyor. Kuantum Enerji Araştırma Merkezi'nin CEO'su Sukbae Lee'nin de aralarında yer aldığı bir grup araştırmacı, bu sorunun üstesinden gelerek oda sıcaklığında süperiletken hale gelen bir malzeme geliştirdiklerini bildirdi. Hakem değerlendirmesinden geçmeyen ve internet sitesi ArXiv'de erişime açılan makalede bu malzeme LK-99 diye adlandırıldı. Araştırmacılar, LK-99'un 127 derecelik sıcaklıkta bile süperiletkenliğini koruduğunu öne sürdü. Öte yandan, LK-99 oda sıcaklığında süperiletken hale geldiği öne sürülen ilk malzeme değil. Birkaç yıl önce saygın bilimsel dergi Nature'da yayımlanan bir makalede, 15 derece sıcaklıkta süperiletken hale gelebilen bir malzeme geliştirildiği duyurulmuştu. Ancak bu malzemenin çalışması için 2,5 milyon atmosferik basınç gerekiyordu ve bu da uygulanmasını yine zorlaştırıyordu. Ayrıca bazı hesap hatalarının tespit edilmesi üzerine makale yeniden yayımlanmak üzere geri çekilmişti. Araştırmacıların bildirdiğine göre LK-99, süperiletken olmak için yüksek basınç da gerektirmiyor. Araştırma makalesinde, "Tüm kanıtlar ve açıklamalar, LK-99'un oda sıcaklığında ve ortam basıncında süperiletken hale gelen ilk malzeme olduğunu gösteriyor" ifadeleri yer aldı: LK-99; mıknatıslar, motorlar, güç kabloları, maglev trenleri ve hatta kuantum bilgisayarlar gibi çeşitli uygulama alanlarına sahip olabilir. Diğer yandan, araştırmacıların makalesine şüpheyle yaklaşanlar da var. Bilim yazarı ve Birleşik Krallık'ın Eski Lordlar Kamarası Üyesi Matt Ridley de o kişilerden biri. Ridley, The Spectator'da kaleme aldığı yazıda, "Makale, alanında çok az deneyime sahip, yeni kurulan bir enstitüdeki tanınmamış bir ekipten geldi. Hakem incelemesinden de geçmedi" dedi: Ancak bu olgunun kendisinin bir gün mümkün olabileceğini düşünmek için iyi nedenler var. Fiziksel açıdan imkansız bir şey değil.

DÜNYA
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun büyük bir baskı altında olduğu günlerin üzerinden henüz çok fazla zaman geçmedi. World Central Kitchen'dan yedi yardım görevlisinin 1 Nisan'da Gazze'de İsrail ordusu tarafından öldürülmesinin ardından ABD Başkanı Joe Biden nihayet sorunlu müttefikine karşı sabrını yitirmiş görünüyordu. Aynı gün İsrail, Şam'daki İran diplomatik yerleşkesine saldırarak üst düzey bir generali ve en az altı subayı öldürdü ve elçiliklere saldırıyı yasaklayan yasal sözleşmeleri ihlal etti. İsrail, inandırıcı olmayan bir şekilde, İran'ın yıktığı konsolosluk binasını askeri bir karakola dönüştürerek bu korumayı kaybettiğini iddia etti. İran misilleme yapacağına söz verdi ama üst düzey komutanlara yönelik daha önceki saldırılar eylemden çok laf üretmişti. İran dışında Şam'a yönelik saldırı, ABD merkezli bir yardım kuruluşu olan World Central Kitchen ekibinin öldürülmesinin yarattığı kızgınlığın gölgesinde kaldı. Beyaz Saray, Başkan Biden'dan öfkeli bir açıklama yayınladı. " Öfkeli ve kalbi kırıktı". Bu tek başına bir olay değildi. İsrail yardım görevlilerini ya da Filistinli sivilleri korumak için yeterince çaba göstermiyordu. Başbakanla yaptığı öfkeli bir telefon görüşmesinde büyük tavizler talep etti. Gazze insani yardım yağmuruna tutulmalı. İsrail daha fazla sınır kapısının yanı sıra Gazze'nin kuzeyinde açlıktan ölmek üzere olan çocuklara bir saatten az bir mesafede bulunan Aşdod'daki konteyner limanını da açmalı. Başbakan Netanyahu işlerin değişeceği sözünü verdi. Buna rağmen İsrail kamuoyunu oyalıyordu. Netanyahu, Beyaz Saray'dan gelen baskının yanı sıra, İsrail parlamentosundaki destekleri sayesinde koalisyonunu iktidarda tutan aşırı milliyetçilerin de baskısı altındaydı. Gazze'ye yardım götürülmesine karşı çıkmakla kalmıyorlar. Savaşın İsrail'e Gazze'deki Yahudileri yeniden yerleştirmek için paha biçilmez bir fırsat sunduğuna inanıyorlar. Bölgedeki Yahudi yerleşimleri İsrail tarafından 2005 yılında bölgeden tek taraflı çekilmenin bir parçası olarak boşaltılmış ve yıkılmıştı. Geçen haftanın sonunda ABD baskıyı arttırmaya başladı. Perşembe günü ABD'nin en üst düzey insani yardım görevlisi Samantha Power, kıtlığın Gazze'nin bazı bölgelerini etkilemeye başladığının "inandırıcı" olduğunu söyledi. İsrail'in altı aydır Gazze'ye uyguladığı kuşatmanın dünyanın en acil gıda krizine yol açtığı hem dostları hem de düşmanları için açıktı. ABD'nin İsrail'e tedarik ettiği silahların kullanımına koşul getireceğine dair bir başka spekülasyon patlaması daha yaşandı. Cumartesi sabahı, İran'ın İsrail'e saldırısından saatler önce, The New York Times, özellikle ABD Kongresi'ndeki önde gelen Demokratlar arasında derinleşen öfkeyi yansıttı. İsrail'e silah sevkiyatının durdurulması çağrısında bulundu ve Binyamin Netanyahu'ya yüklendi. "İran Netanyahu'ya can simidi sundu" Gazetenin yayın kurulu "İsrail'e Askeri Yardım Koşulsuz Olamaz" başlığı altında Netanyahu ve hükümetindeki sertlik yanlılarını Amerika ile aralarındaki "güven bağını" kopardıkları için eleştirdi. ABD'nin İsrail'e olan bağlılığının ve kendini savunma hakkının, Başkan Biden'ın "Bay Netanyahu'nun alaycı ikili oyunlarını oynamaya devam etmesine izin vermesi gerektiği" anlamına gelmediği belirtildi. Ardından İran'ın İsrail'e yönelik ilk doğrudan saldırısı başbakana bir can simidi sundu. ABD ve diğer Batılı müttefikler, askeri işbirliğinin olağanüstü bir başarısı olarak, İsrail'in İran tarafından fırlatılan 300'den fazla insansız hava aracı ve füzeyi düşürmesine yardımcı oldu. Hiçbir Arap lider İsrail'in Gazze'deki savaşını Ürdün Kralı Abdullah kadar sert bir şekilde eleştirmedi. Ancak Ürdün'ün hava kuvvetleri operasyona katılarak İsrail'e yönelen füze ve insansız hava araçlarını düşürdü. İsrail'e yapılan askeri yardımların şarta bağlanması çağrıları yerini dayanışma ifadelerine bıraktı. Başbakan Netanyahu'nun önüne yeni siyasi fırsatlar çıktı. Gazze en azından bir ya da iki günlüğüne manşetlerden düştü. Ancak başbakanın üzerindeki baskı değişti. Baskı ortadan kalkmadı. İsrail'in bir sonraki hamlesi bu baskıyı daha da arttırabilir. Başkan Biden bundan sonra ne olması gerektiğini düşündüğünü çok açık bir şekilde ifade etti. İsrail bu olayda zafer ilan etmeli, "kazanmayı kabul etmeli" ve karşılık vermemeli. Biden, Amerika'nın İsrail'e desteğinin "demir gibi sağlam" olduğunu bir kez daha ilan etti. Bu, 7 Ekim'deki Hamas saldırılarından bu yana izlediği tutarlı politikaya uygundu. Başkan ve yönetimi, İsrail'e Gazze'de yıkıcı ve ölümcül bir etkiyle kullanılan büyük miktarda silah sevkiyatı yaparken bile Ortadoğu'da daha geniş çaplı, topyekün bir savaşı engellemek için çok çalıştı. Ekim ayından bu yana İsrail silahları ve onlara eşlik eden diplomatik desteği kabul etti ve Joe Biden'ın savaş kanunlarına saygı gösterilmesi ve sivillerin korunması yönündeki giderek daha çaresiz ve öfkeli hale gelen çağrılarını görmezden geldi. "İran'a karşılık verilmemeli" Müttefiklerinin İran'a karşı eşi benzeri görülmemiş askeri işbirliğinden sadece birkaç gün sonra, İsrail bir kez daha sadece Joe Biden'ın misilleme yapmama tavsiyesini değil, Cumartesi gecesi yardım eden diğer ülkelerin de benzer duygularını görmezden gelmeye kararlı görünüyor. Tıpkı Joe Biden gibi, İngiltere Başbakanı Rishi Sunak ve Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron da savaş uçakları gönderdi, her ikisi de İran'ı kınadı ve her ikisi de İsrail'i karşılık vermemeye çağırdı. İsrail'de uzun süredir devam eden inanç ve içgüdülerle karşı karşıya geliyorlar. Bunlardan biri İsrail'in hayatta kalmasının saldırılara ezici bir güçle karşılık vermeye bağlı olduğuna dair derin inanç. Bir diğeri ise Binyamin Netanyahu'nun iktidarda olduğu yıllar boyunca pek çok kez dile getirdiği, İran'ın İsrail'in en tehlikeli düşmanı olduğu ve Yahudi devletini yok etmeye kararlı olduğu görüşü. Pek çok İsrailli de bu görüşü paylaşıyor. Şimdi, 1979'daki İslam Devrimi'nden bu yana yıllarca süren düşmanlığın ardından İran ilk kez İsrail'e doğrudan bir saldırı düzenledi. Uzun süredir gizli yürütülen bir savaş gölgelerden çıktı. İsrail, sorunun karşılık verip vermeyeceği değil, ne zaman ve nasıl karşılık vereceği olduğunu söyledi. Savaş kabinesi topyekün bir savaşı ateşlemeden bunu nasıl yapacağını tartışıyor. Ancak sonuçta herhangi bir saldırı, İran'ın da kapsamlı bir savaş istemediği ve buna göre karşılık vereceği kumarını oynayacak. Bu tehlikeli bir varsayım. Her iki taraf da diğerinin niyetini şimdiden fena halde yanlış değerlendirmiş durumda. Binyamin Netanyahu ve hükümeti bir kez daha İsrail'e düşmanlarına karşı yardım etmek için elinden geleni yapan müttefiklerinin isteklerini görmezden gelmeye kararlı. Aşırı milliyetçi müttefikleri İran'a ezici bir saldırı yapılmasını talep ediyor. İçlerinden biri İsrail'in "çılgına dönmesi" gerektiğini söyledi. Aynı zamanda Gazze'deki insani felaket de devam ediyor. Uluslararası dikkatler Gazze'den uzaklaştı ama geri dönecek. İsrail ordusu hala Gazze'de operasyon yapıyor ve sivilleri öldürmeye devam ediyor. Batı Şeria'da Filistinliler ve Yahudi yerleşimciler arasındaki ölümcül şiddet yeniden tırmanışa geçti. İsrail'in Hizbullah ile sınır savaşı hızla tırmanabilir. İran, İsrail'in saldırması halinde daha güçlü bir şekilde misilleme yapma sözü verdi. İran Silahlı Kuvvetler Genelkurmay Başkanı Hüseyin Bakıri, İsrail'e yönelik saldırının "sınırlı" olduğunu söyledi ve İsrail'in misilleme yapması halinde "çok daha büyük" bir karşılık verecekleri sözünü verdi. Amerikalılar İsrail'in İran'a saldırması halinde yardım etmeyeceklerini söylediler. Ancak Joe Biden'ın İsrail'in güvenliğine "demir gibi" bağlılık tanımının, İran'ın bir İsrail saldırısına kendi saldırısıyla karşılık vermesi durumunda ABD'yi kenarda tutacağına inanmak zor. Orta Doğu'da daha büyük bir savaşa ve daha derin bir küresel krize doğru kayış devam ediyor.

İran’ın İsrail’e Yönelik Misilleme Saldırısını Başlattığı Bildirildi.

4 hafta önce İran'ın İsrail'e yönelik uzun süredir beklenen misilleme saldırısını başlattığı bildirildi.Yerel kaynakların aktardığı bilgilere göre İran'dan fırlatılan çok sayıda Shahed (Şahid) drone'u İsrail'e doğru ilerlemeye başladı.Kamikaze drone'ların birkaç saat içerisinde İsrail'e ulaşabileceği kaydedildi. İsrail kamu yayın kuruluşu Kan da saldırının başladığını doğruladı.Öte yandan bu saldırı mevcut Tahran rejiminin kurulduğu günden bu yana İsrail'e yönelik ilk saldırı girişimi olarak kayıtlara geçti

İran’da İsrail istihbaratı Mossad adına çalışmakla suçlanan 4 kişinin idam edildiği bildirildi

5 ay önce İran yargı erkine bağlı Mizan haber ajansı, İran'ın Cuma günü İsrail istihbarat servisi Mossad ile bağlantılı "sabotajcı" olmakla suçladığı biri kadın dört kişiyi idam ettiğini açıkladı.İdamlar Batı Azerbaycan eyaletinde bu sabah gerçekleştirildi.Aralık ayı ortasında İran, Belucistan'da da Mossad ajanı olmakla suçladığı bir kişiyi idam etmişti.İdam edilen dört kişinin Vafa Hanareh, Aram Omari ve Rahman Parhazo ile Nasim Namazi adlı kadın olduğu belirtildi.İran'ın resmi ajansı IRNA'da yer alan yargılama videosunda, idam edilen kişilerin Türkiye'de bir Mossad ajanıyla iş birliği yaptıklarını itiraf ettikleri anlar yer aldı.İdam edilen kişiler yaptıkları işlerin adam kaçırmak, isimsiz hedefleri tehdit etmek, araçlarını ve evlerini ateşe vermek ve cep telefonlarını çalmak olduğunu belirtti.İdam edilen kişilerin gerçekten suçlu olup olmadıkları ise belirsizliğini koruyor. İran'ın daha önce de başta Beluçlar, Kürtler, Azerbaycan Türkleri ve Araplar olmak üzere idam ettiği muhalifleri işkence altında çeşitli suçları itiraf etmeye zorladığı biliniyor.

Irak ABD askerlerini ülkeden çıkarmaya hazırlanıyor

5 ay önce Bağdat hükümeti Başbakanı Muhammed Şiya es Sudani 28 Aralık Perşembe günü yaptığı açıklamada, ABD liderliğindeki koalisyon güçlerinin ülkedeki varlığına son vermek için çalıştıklarını söyledi. Irak'ı ziyaret eden İspanya Başbakanı Pedro Sanchez ile ortak bir açıklamada konuşan Sudani, ABD öncülüğündeki koalisyon güçleriyle ilişkilerini yeniden yapılandırmaya kararlı olduklarını belirtti. Sudani, "Kapasite sahibi Irak güçlerinin varlığıyla, Irak hükümeti uluslararası koalisyon güçlerinin varlığını sona erdirmeye doğru ilerliyor" ifadelerini kullandı. Öte yandan Sudani, Irak'ta ABD güçlerine ev sahipliği yapan üslere yönelik saldırıları da kınadı. Ancak Bağdat hükümeti Başbakanı, yabancı güçlerin Irak güvenlik güçlerini eğitme ve onlara danışmanlık yapma görevine sadık kalması gerektiğini de vurguladı. ABD bu hafta Irak'ta hava saldırıları düzenlemiş, Bağdat hükümeti söz konusu saldırıları kınamıştı

FİLİSTİN
ABD yönetiminin resmi raporuna göre İsrail, Gazze’de uluslararası hukuku ihlal etti demek ‘makul’ •ABD savunma malzemelerinin İsrail tarafından 7 Ekim'den bu yana uluslararası insancıl hukukla veya sivillere verilen zararın azaltılmasına yönelik uygulamalarla tutarsız biçimde kullanıldığını değerlendirmek makul olacaktır. •İsrail, Gazze'de sivillerin zararını hafifletmeye yönelik en iyi uygulamaları hayata geçirecek bilgi, deneyim ve araçlara sahip ancak sahadaki sonuçlar, IDF'nin bunları her durumda etkili bir şekilde kullanıp kullanmadığına ilişkin "önemli" soru işaretlerini gündeme getiriyor •İsrail, ABD savunma malzemelerinin Gazze'de, Batı Şeria ve Doğu Kudüs'te uluslararası insancıl hukukun ihlali olduğu iddia edilen eylemlerde kullanılıp kullanılmadığını doğrulamak için tam bilgi paylaşmadı •Sivillere zarar veren olaylarda ABD mühimmatının kullanılıp kullanılmadığını belirlemek amacıyla incelenen olaylarla ilgili ABD'nin soruşturmalarına yanıt olarak bugüne kadar İsrail tarafından sınırlı bilgi paylaşıldı. •İsrail, 7 Eki‌m'den beri‌ Gazze’ye i‌nsani‌ yardım ve yardım akışını en üst sevi‌yeye çıkarmaya yöneli‌k ABD destekli‌ çabalarda tam i‌şbi‌rli‌ği‌ yapmadi •İsrail’in insani yardım personeline vize vermesinde yaşanan gecikmeler, yardım personeli eksikliğini artırdı ve yardımın Gazze'ye ulaştırılmasını daha da zorlaştırdı. CNN’in ele geçirdiği görüntüler, İsrail’in Filistinlileri tuttuğu bir “gözaltı merkezi” ve burada çalışan kişiler bu fotoğrafları sızdırmış Yoğun işkence ve insanlık dışı muameleden bahsediyorlar •Sürekli kelepçelemeden kaynaklanan yaralanmalar nedeniyle doktorların bazen mahkumların uzuvlarını kesiyormuş •Havada çürümeye bırakılmış yaraların kokusu varmış •Burada tutulan bir kişi çıktıktan sonra şöyle diyor: (Dayaklar) istihbarat toplamak için yapılmadı. İntikam için yapıldılar. Bu, Filistinlilerin 7 Ekim'de yaptıklarının ve kamptaki davranışlarının cezasıydı. CNN’in anlatılanlara göre yaptığı 3D modellemesine göre Filistinlileri altlarına bez bağlanmış, elleri ve ayakları kelepçelenmiş, gözleri bağlanmış şekilde tutuyorlarmış Beyaz Saray “derinden endişe verici ve oldukça rahatsız edici” dedi

İsrail ordusu Gazze’de Türkiye’nin yaptığı hastaneyi askeri üsse çevirdi

4 gün önce Gazze Şeridi'ni işgal eden İsrail ordusunun, bölgede Türkiye tarafından inşa edilen bir hastaneyi askeri üsse dönüştürdüğü bildirildi. Yerel kaynakların aktardığı bilgilere göre İsrail ordu güçleri, Gazze Şehri'nin güneyinde yer alan Türkiye-Filistin Dostluk Hastanesi'ni askeri üs olarak kullanmaya başladı. Hastane, İsrail ordusu Gazze Şeridi'ni bölmek için oluşturduğu Netzarim Koridoru üzerinde bulunuyordu. İsrail askerleri, geçtiğimiz aylarda hastanenin bazı binalarını buldozerlerle yıkmıştı. İsrail askerlerinin askeri üsse dönüştürdüğü hastane içerisinden bazı fotoğraflar sosyal medyada servis edildi: 200 yataklı Türkiye-Filistin Dostluk Hastanesi, Gazze Şeridi'nde faaliyet gösteren tek kanser hastanesiydi. Hastane yalnızca kanser hastalarına değil, diğer birçok hastaya da hizmet veriyordu. Hastane işgalin ardından İsrail askerlerince ele geçirilmiş ve askeri merkez olarak kullanılmıştı. Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı (TİKA) tarafından yapılan hastanenin inşasına 2011 yılında başlanmıştı. İsrail saldırıları ve ablukası sebebiyle hastane 2017 yılında tamamlanmış, 2020 yılında Filistin makamlarına devredilmişti. Hastane geçtiğimiz yılın Ekim ayındaki İsrail saldırılarında da hedef alınmıştı.

İsrail Gazze Şehri’nde yeni bir saldırı başlattı: Binlerce sivil evlerini terk etti

4 gün önce İsrail ordu güçleri, işgal altındaki Gazze Şeridi'nin en büyük sivil yerleşim yeri olan Gazze Şehri'nde yeni bir saldırı başlattı. Yerel kaynakların aktardığı bilgilere göre, Netzarim Koridoru'nda konuşlu İsrail birlikleri, Gazze Şehri'nin güneyindeki Zeytun ve Sabra mahallelerine karadan girdi. İsrail savaş uçakları da bölgede yoğun bombardımanlar düzenledi. Bombardımanlarda onlarca sivilin katledildiği, çatışmalar sebebiyle binlerce sivilin bölgeyi terk etmek zorunda kaldığı ifade edildi. İsrail saldırıları sebebiyle evlerinden olan çok sayıda sivil bu bölgedeki okullarda yaşıyordu. Zeytun ve Sabra mahallelerinde İsrail ordusuyla Kassam Tugayları arasında şiddetli çatışmalar yaşandığı kaydediliyor. İsrail güçleri birkaç ay önce Gazze Şehri'ndeki saldırıları tamamladıklarını açıklayarak bölgeden çekilmişti. İsrail güçleri şehirden çekildikten sonra Filistinli direniş grupları bu alanlarda yeniden organize olmaya başlamıştı.

İsrail Gazze’de Birleşik Arap Emirlikleri hastanesini bombaladı

5 gün önce İsrail bombardımanı Salı günü yıkıma uğrayan Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah kentinde Birleşik Arap Emirlikleri’ne (BAE) ait bir sahra hastanesini vurarak iki kişinin yaralanmasına neden oldu. Arabi21'in haberine göre, tıbbi tesise üç top mermisi düştü ve yaralananlar arasında bir BAE güvenlik görevlisi de bulunuyor. İsrail ayrıca Gazze Şeridi nüfusunun çoğunun sığındığı Refah'ın merkezindeki diğer binaları da bombaladı. Salı günü İsrail şehre kara saldırısı başlatarak Refah'ın Mısır ile olan sınır kapısını ele geçirdi ve insani kriz korkularını tetikledi. Uluslararası Kurtarma Komitesi'nin (IRC) Acil Durumlardan Sorumlu Başkan Yardımcısı Bob Kitchen Salı günü yaptığı basın açıklamasında, "İsrail güçleri Refah'ın doğusuna bir kara saldırısı başlattı ve sınır kapısının Filistin tarafının kontrolünü ele geçirdi" dedi. İsrail uzun süredir kenti karadan işgal etme tehdidinde bulunuyor ve bunun sonucunda sivil halk için feci sonuçların ortaya çıkmasından endişe ediliyor.ıUluslararası Kızılhaç Örgütü, İsrail'e acilen Refah'ta ve Gazze Şeridi genelinde şiddeti durdurma ve tüm taraflara acil ve kalıcı bir ateşkesi kabul etme çağrısında bulunuyor. Kızılhaç'ın açıklamasında, "Uluslararası toplum, tarafları bir anlaşmaya varmaya ikna etmek ve Refah'ta yaşanmakta olan insani trajediyi durdurmak için elindeki tüm diplomatik gücü kullanmalıdır" ifadelerine yer verildi. Hamas Pazartesi günü yaptığı açıklamada arabulucular Mısır ve Katar tarafından önerilen ateşkes anlaşmasını kabul ettiğini duyurmuştu. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun ofisi öneriyi "İsrail'in temel taleplerinden uzak" olarak nitelendirdi, ancak hükümetin yine de Mısır'ın başkenti Kahire'ye müzakereciler göndereceğini söyledi. Mısır medyasının bildirdiğine göre, bir ateşkes anlaşmasına varılmasını amaçlayan görüşmeler Çarşamba günü Kahire'de "tüm tarafların katılımıyla" yeniden başladı. Üst düzey bir Hamas yetkilisi görüşmelerin son turunun "belirleyici" olacağını söyledi. AFP haber ajansına konuşan yetkili, müzakereler konusunda kamuoyu önünde konuşma yetkisi olmadığı için isminin açıklanmaması koşuluyla, "Direniş, halkının haklı taleplerinde ısrarcıdır ve halkımızın hiçbir hakkından vazgeçmeyecektir" dedi. Yetkili daha önce Hamas ve diğer Filistinli gruplar tarafından tutulan çok sayıda İsrailli rehinenin serbest bırakılması için bunun İsrail'in "son şansı" olduğu uyarısında bulunmuştu. İsrail'in Gazze'ye karşı 7 aydır sürdürdüğü savaş, Filistin bölgesinin Sağlık Bakanlığı'na göre şimdiye kadar çoğu kadın ve çocuk olmak üzere en az 34.844 kişinin ölümüne neden oldu. Savaş Filistinli siviller için büyük bir sefalete yol açtı ve Gazze Şeridi’nin tamamını koca bir enkaza çevirdi.

İSLAM DÜNYASI
Beyaz Minare Medya ekibi olarak tüm müslüman kardeşlerimizin bayramını kutlarız. Allah hepimizin Salih amelerini, itaatleri, orucunu, namazlarını ve infaklarımızı kabul etsin. Rabbimiz Subhanehu ve Teala bizleri tevhid sancağı altında yaşayacağımız bayramlarda bir araya getirsin. Allah bizlere bir sonraki bayramı, İslamı yeryüzünde intişar etmiş olarak idrak ettirsin.Bugün özellikle bizler ehlimizin ve çocuklarınızın yanında bayram ederken sınır boylarında; Gazze'de, Suriye'de, Somali'de, Arakan'da ve dünyanın diğer beldelerinde düşmanları gözetleyen mücahid kardeşlerimizin özellikle bayramını tebrik ederiz.

Cezayirli darbeci general Halid Nezzar öldü

5 ay önce Cezayir'de adı, başta 1992 darbesi olmak üzere sivillere yönelik ihlaller, işkenceler ve diğer suçlarla anılan emekli Tümgeneral Halid Nezzar öldü. 86 yaşındaki Nezzar'ın uzun süren hastalığı neticesinde 29 Aralık Cuma günü öldüğü açıklandı. 1937 yılında Cezayir'in Batna bölgesinde doğan Halid Nezzar Fransa ve Rusya'da eğitim görmüş, Fransız ordusunda yer almış, Cezayir Kurtuluş Savaşı'nda Fransızların emrinde Cezayirlilere karşı savaşmış bir isimdi. Nezzar, 1962'de Cezayir bağımsızlığını kazanırken şaibeli bir biçimde taraf değiştirdiğini iddia edip yeni kurulan Cezayir ordusunda yer almıştı. Seküler görüşlere sahip olan Nezzar, yeni kurulan Cezayir'in de bu doğrultuda şekillenmesinde rol oynadı. Nezzar, 1992 yılında İslami kesimi hedef alan darbe esnasında Cezayir'in Savunma Bakanı'ydı.

Kassam Tugayları Sözcüsü Ebu Ubeyde, 28.12.23 Tarihli Son Açıklamasında Nelere Değindi?

5 ay önce Ebu Ubeyde: 83 gündür süren savaşın ardından en büyük selamı, Gazze'deki kararlı halkımızın dışında kimse hak edemez. Kassam Tugayları halkımızla aynı siperde, bir lokma ekmeği ve bir yudum suyu paylaşıyor. Aksa Tufanı, Siyonist Rejimi yok olma yoluna soktu. İşgalci İsrail'e yüzyılın darbesini indirerek, hak ve hürriyet talep eden bir millet olduğumuzu tüm dünyaya haykırdık. Cihad etmeye ve hazırlanmaya devam ettik çünkü haklarımız elimizden alındı. 83 gündür süren saldırının ardından hâlâ düşmana karşı sahadayız. Şu ana kadar İsrail'e ait 825 araç imha edildi.Son iki günde işgalcilerin 3 helikopterini hedef aldık. Mücahitlerimizin düşman askerlerini ve araçlarını hedef aldığını ispatlayan birçok belge yayınladık ama bu, buzdağının yalnızca görünen kısmıdır. Milletimize yönelik saldırılar durmadan hiçbir takas anlaşmasını kabul etmeyeceğiz. Düşmanı başarısızlığa uğratan şey halkımızın ve mücahitlerimizin sahadaki kararlılığıdır. Gazze, savunmasız halklara karşı insan hakları kılıcını taşıyan tüm yalancıları açığa çıkardı.

Endonezya’da Arakanlı mültecilere saldırı

5 ay önce Endonezya'nın batısındaki Açe eyaletinde yüzlerce üniversite öğrencisi Müslüman Arakanlı mültecilerin kaldığı geçici bir kampı basarak mültecilerin sınır dışı edilmesini talep etti. 27 Aralık günü protestocular 100'den fazla Arakanlıyı, Banda Açe kentindeki merkezden zorla çıkardı. Farklı üniversitelerin amblemlerini taşıyan ceketler giyen öğrenciler, baskın düzenledikleri sırada Arakanlı mülteciler aleyhine sloganlar attı. Öğrencilerin yerde oturan ve korku içinde ağlayan Rohingyalı erkek, kadın ve çocukların eşyalarını tekmeledikleri görüldü.

SAĞLIK
"Tıbbın İfsadı", küresel tuğyanın her alanda olduğu gibi tıp, gıda, sağlık alanlarında da insanları köleleştirme ve kapitalizm çarkları arasında ezme projelerine dair detaylı bilgiler, açıklamalar içeren göz açıcı bir kitap. Doğal ve helâl tedavilerin savunucusu olan Dr. Bekir Tok'un kaleme aldığı bu kitabı küresel tuğyanın hipnozundan uyandırmak istediğiniz yakınlarınıza okutmalısınız. Geçtiğimiz yıllarda sahnelenmiş olan Covid plandemisinde de kınayıcıların kınamasından çekinmeden hakkı haykıran, bağımsız ve vicdan sahibi doktorlardan olan Bekir Tok'un tıp dünyasının işleyişi ve iç yüzüne dair dile getirdikleri can kulağıyla dinlenmeli. Kitabın özünde, şeytan aleyhillâne ve avaneleri tarafından kurulmuş ve yönetilmekte olan dünya düzeninin; insanlığı maddi ve manevi olarak sömürmek, tevhid üzere yaratılmış olan fıtratlarını bozmak, köleleştirmek ve Allah subhanehu ve teâlâ'ya şirk koşturmak üzere tasarlandığı vurgulanıyor. Bu şeytani oyunlara kanıp da şirk bataklığına düşmemek için ise okumamız, araştırmamız, sorgulamamız gerekiyor. Dünyada ve ülkelerde kurulu şeytani sistemden elinden geldiğince teberri etmeye çalışan kullarına Allah Tebareke ve Teâlâ yardım edip kolaylaştıracaktır. Kitaptan bazı alıntılarla okurlarımızı baş başa bırakıyoruz. Tüm altını çizdiğimiz kısımları paylaşmak isterdik lakin şimdilik bu kadarla iktifa ediyoruz. Kitabın son sayfalarını mutlaka okumalısınız. 285. sayfadan başlayan "Şifa Kavramı" ve bir sonraki bölüm olan "Ölçüler ve Sonuç" kısımları mutlaka okunmalı. Kitaplığınızda bu kitap mutlaka yer almalı. Eşe dosta tavsiye etmeli, ödünç vermelisiniz. Çocuklarınıza anlayacakları dilde anlatmalısınız. -ALINTILARIN BAŞLANGICI- "Rockefeller ailesini duymuşsunuzdur.; 19. yüzyılın sonlarında kurdukları Standard Oil şirketi ile adlarını duyuran bu aile, buradan yola çıkarak; tarım, eğitim, siyaset, tıp gibi bir çok alanda ahtapot gibi kolları dünyayı sarmış, ülkeleri ve yöneticilerini istediği gibi parmaklarında oynatmıştır. Bunun gibi Rothschild ailesi ile Bill Gates gibi isimler ve son meşhur isim Elon Musk gibiler; dünya siyasetini ellerinde bulundurdukları servet ve güç ile istedikleri gibi yönetir olmuşlardır. Bugün hangi taşı kaldırsanız, hangi şirketi araştırsanız bu aileler karşınıza çıkmaktadır. Görünen o ki, şeytani düzeni kuran, devam ettiren, birçok alanda istedikleri gibi at koşturan isimler bunlar. Asrımız ulus devletleri bu isimlerin yeryüzündeki emellerini rahatça gerçekleştirebilmek için onlara maşa görevi görüyor." (s. 45) "Doğa gezilerinin yerini AVM gezileri aldı. Saatsiz ve penceresiz AVM'lerde sinema, yemek, mağaza üçgeninde dolanarak mutlu olunur sandık. Sinemada beynimizi, yemekte bedenimizi, mağazada nafakamızı kirlettik. Dağda, ağaç altında temiz bir nefese, AVM'nin esans kokularını ve radyasyon dalgalarını tercih ettik." (s.65) "Son yüzyılın fesad düzeni; şeytanın on binlerce yıllık tecrübesi ve ustalığı ile hazırlandı. Kendi vurup kendi ağlayan, sahneyi yazıp oyuncuyu eleştiren bir düzen bu; tavşana kaç, tazıya tut diyen... Nasıl mı? Faizi serbest bırakır, her köşe başına banka açar, bankaya uğramayacak birini bile maaş bahanesiyle bankayla barıştırır; sonra faiz bataklığına batan insanları camilerde 'Faiz haramdır.' diye uyarır. Kumar 'Milli Piyango' adı altında bizzat devlet tarafından oynatılır. Her yerde kumar resmi-gayrı resmi yaygınlaştırılır, sonra televizyonda kumarın haram olduğunu anlattırır düzenin hocalarına. Kadını kadınlıktan, erkeği erkeklikten çıkarır; diziler ve filmler aracılığıyla şiddete, çıplaklığa ve zinaya özendirir, kadını her yerde ticari obje olarak kullanır... Sonra 'Kahrolsun kadına şiddet' diye bağırır televizyonlardan... Genelevlerini resmi olarak işletir, polislerini başına diker, doktorları ile düzenli muayenelerini yaptırır... Sonra 'Aile toplumun yapı taşıdır.' der... Uyuşturucu baronlarını alttan alta destekler, milyar dolarlık ticaret ağlarına göz yumar, arada bir baskınla devede kulak denebilecek bir miktarı yakalayıp 'Uyuşturucu ile mücadele ediyoruz' der... Memleketi küresel dev firmalar parsellerken, çıkıp televizyonlarda 'yerli üretim' nutukları attırır bu düzen... Memleketin her karışına askeri üsler inşa edilirken, bağımsızlığın ne kadar önemli olduğu yazar okul ders kitaplarında... Ekini ve nesli ifsad ederken, 'Biz ıslah ediciyiz' der kısaca bu düzen... İşte bu düzenin sistemsel bir parçası olan 'demokrasi' ile, tüm insanlığa bu projelerin ve ifsadın bir parçası olma yolu açılır. İnsanlık, seçtiği vekilleri aracılığıyla istemeden de olsa bu düzenin bir parçası hâline gelir. İslâmi söylemlerle yöneticiliğe vekâlet istense bile, bu kara deliğe girişin cicili ambalajla süslenmiş bir paketidir bu yöntem. Zira bu sisteme biat etmeden en ufak taşraya bile yönetici olmanıza katiyen izin verilmemektedir." (s.74) "Yeni Dünya Düzeni; Allah'ın şu son birkaç yüzyılda, insanları imtihan etmek için mücrimlere 'es-Sabur' ismiyle verdiği mühletin neticesinde kurulmuş ifsad düzeni... Allah azze ve celle insan bu mühleti verince tüm âlem çamurdan yaratılan basit bir varlığın ne kadar azgınlaşabileceğini, ne kadar ileri gidebileceğini daha iyi görmüş oldu. Sonuçta bu kadar karmaşık bir düzenin temelinde basit bir gerçek yatmaktadır: dünya hırsı... Sonsuz yaşama arzusu, daha çok kazanma duygusu; hiç şüphesiz aynı vaadlerle atamız Âdem (as)'ı kandıran şeytanın bu düzenin mimarı olduğunu gösterir." (s.75-76) "Yediğimiz içtiğimiz ürünlerin mümkün olduğunca piyasadakilerin en doğalı olmasına özen gösterelim. Bunu ibadetlerden zevk alabilmek, dünyevi ve uhrevi görevlerimizi daha zinde ve kolay gerçekleştirebilmek için yapmamız gerek. ... İçinde muhtemelen haram maddeler bulunan ve dolayısıyla yenmesi de şüpheli olan maddeleri tükettiğimiz ve bu problemi de önemsemediğimiz hâlde ne kadar takvadan söz edebiliriz?" (s.133) "Çocuklarının ufacık burnu aksın, ufacık ateşi çıksın soluğu hastanede alan aileler çocuklarına büyük kötülük yapıyor." (s.149) "İnsan hayatta yaşadığı zorluklar, kötü anılar, eziyetlerle vardır. Kiminin imtihanı ağır, kimininki hafiftir, Düşünsenize Peygamberimiz Muhammed (sav)'in hayatı boyunca çektiği sıkıntıları? Sahabenin... Onlar da mı antidepresan kullanmalıydı? Hayır, tam da yukarıda bahsettiğim gibi, her iki dünyada da insanı mutlu edecek ve çektiği zahmetleri ona rahmet kılacak olan doğru temeller üzerine oturmuş bir inançtır. Bu olduktan sonra Eyyub (as) gibi en ağır hastalıklara da müptela olsanız, çoluğunuzu çocuğunuzu kaybetseniz, siz yine de sığınacağınız kapıyı bulabilirsiniz." (s. 178) "Adı üstünde bunlar 'ruh sağlığı' hastalıkları. Maddi hastalıklar değil. Bunlar tavuklar gibi insanların köleleştirilmesi, idealsizleştirilmesi, doğal yaşamından ve ortamından koparılması, hep kendisinden üstte olan yaşamlara özendirilmesi, fıtratına en uygun din olan İslâm'ın terbiyesinden uzak kalınması neticesinde ortaya çıkan hastalıklar olduğu için öncelikli olarak bu kısır döngüden kurtulmanın yollarına bakmak gerek." (s.179) "Hep bahsettiğimiz gibi tüm bozgunların sebebi şeytan. Bozgun/fesad, bir zincir şeklinde ona tabi olanlar aracılığıyla ilerlemekte. İnsanlık topluca Allah'ın ipine sarılmak yerine şeytanın tahakkümüne razı olduğunda çorap söküğü gibi topraktan semaya tüm varlıklar ifsad çarkını döndürmeye başlamakta." (s.187-188) "Şeytanın en büyük amacı ne para, ne insanların kısır olması, ne de mülk mevki vb.dir. Şeytanın en büyük amacı daha çok insan Allah'a kendisi gibi başkaldırsın, daha çok insan Allah'ın ebedi azabında kendisine arkadaş olsundur." (s.189) "Buraya kadar yeryüzünde şeytanın temsilciliğini yapan bu güçler kazandı, insanoğlu onların köleliğini yaptı, hatta insanlığı zehirledikleri ürünleri imal eden fabrikalarda bile onlara kölelik etti. Doğal olarak -manevi anlamda- kalbi kararan insanoğlunun sağlığı da bozuldu. Bu sefer sağlığı düzeltmeyi, hastalıklara şifa dağıtmayı da sözde üstlenen bu sistem; bir çark da bu büyük çarka ekledi, böylece hem insanların fıtratını bozarken, hem de onları iyileştirdiğini iddia ederek servetler kazandı. Keşke iyileştirseydi, ama amacı iyileştirmek de değildi, çünkü iyi ve sıhhatli olan insanlar onlara müşteri değildi. Bu yüzden ilaçlar, tedavi etmesi için değil; anlık olarak rahatlatıp, hastalığı sürdürecek şekilde tasarlandı." (s.189) "Devlet bir şekilde ya 'sağlık' adına ya da başka kalemler adına halktan topladığı milyarları bu ilaç firmalarına dolaylı yoldan ulaştırmış oluyor. Neden her içtiğimiz, yediğimiz, giydiğimizin yarısı vergi; neden aldığımız arabaya yüzde yüzden fazla vergi konuluyor ve neden yakıtı bu kadar pahalı kullanıyoruz sorularının cevabı burada yatıyor. Vergi adı altında bir de 'kutsal' ibaresi yapıştırılarak sağlık sektöründe olduğu gibi her sektördeki para babaları bu şekilde zavallı halkların sırtlarından adeta bir sülük gibi geçiniyorlar." (s.208) "Kızamık aşısı olmayan çocukta en ufak kızarıklık görse çocuk doktorları hemen 'Gördün mü bak çocuğun kızamık oldu, şimdi bundan dolayı ölse ne olacak?' deyip, 'Hemen kızamık aşısı yapmalıyız.' diyerek aileyi baskı altına alması çokça duyduğum yaşanmış olaylar. Bu tarz olaylarda yanlış teşhis söyleyerek aileyi korkutma, kızamık gibi bir hastalığın ölüm oranı çok daha düşük olmasına rağmen sanki her hasta olan ölüyormuş izlenimi uyandırma, tıbbi bir uygulamayı psikolojik baskı ile dayatma gibi birçok yanlış var. Teşhis doğru olsa bile hastalık anında tekrar aşı yapmanın gereksiz olması da ayrı bir facia. Tıbbın çoğu zaman 'dogma'lara bel bağladığı ve bağnazca savunulan gelenekleri barındırdığını gösteren bir sahnedir bu." (s.213) "Modern tıp, organların bozulmasını önlemek ya da bozulmuşu tedavi etmek yerine, yerinden çıkarmayı çoğu zaman tercih ediyor." (s.213) "Türkiye'de ilaçların etkinliklerini ve fiyatlarını, gerekli olup olmadığını kim, nasıl denetliyor, denetleyenlerin yetkinlikleri nasıl ve bunları etkileyen, suistimale zorlayan odakların olup olmadığı karanlıktır." (s.229) (Not: Bu konu hakkında delilleriyle gerçekleri görmek isteyenler Soner Yalçın'ın SAKLI SEÇİLMİŞLER ve KARA KUTU isimli kitaplarını okuyabilir) "Bir de şu algı vardır ki, empati yapmakta fayda var: Koca koca tıp kitaplarında gribal enfeksiyonların tedavisinde ada çayı bahsedilmezken, halkın gelip de 'Kullanalım mı?' sorusu cahilce(!)dir. Ne yani koskoca bilim bunu bulamamış da basit bir köylü mü iyi geleceğini iddia ediyor. Oysa bitkilerle ilgili veya diğer geleneksel tedavilerle ilgili çalışma yapan bağımsız kaynaklar da vardır; ancak tıp kitaplarını ve protokollerini belirleyen camialar bunları dikkate alacak kadar saf değildir. Bunun bir sebebi tabiatta doğal hâlde bulunan bir bitkinin patentlenemeyeceği gerçeği ve buna bağlı olarak Allah'ın arzında birçok yerde biten bu bitkilerin kazanç kapısı olmamasıdır." (s. 235) "Dağda kendi başına hayvanlarını otlatan yaşlı kadını 'Neden maske takmıyorsun?' diyerek uyaran jandarmanın videosu oldukça trajikomikti. Akşama kadar toz, toprak, salya, sümük ile şekilde şekle giren maskenin içine nasıl oluyorsa sadece koronavirüs giremiyordu!" (s.241) "Sonuç olarak, dünyayı ifsad etme, insanları daha kolay yönetilebilir köleler hâline getirme amacındaki dünya ekâbirlerinin amaçlarına ulaşabilmek için tıbbı ve sağlığı en büyük silah olarak kullanmaları mide bulandırıcıdır. Asıl üzücü olan ise, bu zayıf hileleri ile peşlerinden sürüklediği milyarlarca düşünmeyen, akletmeyen insan yığını ile aynı gemide olmaktır." (s. 244) "Aşı bilim dünyasının kutsallarındandır. Aşı ile hastalığı önleme mantığı aslında bir teoriden öteye gitmese de yine de bu teoriye karşı gelen doktorlar; çalışmalarına, uzmanlıklarına bakılmadan tıp dünyası tarafından alaya alınır, aforoz edilir. Aşı dokunulmazdır, yoruma açık değildir. Aşı hakkında soru sormak bile cehalettir birçoğunun gözünde. Ama bir kere merak edip 'Neler dönüyor?' sorusunu sorabilmek önemlidir." (s. 261) "Yalnız aşılar kendi başlarına sadece mikroptan oluşmuyordu. İçerisinde bu zayıflatılmış mikrobun üretilerek aşıda kullanılabilmesi için maymun, domuz, inek, tavuk gibi hayvanların hücrelerinin bulunduğu kültürler kullanıldı. Üretilen mikroplar kültürden alınıp aşı flakonuna aktarılırken, kültüre ait DNA parçaları da numuneye karışır. Dolayısıyla kişiye zerk edilen aşının içerisinde bu hayvanlara ait DNA parçaları da kana verilmiş oldu. Ayrıca yine koruyucu olması ve etki etmesine yardımcı olmak amacıyla civa, alüminyum gibi ağır metaller de aşıların içerisine katıldı. Burada sorunlar baş göstermeye başladı." (s.260) "Çocuklarımızın televizyonlarla nasıl hipnoz edilip yönetildiğini görmüyor muyuz? Aşıdan önce, çocuklarımızın beyinlerini dumura uğratan, çöp tenekesine çeviren eğitim sistemlerini sorgulamalıyız. Çocuk ağlamasın diye ağzına cips, eline akıllı telefon verdikten sonra, aşıların çocukların zihinlerini etki altına aldığını konuşmak tutarsızlık..." (s.270) "Özgür bir şekilde düşünmeye izin verilmiyor. Devlet kontrolünde tek tip eğitim, diyanet kontrolünde din, yine üstten kontrol edilen tek tip medya ile tek tip zihinler oluşturulmak isteniyor. Böylece yığınlar 'köle' isminin rahatsız edici tınısına takılmadan hizmet etmeye devam ediyorlar. İşte buna modern kölelik diyoruz. İnsanlık belki zincirlerle bağlanmıyor, bir yerlerde hapsedilmiyor ancak günlerinin tamamını çalışmakla geçiriyorlar, düşünmeye fırsat bulamıyorlar, bu kadar çalışmalarının karşılığında verilen az miktar para, ağır vergilerle kendilerinden geri alınıyor. Böylece bu yalancı döngü ile insanlar gizli köleler hâline getiriliyor." (s.271) "Aşk diye bir terim kutsallaştırıldı. Sahi Müslüman olduğunu iddia eden herkese sormak gerek, 'aşk' kavramını hangi ayet ya da hadiste duydunuz? Tüm çizgi filmler, sinema filmleri, diziler, tiyatroların vazgeçilmez teması 'aşk' değil mi? Gözümüzün içine yıllardır o kadar soktular ki, artık evli olmayan bir çiftin el ele tutuşması hemen herkes için normal bir hâle geldi. Normalleştirme aşama aşama devam etti., her çıkan film 'daha cesur' idi. Bu şekilde toplum dönüştürüldü, zina yaygınlaştırıldı. Yıl 2022 olduğunda, sokakta alenen zina edenleri medyada her gün duymaya başladık. Kıyametin alametlerinin birer birer önümüze çıkması sürpriz değil." (s. 274-275) "Hayatın her alanında fıtrata en uygun düzen bellidir: Allah azze ve celle'nin emrettiği ve Resul'unun örneklendirdiği aile hayatı...'Atalarımın yolunda giderim, geleneklerden şaşama' zihniyetinde olan aileler gibi, her daim moda akımların peşinden gitmeye çalışan sözde modern aileler de bu dengeyi gözetmediği sürece yanılmaya ve hata etmeye devam edeceklerdir." (s.282) "Gerçek bilgelik, sunulan moda akımları takip ederek istenilen formda sürekli güncellemek değil, şeytanın ve uşaklarının tuzaklarına karşı, kendisini ve ailesini koruyabilecek dik duruşu gösterebilmek, bunun için de bu tuzakları en iyi şekilde fark ederek kendisinden ve etrafından def edebilmektir." (s. 283) "Doğru olan Allah azze ve celle'nin hastalıkları ya bunu kullarını imtihan etmek adına sebepsiz yere ya da kullarının yaptıkları cürümleri affetmek adına bir vesile olarak vermesiydi. Emanet olarak kendilerine bahşedilen vücuda kendi elleriyle hunharca davranmaları da çoğu zaman hastalık için sebepti. Aynı şekilde şifayı da Allah azze ve celle verirdi ve bu bölüştürülebilen, başka varlıklara da lütfedilmiş bir yetki değildi. Eğer insan şifayı başka kaynakta ararsa Allah azze ve celle'ye şirk koşmuş, haram olan nesnelerde ararsa Allah'a isyan etmiş olurdu. Şeytan için vazgeçilmez bir alandı sağlık alanı bu yüzden." (s.285) "İşte maddeci anlayışın dünya hayatına ve maddeci tıbbın da alt başlık olarak insan sağlığına bakışı bu denli sakattır. Oysaki doğru olan anlayış; kurulmuş muazzam sistemde oynamalar olduğunda, yani hastalıklar ortaya çıktığında, başka yerleri de oynayıp işi içinden çıkılmaz hâle getirmek değil, bu düzeni nahif bir elle, hafif dokunuşlarla ve sistemin sahibinin de yardımını alarak eski hâline getirme çabasıdır." (s.288) "Sihirbazların bir toplumdaki en önemli görevi eğriyi doğru, doğruyu eğri göstererek, yapmadıklarını yapmış gibi göstererek insanları aldatmak, kendilerine hayran bırakmak, etkilemek ve bu yolla da zihinlerini kontrol altına almaktır. Kralların en sevdiği yardımcılarındandır sihirbazlar.... Eğer birisi bir gün beş dakika tefekkür eder de: ' Bu kral da bizim gibi bir insan, yemek yer, defi hacet için tuvalete gider' gibisinden "terörist" düşüncelere kapılır da kralın insanlara uygun gördüğü 'dini' sorgulamaya başlarsa, bu krallığın akıbeti açısından tehlike oluşturacağından hiç hoş görülmez. Sihirbazların devreye girdiği nokta da budur. Nitekim tağutların Kur'an'daki temsili olan Firavun'un da yardımcılarından en gözde makamlardan birini bu sihirbazlar dolduruyordu." (s.293-294) "Sahi vücutlarınız sahte gıdalarla hasta edilirken hasta bedenler ve zihinlerle Allah'ın sizin için çizmiş olduğu idealleri gerçekleştirebileceğinizi mi zannediyorsunuz? Bizleri köle olarak gören, iş gücümüzden faydalanan her türlü ticaretimize ortak olup bizle beraber asalak gibi kazanan, vergilerle sırtımızı ezen Firavunların size layık gördükleri ama kendileri yemedikleri besinlere, hürriyete rağmen tamah mı edeceksiniz?" (s.312) -ALINTILARIN SONU-

Kedi Kadar Kıymeti Olmayan Bebekler

5 ay önce Türkiye'de "Parasetamol", yurtdışında "Acetaminophen" olarak bilinen ağrı kesici ve ateş düşürücü olarak piyasaya sürülmüş Rockefeller tıbbı firmalarının insanları zehirlemede kullandığı toksik maddelerden biri hakkında bilim dünyası uyarıda bulunuyor. Türkiye'de etken maddesi Parasetamol olan ilaçlar arasında en bilinenleri ve en yaygın olarak kullanılanları Parol, Minoset, Calpol, Vermidon, A-ferin, Gripin, Panadol, Tylenol (Tylol)'dur. Esas problem; bebek ve çocuklarda ateş, soğuk algınlığı vb. durumlarda doktorların sıklıkla reçete ettiği, anne babaların ise son derece rahat bir şekilde çocuklarına verdiği parasetamol içerikli ilaçlarda, örneğin Parol ve Calpol'dedir. Güncel bağımsız bilimsel çalışmalar göstermektedir ki; PARASETAMOL ZEHRİ BEBEK VE ÇOCUKLARDA NÖROLOJİK HASARA SEBEP OLMAKTA, GELİŞİM GERİLİĞİ, DİKKAT EKSİKLİĞİ VE HİPERAKTİVİTE BOZUKLUĞU VE OTİZM SPEKTRUMU HASTALIKLARINA YOL AÇMAKTADIR. Bilimsel makale için tıklayın. Günümüzde hemen her çocukta görülen bu nörolojik hastalıkların bu kadar artmasının başlıca sebeplerinden biri çocukluk çağı aşıları olmakla beraber, diğer sebebi ise; her hastalıkta, her ateşte ve her ağrıda çocuklara kaşık kaşık içirilen Parasetamol içerikli ilaçlarıdır (Parol, Calpol, Tylol). Bebekliğinden beri her hastalığında, her ateşte bu ilaçları alan çocukların beyinleri geri dönülemez şekilde hasar görmekte ve yukarıda sayılan çağımızın belası nörolojik hastalıklar (Otizm, DEHB vb) çığ gibi artmaktadır. Bilimsel makale için tıklayın. Çocukları bu hastalıklardan muzdarip olan gelen ebeveynler şu ayeti kerime'yi tefekkür etmeliler. "Başınıza gelen her musibet, ellerinizle kazandığınız (günahlar) sebebiyledir. Hem (Allah) çoğunu da affeder." (42-Şûrâ:30) Konunun kedilerle ilgisi ise aşağıdaki gibi açıklanmaktadır. Kedilerde "glucuronidation" (glukuronidasyon) adlı metabolik proses yetersizdir. Bu metabolik proses, "parasetamol" denen zehrin vücut tarafından işlenerek atılması için gerekli olan bir prosestir. Dolayısıyla kedilere "parasetamol" içeren bir ilaç verildiğinde vücutları bunu işleyemez ve ilacın oluşturduğu toksisite sonucu ciddi hastalıklara maruz kalabilirler ve hatta ölebilirler. (Bilimsel makale için tıklayın.) Veterinerler bu bilgiye sahip olduklarından, kedilere asla Parasetamol kullanmazlar. Yenidoğan bebekler ve küçük çocuklar da tıpkı kediler gibi, Parasetamol'ü işleyip vücuttan atılmasını sağlayan "glucuronidation" (glukuronidasyon) adlı metabolik proses açısından son derece yetersizdir. Yetişkinliğe ulaştıkça bu proses tam olarak gelişmektedir. Dolayısıyla Parasetamol kullanımı yetişkinlere, çocuklarda olduğu kadar zarar vermemektedir. Ne yazık ki, içinde yaşadığımız küresel tuğyanda bebeklerin kedi kadar kıymeti olmadığından; veterinerler kedilere "zarar görürler" endişesiyle parasetamol vermezken, 1980'li yıllardan itibaren çocuk doktorları gönül rahatlığı ile doğumdan itibaren bebeklere Parasetamol vermektedir. Sorgulamayan, araştırmayan ve doktorlara körü körüne itaat eden anne babaların katkısıyla nesiller ifsad olmakta, nesiller hastalanmaktadır. Bunun önüne geçmede en büyük görev yine anne babalara düşmekte olup; bilgiye erişimin son derece kolay olduğu çağımızda, reçete edilen ilaçları çocuklarına kullanmadan önce anne babaların bu ilaçların yan etkileri üzerine araştırma yapıp, mümkün olduğunca doğal ve helâl tedavilere yönelmeleri sağlıklı nesiller için elzemdir.

Çocukluk Çağı Aşıları Tip 1 Diyabete Sebep Oluyor

5 ay önce 13 yaşındaki bir oğlan çocuğu. Spor faaliyetlerinde bulunuyor. Son derece sağlıklı. Rutin doktor kontrolüne gittiğinde idrarda kan şekeri ölçümü yapılıyor. Her şey normal. Aynı gün Difteri-Boğmaca-Tetanoz aşısı (Tdap) ve Menactra adlı menenjit aşısı vuruluyor.  Aşıdan 40 gün sonra 614 mg/dL kan şekeri ve 12.4 HbA1C değeri ile Diyabetik Ketoasidoz Komasına girerek ölümden dönüyor; ama ölene dek ilaç endüstrisinin ürettiği GDO'lu sentetik insülinlere muhtaç olacak şekilde Tip 1 diyabetli bir engelli hâline geliyor. Bu olayın "toksik aşıların" yan etkisi dışında başka bir açıklaması yok. Çünkü aşıyı olmadan birkaç dakika önce çocuğun idrarında kan şekerine bakılıyor ve normal seviyede çıkıyor. Aşıyı vurulduktan 40 gün sonra ise çocuğun son haftalardaki ortalama kan şekerini gösteren HbA1C değeri, normalde 5-6 olması gerekirken, 12 çıkıyor. Tıp sanayisine hizmet eden hemşire ve doktorların hiçbir açıklaması yok. Putları olan aşılara toz kondurmamak için kırk takla atıyorlar. Sadece DBT (Tdap) değil, MMR (Kızamık-Kabakulak-Kızamıkçık), çocuk felci, su çiçeği, mRNA ve bebekler-çocuklar için üretilen daha hangi toksik enjeksiyonlar var ise hepsi bu hastalığı ve daha fazlasını tetikleyebilir, çocuğunuzu öldürüp sakat bırakabilir. Bir modern (!) çağ hastalığı olan Tip 1 Diyabet vakalarının en azından %75'inin çocukluk çağı aşıları sebebiyle çıktığını ortaya koyan makale için buraya tıklayın. Bu makalede, çocuklara aşı yapmayan ABD'deki özel bir pediyatri kliniğinde 25 yıldır tek bir çocukta dahi Tip 1 Diyabet çıkmamış olmasından bahsediliyor. Ve yine aşılı çocuklarda Tip 1 Diyabet çıkma ihtimalinin hiç aşı olmayan çocuklara göre 4.7 kat daha fazla olduğu da yapılan geniş çaplı anketlere dayanarak tespit ediliyor.  Tesadüf mü? Elbette değil! AŞI YOKSA HASTALIK YOK! Yıllara göre bazı ülkelerde Tip 1 Diyabet oranları. 1960'lı yıllarda ve öncesinde Tip 1 Diyabet hastalığı diye bir şey neredeyse hiç yokken, sonrasında, yıllar geçtikçe, çocuklara uygulanan aşıların sayısı 6-7 taneden 50-60 taneye yükseldikçe, hastalık grafiğinin nasıl da yükseldiğine iyi dikkat edin. Günümüzde SMA'dan tutun da ismini sadece birkaç yıl öncesine kadar hiç duymadığımız türlü türlü hastalıkları duymaya başladığımıza da dikkat edin. "İnsanlardan öylesi vardır ki; dünya hayatına dair söyledikleri senin hoşuna gider/sözleriyle seni etkiler. O, kalbinde olanın (iyilik, güzellik, ıslah) olduğuna dair Allah’ı şahit tutar. Oysa o, düşmanın en beter olanıdır.  (Bir işin başına yönetici olduğunda ya da) yanınızdan ayrıldığında yeryüzünde bozgunculuk yapmak, ekini ve nesli yok etmek için çalışır. (Oysa) Allah, bozgunculuğu sevmez." (2/Bakara: 204-205) Aşılardan sonra Tip 1 Diyabet teşhisi almış olan çocuğun annesiyle yapılmış 30 dakikalık röportaj: https://rumble.com/v36plwy-mother-of-child-who-got-type-i-diabetes-from-vaccine-injection-speaks-out.html https://rumble.com/v36plwy-mother-of-child-who-got-type-i-diabetes-from-vaccine-

SURİYE
Suriye Sivil Savunma Ajansı, Esed rejimi ve müttefikleri Rusya ile İran'ın 2023 yılı boyunca Suriye'nin kuzeybatısındaki okul, hastane ve kamu tesislerine 1232 saldırı düzenlediğini gösteren istatistikleri yayınladı. Ajansın 26 Aralık Salı günü yayınladığı verilere göre, 2023 yılında 397 sivil ev, yerinden edilmiş kişilerin kaldığı 16 kamp ve 24 okul hedef alındı. Ayrıca yıl içerisinde Suriye'nin kuzeybatısında 13'ten fazla halk pazarı bombalanırken, 6 tıbbi tesis ve hastane ile Suriye Sivil Savunma'ya (Beyaz Baretliler) ait 4 merkez de hedef alındı. İstatistiklere göre Esed rejimi ve müttefikleri İran ile Rusya'nın saldırılarında 12 cami ve 6 su istasyonu da hedef alındı. Sivil Savunma, istatistiklerin 1 Ocak-17 Aralık 2023 tarihleri arasında ekiplerinin müdahale ettiği saldırıları kapsadığını belirtti.

Rusya ve İran destekli Esed rejimi İdlib kent merkezinde sivil katliamı yaptı

4 ay önce Rusya ve İran tarafından desteklenen Esed rejimi güçleri Suriye'nin kuzeyindeki İdlib kent merkezine bombardıman düzenledi.Yerel kaynakların aktardığı bilgilere göre İdlib kent merkezi Esed rejimi tarafından yüksek kalibreli toplarla bombalandı.Kent merkezindeki sivil yaşam alanlarının hedef alınması sonucu ilk belirlemelere göre 4 sivil hayatını kaybederken 20'den fazlası yaralandı.

İsrail’in Suriye’deki hava saldırısında 11 İran Devrim Muhafızları mensubu öldü

5 ay önce İsrail, Suriye'yi hedef alan saldırılar hakkında nadiren açıklama yapıyor. Cuma günü Al Arabiya'ya konuşan kaynaklar, İsrail'in Perşembe günü geç saatlerde Şam Uluslararası Havalimanı'nı hedef alan hava saldırısında İran Devrim Muhafızları Ordusu'nun 11 mensubunun öldüğünü bildirdi. Kaynaklar, Suriye'nin doğusundaki İran destekli güçleri denetlemekten sorumlu olan Devrim Muhafızları'nın hedef alınan üyelerinin üst düzey bir heyeti karşılamak üzere havaalanında bulunduklarını söyledi. Esed rejimine bağlı medya ve rejimin Savunma Bakanlığı daha önce de İsrail'in Suriye'nin güneyinde ve Şam yakınlarında hava saldırıları düzenlediğini açıklamıştı

Suriye’de Esed rejimi, mülklere el koyarak geri dönüşleri engellemeye çalışıyor

5 ay önce Suriye İnsan Hakları Ağı (SNHR), Suriye'nin orta kısmındaki Humus iline yönelik rapor hazırladı. Kamuoyuna açıklanan raporda, Suriye yönetiminin, Humus ilinde çatışmaların yoğun olduğu Baba Amer Mahallesi ile Kuseyir ilçesindeki on binlerce ev, arazi ve mülke el koymaya çalıştığı savunuldu. Raporda, Suriye yönetiminin öldürülen en az 500 bin sivil ile kaybolan yaklaşık 112 bin 713 sivilin yanı sıra yerinden ettiği 12 milyon Suriyelinin mal varlıklarına el koymak için çalışma yürüttüğü bilgisi yer aldı. Rejimin çıkardığı yasa ve kararnamelerle mülklere el koymaya çalıştığı vurgulanan raporda, yerlerinden edilen ve zorla tahliye edilenlerin mülkiyet haklarının yok sayıldığı belirtildi.

TÜRKİYE
İstanbul Maltepe L tipi Cezaevi'nde darp edildikten 5 gün sonra vefat eden Filistinli genç Nebil Hasan'ın (20) ailesi adaletin yerini bulması, sorumluların yargılanarak ceza almasını istiyor. Olay 29 Mayıs 2023 tarihinde Başakşehir ilçesinde uluslararası bir para transfer bürosunda yaşanan bir tartışma ile başladı. İddiaya göre, Filistinli bir genç uluslararası bir para transferi yapılabilen bir döviz bürosuna giderek adına gönderilen parayı çekmek istedi ancak yeteri kadar Türkçe bilmediği için kendisini ifade edemedi. Bunun üzerine arkadaşı Nebil Hasan'ı aradı. Söz konusu mekana yakın olduğu için kısa bir süre sonra bir arkadaşı ile birlikte gelen Nebil Hasan ve diğer arkadaşları, zorla bürodan çıkarıldı. Yaşanan olay sonrasında sivil polis olduğu belirlenen şahıs tarafından polis ekipleri çağrıldı ve sadece 3 Filistinli genç darp edilip gözaltına alındı. Sevk edildikleri savcılıkta da 31 Mayıs'ta tutuklanarak Maltepe Cezaevine gönderildiler. Cezaevine götürülen gençlerin üstleri çıkarıldıktan sonra Nebil Hasan soyunma odasına alınarak 10 dakika boyunca darp edildi. Yaşanan vakanın ardından Nebil Hasan tedavi için herhangi bir hastaneye de sevk edilmedi ve 5 gün sonra (5 Haziran) vefat etti. Ancak yaşanan olayla ilgili ve olaya müdahil olanlar hakkında bir soruşturma açılmadı. 20 yaşında ailesinin tek erkek çocuğu olan Nebil Hasan'ın vefatıyla sarsılan baba Eşref Nizar Hasan, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Adalet Bakanı Yılmaz Tunç ve yetkili mercilere çağrıda bulunarak çocuğu için adalet talebinde bulundu. "Nebil, 10 yıl boyunca ben hapishanedeyken babasızlığı yaşamıştı" "Filistin direnişi için 10 yıl boyunca işgal rejimi zindanlarında kaldığını" belirten Hasan, "Fıkıh ve temel bilgiler öğretimi alanında öğretmenlik yaptım. Şafii fıkhı alanında Doçent ve doktora diplomam var. Hapisten çıktıktan kısa bir süre sonra Mescid-i Aksa'da çalıştım. Güven, kardeşlik ve adalet bulabileceğim bir ülke aradım. Mescid-i Aksa'ya geldiklerinde Türkiyeli kardeşlerimizden bu güveni buldum. Onlardan iyi bir kardeşlik gördük. Bu beni Türkiye'ye gelmeye ve hatta çalışmalarımı tamamlamaya sevk etti. Aslında bir süre sonra Türkiyeli kardeşlerle komşu, ebeveyn, öğrenci ve profesör olarak iyi bir dönem yaşadık. Sonrasında ailemizi şok eden büyük bir olay başımıza geldi. Bir süreliğine öğretim görevi için ülke dışındayken neredeyse 20 yaşında olan oğlum Nebil, bir dava nedeniyle tutuklanınca şaşırdık. Nebil, 10 yıl boyunca ben hapishanedeyken babasızlığı yaşamış, babasını ziyaret etmek için hapishaneye adaletsizliği ve işgalin uygulamalarını kendi gözleriyle görmüş, annesiyle yalnız büyümüştü." dedi. "Kendisi yurtdışındayken bazı arkadaşları için 400 dolarlık bir ödemeyi almak için uluslararası para transferi yapan bir büroya gittiler ve orada bir tartışma yaşandı. Tartışma sonrasında Nebil ve arkadaşları tutuklandı. Polis olduğunu bilmeden sivil bir polisle tartışmışlar. Tutuklanıp hapse girdikleri ilk andan itibaren oğluma ve arkadaşlarına yönelik aşağılama, küfür ve onur kırıcı hareketlerde bulundular. Bu özelde herhangi bir Müslüman kişiyi ve genelde herhangi bir kişiye yapılmaması gereken muameleydi. Nebil tutuklandı ve ben bu tutuklama dosyasını ilk andan itibaren bu ülkede adaletin tecelli etmesini bekledim. Hakikatin yerini bulması için özellikle de 'biz muhacirlerin ve ensarın kardeşleriyiz' diyen Sayın Erdoğan'a sığındık. Haksızlıktan adalete, işgalden Osmanlı İmparatorluğu'na, onlarca yıldır destekçimiz olan kardeşlerimize geldik. Bize ailemizden daha yakın olduğunu düşündüğümüz ailemizin yanına geldik. Oğlumun tutuklandığını görünce şaşırdık. Birkaç gün sonra da Nebil'in öldüğü haberini aldık." diye konuştu. "Hapishanede çırılçıplak 10 dakika boyunca işkence edildi" Hasan, "Nebil İlaç kullanıyordu. Eğer bu ilacı almazsa, ağzından köpük gelmesine ve yere düşmesine neden olurdu. Hapishanede bu ilaç kendisine verilmedi. Bu bir istismar ve işkence biçimiydi. Tanıklar, Nebil'in tamamen soyularak bir odaya alındığını ve yaklaşık 10 dakika boyunca işkenceye maruz kaldığını söyledi. Arkadaşları ve diğer tanıklar Nebil'in çığlık seslerini ve hakaretlerini duyduklarını söylediler. Nebil içeri girdiğinde normal bir şekilde girdi ama çıktığında bitkin, yürüyemez haldeydi. Vücudu morluklar içerisinde kalmış, yapılan işkenceden dolayı yüzü şişmişti. İşkencede ve darbelerden birkaç gün sonra Nebil vefat etti. Otopsi, Nebil'in iç kanama geçirdiğini söylüyor. Bu kanamanın boşuna olmadığını biliyoruz. Bu olay, Nebil'in maruz kaldığı dayak ve işkence sonucu vefat ettiğini gösteriyor." şeklinde konuştu. "Bir cesede beraat verdiler" Nebil Hasan'ın vefatından hemen sonra hem kendisi hem de diğer 2 arkadaşı için beraat kararı verildiğini hatırlatan Hasan, "Garip olan şey Nebil'in ceset olmasıydı. Mahkeme Nebil'i öldükten sonra serbest bıraktı. Soru şu ki, Nebil neden ölmeden önce serbest bırakılmadı? Eğer dava yoksa, dosya neden bir anda kapatıldı? Avukat Gülden Sönmez'in çabalarını takdir ediyoruz. Bana söylediği gibi dosyayla ilgileniyor. Çünkü gerçeğe ulaşmak istiyor. Başından beri tespit ettiğimiz şey Nebil’in haksız yere öldürüldüğüdür. Sayın Erdoğan'a bir mektup gönderdik. Onu bir ağabeyimiz olarak görüyoruz. Doğru olanı yapması ve adaletten ayrılmaması için ondan isteğimiz bu olayın aydınlatılması, adaletin yerini bulmasıdır. Sayın Erdoğan'dan bir kardeş ve bir Müslüman olarak, İslam milletiyle savaşan acımasız düşmana karşı savaşan bir mücahit olarak, ailesinin dosyaymış gibi düşünmesini istiyorum. Bizler, üzerine yetiştirildiğimiz inanca göre müminlerin kardeş olduğunu biliyoruz. Müslüman Müslüman'ın kardeşidir. Arap veya acem arasında hiçbir fark yoktur. Türk, Filistinli veya Suriyeli arasında hiçbir fark yoktur. Hepimiz Adem'deniz Adem'den topraktandır. Bizi birleştiren şey insanlığımızdır. İnsanlık İslam'dan önce gelir." ifadelerini kullandı. Yaşanan olayın aydınlatılması, suçluların hak ettiği cezayı bulması için Cumhurbaşkanı Erdoğan başta olmak üzere Adalet Bakanı Yılmaz tunç ve diğer yetkililere çağrıda ulunan Hasan, son olarak şu ifadelere yer verdi: "Bu dosyanın sonunda Sayın Erdoğan'dan, adalet bakanından ve başsavcıdan isteğimiz adaletin yerini bulmasıdır. Türkiyeli kardeşlerimizin Türkiye halkının bizi kardeşleri olarak gördüğünü ve Filistin davasını her zaman desteklediklerini biliyoruz. Bu yaslı aileye adalet getirmelerini istiyoruz. Çünkü Nebil Hasan'ın ölümüyle evimizde bir şeyler yıkıldı. Tek istediğimiz bu meseleye sebep olanların yargılanmasıdır. Türkiyeli kardeşlerimizi, özellikle de Sayın Erdoğan'ı her zaman mazlumun hakkını savunun kişi olarak tanıyoruz. Hakkın yerini bulması için süreci hızlandırmalarını, bu dosyanın kapatılması için baskı yapılmamasını istiyoruz. Çünkü bu dosyada adalet yerini bulmaz, hakikat ortaya çıkmazsa Allah'ın, halkların, milletin ve dünyanın önünde belli olur. Türkiye halkı, Arap ve acem arasında ayırım yapmaz. İnsani bir meselede Müslüman ve gayrimüslim arasında ayırım yapmaz. Sayın Erdoğan'dan isteğimiz bu meseleyi çözüme kavuşturmasıdır."

Atatürk’ün İsmi Geçmeyen Bir Paylaşımı Retweet Eden Gence 2 Yıl Hapis Cezası

5 ay önce Geçtiğimiz 10 Kasım günü gerçekleşen olayda Emrullah Akdoğan, başka bir kullanıcının paylaştığı “Sefih, rezil, ayyaş, katil, İngiliz casusu diktatörü lanetle anıyoruz” yazılı mesajı retweet edince, Atatürk’e hakaret suçlamasıyla hakkında dava açıldı. 5816 sayılı Atatürk’ü koruma kanunu gereği 2 yıl hapis cezasına çarptırılan Akdoğan, tutuklanarak cezaevine gönderildi. Sosyal medyada olay, Akdoğan’ın retweet ettiği söz konusu paylaşımda Atatürk’ün isminin dahi geçmediği, sadece bir retweet sonucu hırsızların, adam yaralayanların almadığı cezaya çarptırıldığı yorumlarıyla eleştirildi.

Asgari ücret 17 bin 2 lira oldu

5 ay önce Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan, yeni asgari ücrete ilişkin, "Yeni miktarla çalışanlarımızı enflasyona ezdirmeme sözümüzü bir kez daha yerine getirmiş olmanın memnuniyeti içerisindeyiz." dedi. Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan yeni asgari ücret ülkemize ve milletimize hayırlı olsun Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "2024 yılında asgari ücret yüzde 49 artışla net 17 bin 2 Türk lirası olarak uygulanacaktır. Ülkemize ve milletimize hayırlı olsun" değerlendirmesinde bulundu.

Mustafa Kemal’e rahmet okunmasına tepki gösteren genç 35 gündür cezaevinde

5 ay önce 10 Kasım Cuma günü bir camide okunan hutbede imam, hutbe metni dışına çıkarak, Mustafa Kemal'e rahmet dilemiş, bunun üzerine cuma namazına katılanlardan biri imama tepki göstererek camiyi terk etmişti. Camiyi terk eden Ahmet Bostancı isimli genç sosyal medya hesabından yayınladığı bir videoda hutbede Mustafa Kemal'e rahmet okunmasına tepki göstermişti. Videonun sosyal medyada hedef gösterilmesinin ardından Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı olaya ilişkin soruşturma başlatmıştı. Gözaltına alınan Bostancı, "Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkında Kanun'a muhalefet'' ve ''Türk milletini, Türkiye Cumhuriyeti devletini, devletin kurum ve organlarını aşağılama" suçları kapsamında savcılığa sevk edilmiş ardından ise tutuklanmıştı.

YAŞAM
Cihat yanlısı hareketin en önde gelen isimlerinden, Batılı uzmanlarca "küresel cihat hareketinin babası" olarak adlandırılan Filistinli Abdullah Azzam gerek siyasi, gerek fikri, gerekse askeri açıdan yakın tarihte önemli bir yer işgal etmektedir. Gençliği ve ilk eğitimi Günümzde Filistin sınırları içerisinde kalan Sile el Harisiyye'de 1941 yılında doğan Abdullah Yusuf Azzam, çocukluğundan itibaren fikri yönüyle ön plana çıktı. İlk gençlik yıllarında, eğitim hayatı sürerken Müslüman Kardeşler'in Ürdün koluna katıldı. Azzam'ın Müslüman Kardeşler teşkilatı ile olan bağı ilerleyen yıllarda da sürdü ve Azzam hareketin Filistin yapılanmasının kurulmasında da rol oynadı. Azzam ve ailesi, 1967 savaşının ardından Filistin'i tamamen terk etmek zorunda kalarak Ürdün'e yerleşecekti. Şam yılları ve Filistin İlk düzey öğrenimini Filistin ve Ürdün'de sürdüren Abdullah Azzam, 1963 yılında Şam Üniversitesi'nda Şeriat Fakültesi'ne başladı. 1966 yılındaki mezuniyetine dek Azzam Şam'da Muhammed Edip Salih, Said Havva, Ramazan el Buti, Mervan Hadid gibi önemli isimlerle tanıştı. Mezuniyetinin ardından ülkesinde dönen Azzam, İsrail'e karşı paramiliter savaşa dahil olsa da, Filistin'de savaşı yürüten Filistin Kurtuluş Örgütü'nün ulusalcı ve Marksist yapısından uzak durdu. Müslüman Kardeşler'in Filistin'deki yapılanması içerisinde kalmayı ve bu oluşum içinde İsrail'e karşı savaşmayı tercih etti. Bu tutumu daha sonra Hamas'ın teşkilinde rol oynamasına sebep olacaktı. Abdullah Azzam ve babası Mısır ve Ezher eğitimi Azzam, bir süre sonra eğitimini sürdürmek üzere Mısır'a, el Ezher Üniversitesi'ne gitti. Burada Şeriat alanında yüksek lisans yapan Azzam tekrar Ürdün'e dönerek Amman Üniversitesi'nde akademisyenliğe devam etti. Akademisyenliğe 1971'de el Ezher'de devam eden Abdullah Yusuf, 1973 yılında Fıkıh Usulü dalında doktorasını tamamladı. Tekrar ülkesine dönmesine rağmen "radikal" görülen fikirleri nedeniyle burada kariyerine devam edemedi. O yıllarda Suriye, Lübnan, Ürdün, Mısır gibi birçok ülkeden sürülen eğitmen ve akademisyenleri kabul eden Suudi Arabistan'a giderek akademik hayatını 1979 yılına kadar burada sürdürdü. Cidde Kral Abdulaziz Üniversitesi'nde öğretim üyeliği yaptığı esnada, burada öğrenciliğini sürdüren Usame bin Ladin ile tanıştı. Afganistan 1979 yılı, tüm İslam dünyası için olduğu gibi Abdullah Azzam için de bir dönüm noktası oldu. İran Devrimi, Afganistan savaşı, Kabe Baskını gibi olaylar, dünyada yeni bir devrin başladığını gösterir nitelikteydi. Özellikle Kabe Baskını'nın ardından Suudi Arabistan, "radikal" fikirleri bünyesinden uzaklaştırmaya hız verdi. Abdullah Azzam da, bu kapsamda üniversiteden uzaklaştırıldı. Bunun ardından Azzam, 25 Aralık 1979'da Sovyetler Birliği işgaliyle farklı bir boyuta evrilen Afganistan savaşını yakından takip etmek üzere Pakistan'a gitme kararı aldı. Bu esnada, "Müslümanların Topraklarının Müdafaası" isimli bir fetva kaleme alarak "işgalcilere karşı savaşın her Müslümana farz olduğunu" ifade etti. İlk olarak İslamabad Uluslararası İslami Üniversitesi'nde akademisyenliğe başlayan Azzam, daha sonra Afganistan'a daha yakın olma düşüncesiyle Peşaver'e geçti. Bu yıllarda Peşaver, Afganistan'da süren savaşın yankısının en net şekilde duyulduğu, "mücahit" güçlerin cephe gerisini oluşturan en önemli merkezdi. Abdullah Azzam, bu yıllardan sonra akademik hayatını bir kenara bırakarak, kendisini sadece Afganistan'daki savaşa adadı. Azzam artık bölgede Arap ağırlıklı yabancı savaşçıların sevk ve idaresini yürüten kişi olarak öne çıkacaktı. Mekteb el Hidamat İlk olarak, bölgeye akın eden yabancı savaşçıları yerleştirmek, finanse etmek, eğitmek ve idaresini sağlamak üzere Mekteb el Hidamat'ı teşkil etti. Mekteb el Hidamat, on binlerce yabancı savaşçının Afganistan'a gönderilmesi ve Afganistan savaşının maddi olarak desteklenmesinde rol oynadı. Usame bin Ladin'in 1981 yılında Azzam'a yardım etmek üzere bölgeye gelmesi, Mekteb el Hidamat'ın aktivitesini artırdı. Bin Ladin gerek finansal, gerekse lojistik açıdan Mekteb el Hidamat'a yardım etti. Afganistan'daki savaşın Sovyetler Birliği'nin yenilgisiyle sonuçlanmasında büyük bir rol oynayan Azzam, bu savaşla beraber artık tüm dünyada adını duyuran cihat yanlısı akımın önderi olarak görülmeye başlandı. Afganistan'a gelen yabancı savaşçıların organize edilmesi, bugüne kadar uzanan küresel çatışma ortamının da temelini teşkil etti. Ayrıca bu sırada Azzam, başta Filistin olmak üzere dünyanın geri kalanıyla da irtibatı sürdürdü. Filistin'de Hamas'a kurulma sürecinde ve sonrasında yardımda bulundu. Bu doğrultuda Hamas'ın Batı Şeria'daki silahlı kanadına "Şehid Abdullah Azzam Tugayları" ismini verecekti. Batı Şeria ve Gazze'deki birliklerin "Şehid İzzeddin el Kassa Tugayları" adı altında birleştirildiği 1990'lı yılların başlarına kadar bu isim korundu. Sovyetler Birliği'nin 15 Şubat 1989'da Afganistan'dan çekilmesi, 10 yıldır süren savaşın artık yeni bir döneme evrileceğinin işaretiydi. "Mücahit" gruplar sahayı domine etmiş, ülke büyük oranda onların eline geçmiş, Sovyetler Birliği yenilmişti. Bu durum aynı zamanda çoğunluğu Arap olan yabancı savaşçılar için de yeni bir yol, yeni bir ufuk çizmek demekti. Suikast Sovyetler Birliği'nin uzantısı olan rejimin devrilmesi için gün sayılırken ve yeni hedefler için tartışmalar sürerken, Afganistan'daki en üst düzey isimlerden olan Azzam'a yönelik bir suikast gerçekleştirildi. Abdullah Azzam, suikaste uğradığı günlerde, "mücahit" gruplar arasındaki ayrılığı sona erdirmek için çalışmalar yürütüyordu. Abdullah Azzam'ın bombalı saldırıya uğrayan aracı 24 Kasım 1989 günü, Peşaver'in batısında bir camide hutbe vermek üzere yolda olan Abdullah Azzam'ın arabası patlayıcıyla hedef alındı. Araçlarının patlamaya hedef olması sonucu Abdullah Yusuf Azzam ve iki oğlu yaşamını yitirdi. Azzam ve oğulları Peşaver'e defnedildi. Azzam suikastinin ardından Afganistan'da gerek yerel gruplar gerekse yabancı savaşçılar arasında ayrılıklar daha da derinleşti ve ülke bir iç savaşa sürüklendi. Azzam suikastı için herkes farklı bir odağı suçlasa da failler bulunamadı. Cenaze namazı esnasında Abdullah Azzam'ın naaşı taşınıyor Usame bin Ladin ve Eymen ez Zevahiri'ye yönelik suçlamalar ispatlanamadı ve ikilinin Azzam ile oldukça yakın olan ilişkileri nedeniyle bu iddia yalnızca bir söylenti olarak kaldı. Abdullah Azzam'ın, Afganistan'dan sonra hedefi Filistin olarak görmesi başta olmak üzere birçok sebepten ötürü, suikasttan ABD, İsrail ve Ürdün istihbaratları sorumlu tutuldu. Ancak olay bugüne dek aydınlatılamadı.

Yahudilere göre Mesih’in gelmesi için birçok alamet gerçekleşti

5 ay önce Dindar Yahudiler son yıllarda "ahir zaman" ve "Mesih'in gelişi" konusunda birçok alametin gerçekleştiği görüşünde. Yahudilerin kutsal kitaplarında yazıldığı ifade edilen birçok alametin son yıllarda gerçekleştiği öne sürülüyor. Jerusalem Post'ta yer verilen haberde söz konusu alametlerden üçüne değinildi. Bunlardan ilki, Yahudi inancına göre 2 bin yıldan bu yana İsrail'de ilk kez tamamen kızıl ve "lekesi olmayan" bir buzağının doğması. 2017 yılında doğduğu öne sürülen buzağının doğumu ve kurban edilmesi, Kudüs'te Yahudilerin kutsal saydığı "Üçüncü Tapınak"ın inşasına işaret olarak görülüyor. Tapınağın inşası sonrasında da Mesih'in geleceği düşünülüyor. Yahudilerin ikinci alameti ise Ölü Deniz'de (Lut Gölü) yaşamın ortaya çıkmaya başlaması. Aşırı derecede tuz içerdiği için yaşam bulunmayan Ölü Deniz'in derinliklerinde son yıllarda yaşam formları görülmeye başlandı. Daha önce yaşamın bulunmadığı bilinen gölde 2011 yılında yaşam formları keşfedilmişti. Son yıllarda ise Ölü Deniz'de balıkların ortaya çıkmaya başladığı ifade edildi. Yahudilerin inancına göre "ahir zaman"da Ölü Deniz'de yaşam ortaya çıkacağına inanılıyor. Üçüncü alamet, Yahudilerin "Ağlama Duvarı" olarak nitelediği Burak Duvarı içerisinden bir yılan çıkması. Bu olay da 2018 yılında gerçekleşti. Yahudilerin ibadet ettiği sırada duvar içerisinde bir yılan görüldü ve bölgedeki Yahudilerin korkmasına yol açtı. Dindar Yahudiler tüm bu alametlerin "ahir zaman"ın gelişini ve "Mesih'in ortaya çıkışını" işaret ettiği görüşünde.

Malcom X kimdir?

5 ay önce Malcolm X, ABD''de yaşadığı dönemde ırkçılıkla mücadelenin sembol isimleri arasında yer aldı. Asıl adı Malcolm Little olan Malcolm X, henüz 5 yaşıdayken babasını faili meçhul bir cinayete kurban verdi. Annesi ise bu olayın ardından akıl hastanesini kapatıldı. 21 yaşındayken hırsızlık suçlamasıyla hapse mahkum edilen Malcolm X, cezaevinden çıktıktan sonra Nation of İslam isimli harekete katıldı. Malcolm X adını Nation Of İslam isimli harekete katıldıktan sonra alan Little, Afrikalı atalarının soyadını temsil etmesi nedeniyle X soyadını kullanmaya başladı. Altı yaşındayken babası öldürüldü. On üç yaşına geldiğinde, annesi akıl hastanesine yerleştirildi ve kendisi koruyucu aileye verildi. Yaşamına bir süre bu şekilde devam etti. 1946 yılında (21 yaşındayken), hırsızlık ve hâneye tecavüz suçlarından hapishaneye girdi. Hapishanede, "İslam Ümmeti" (İngilizce: Nation of Islam) isimli siyahî harekete katıldı. 1952 yılında şartlı tahliye edildi. Tahliye edildikten sonra kısa zamanda hareketin liderlerinden biri hâline geldi. Bu hareketin en meşhur siması olduğu yaklaşık 12 yıl içinde, siyâhî üstünlüğüne inandığı İslam Milleti öğretileri doğrultusunda, siyah ile beyaz Amerikalılar''ın ayrılması gerektiğini savundu ve sivil haklar hareketinin ırksal bütünleşme vurgularına karşı alaycı tavırlar sergiledi.

NAMAZ VAKİTLERİ
İMSAK 04:23
GÜNEŞ 05:50
ÖĞLE 13:01
İKİNDİ 16:57
AKŞAM 20:13
YATSI 21:40
BU HAFTANIN FETVASI
Günümüz Yöneticilerin Durumu

SORU Selamun aleykum hocam, Allah ilminizi arttırsın. Bu zamanlarda çıkan yeni bir konu ile karşı karşıyayız ve bu konuda çoğu ilim ehli insanlar, görüş ve fetvanın peşinden gidiyor ve onlara tabi olanlarda ve bu konuda bende arayıştayım bu konuda ayet ve hadis ışığında delilleri ile bizi aydınlatır mısınız? Sorum şu olacak malum ülkemizde geriye dönük 12 yıla bakacak olursak şuan ki, yönetim için bazıları Abdülaziz bin baz, İbni Useymin, Albani ve Ebu Basir Tartusi’yi delil getirerek küfür sözü söylese de, Allah’ın kanunları dışında beşeri yasalar çıkartsa da ehveni şer dediğimiz olay ile ve müslümanların yolunu açıp bir takım yerlere gidilmesi için yolları kapatmaması, hatta gizliden onlara yardım etmesi yani Suriye’deki ve genelde Müslümanlara yardım etmesi Myanmar’daki, Filistin’deki, Afrika’daki insanlara yardım etmesi erzak göndermesi ve daha başka yardımlar etmesini delil getirerek ve buna zülmü kaldırmak, adaleti getirmek Müslümanları korumak adı altında tevili de dillerine dolayıp devlet başkanlarını ve cumhurbaşkanlarını, eğer bunlar baştan düşerse Müslümanların son kalesi olan Türkiye düşerse ümmet yıkılır ve daha kötüye gideriz mantığıyla tekfir etmiyorlar. Bize bunu delilleriyle ve kaç âlim tekfir ediyor sayısı isimlerini yazarsanız seviniriz. Allah ilminizi arttırsın. CEVAP Aleykum selam ve rahmetullahi ve berekatuhû. Hamd âlemlerin rabbi olan Allah’a, salât ve selam efendimiz Rasûlullah’a, ehli beytine, ashabına ve yolunu takip eden mü’minlere olsun. Rabbim bizlere basiret versin, hakkı hak olarak görüp tabi olmayı, batılıda batıl görüp ondan uzaklaşmayı cümlemize nasip ve müyesser etsin. Muhterem kardeşim sana kısaca şuan Allah’ın yardımıyla küfür kanunlarıyla hükmeden devlet yöneticilerinin küfürlerini anlatacağım. Ardından tekfir edilmemeleri iddiasının şüphelerini gidermeye çalışacağım. Günümüzün Demokrasiyle hükmeden devlet yöneticileri sadece bir kapıdan değil onlarca kapıdan küfre girmektedirler: Doğu ve batı tağutlarını ve tağuti sistemleri redetmiyorlar, onları inkar etmiyorlar ve beraatlerini açığa vurmuyorlar. Bilakis onları, kalplerini bilmiyoruz ama dilleriyle övüp yüceltiyorlar ve saygılarını ifade ediyorlar. Ne arap tağutlarını, ne doğu tağutlarını, ne batı tağutlarını nede yerel tağutları red etmiyorlar. Bilakis onlarla oturup sevgi ve saygı çerçevesinde antlaşmalara varıyorlar, birbirlerine destek veriyorlar, medya önünde dostluklarını pekiştirici pozlar veriyorlar. Bir insanın Müslüman olabilmesi için sadece Allah’a iman etmesi yetmez. Allah’ın dışında ibadet edilen, ilahlaştırılan tağutlarıda red etmesi gerekmektedir. Lailahe illallah sözünün iki rüknü vardır. Allah’a iman etmek ve tağutları yani sahte ilahları reddetmek. Allah’ın diniyle, kanun, şiar ve değerleriyle alay etmek veya hafife almak. Belki bu saydığın devlet yöneticileri alay etmiyorlar ama alay eden, dalga geçen, hakaret eden kuruluşlara, medyayı oluşturan televizyon, radyo, dergi, gazete, kitap, internet ve tiyatro gibi vasıtalara izin ve ruhsat verilmekte, hatta korunmaktadır. Allah’ın dinini hafife alan bir kuruluşa eliyle münkeri değiştirmek isteyen Müslüman, bu ülkede cezalandırılmaktadır. Sahabeleri hafife alan kişiler hakkında Allah-u Teâlâ şöyle buyurmaktadır: “Eğer onlara, (niçin alay ettiklerini) sorarsan, elbette, biz sadece lafa dalmış şakalaşıyorduk, derler. De ki: Allah ile, O'nun âyetleriyle ve O'nun peygamberi ile mi alay ediyordunuz? (Boşuna) özür dilemeyin; çünkü siz iman ettikten sonra tekrar kâfir oldunuz.” (Tevbe, 65-66) Bu ülkede var olan açık küfürlerden biri, İslam dininden irtidat etmek, din değiştirmek, haça, şeytana ve her türlü nesneye tapmak veya tamamıyla inkar etmek ateist olmak serbesttir. Vatandaşların özgürlükleri vardır, kimse karışamaz, karışanlar devlet kanunlarıyla cezalandırılmaktadır. Kâfirleri dost edinmeleri, onların küfür düzenlerinin ve otoritelerinin gerçekleşmesi için yardım etmeleri, imkan sunmaları ve müslümanlara olan savaşlarında destek vermeleri. ABD’nin Türkiye’de üs kurması, İslam’a ve müslümanlara savaşlarında Türkiye’den yardım aldığı, Natoya bağlı olması sebebiyle Afganistan’da ABD ile beraber asker bulundurması ve birçok siyasi askeri ekonomik ve kültürel yardımlaşmaların olduğu kör olmayanlara malum olan bir durumdur. Müslümanlara karşı PYD’ye ve Peşmergelere destek verdiği herkesin malumudur. Dostluk içinde oldukları ABD, İsrail ve yüzlerce küfür devletlerinin elemanlarının ve maslahatlarının korunduğu herkese ayan beyan olan şeylerdir. Yakalanan mücahitlerin hapse atılması, yabancı mücahitlerin ülkelerine teslim edilmeleri, anıt kabire gidip saygı duruşunda bulunmaları, övücü sözler söylemeleri, Alevilerle kardeşlik mesajlarının verilmesi yakın uzak herkesin bildiği bir gerçeklerdir. Allah-u Teâlâ şöyle buyurmaktadır: “Ey iman edenler! Yahudileri ve hıristiyanları dost edinmeyin. Zira onlar birbirinin dostudurlar (birbirinin tarafını tutarlar). İçinizden onları dost tutanlar, onlardandır. Şüphesiz Allah, zalimler topluluğuna yol göstermez.” (Maide, 51) Demokrasinin İslam şeriatı yerine kabul edilmesi ve tatbik edilmesi, uymayanların cezalandırılması. Demokrasi ve laikliğin teminatı olduklarını beyan etmeleri… Allah-u Teâlâ şöyle buyurmaktadır: “Kim, İslâm'dan başka bir din ararsa, bilsin ki kendisinden (böyle bir din) asla kabul edilmeyecek ve o, ahirette ziyan edenlerden olacaktır.” (Ali İmran, 85) Koymuş oldukları kanunlarla kendilerini Rabbül Alemin seviyesine çıkarmaları. Kanun koyma, teşri yapma sebebiyle kendilerini ilahlaştırmaları. Şuan bu düzende maalesef Allah’u Teâlâ’nın ve Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in talimatları, kanunları bir şey ifade etmiyor. Mahalle muhtarı haşa Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’den daha yetkilidir. Ama kendilerinin kanunları her şeyin üstündedir. Allah-u Teâlâ müşrikleri bahsederken ahirette şu sözü söyleyeceklerini beyan ediyor: “Vallahi, biz gerçekten apaçık bir sapıklık içindeymişiz. Çünkü biz sizi âlemlerin Rabbi ile eşit tutuyorduk.” (Şuara, 97-98) Müşrikler sahte ilahlarına bu sözleri söylerken yaratmada, rızık vermede, diriltmede eşit tutardık kastetmiyorlar, onların kasıtları itaatte, yasamada, sevgi ve korkuda Allah’a eşit tutardık diye kastediyorlar. Kanun koymaları, yasamada bulunmaları, hakimiyet hakkını kendilerine ve millet vekillerine vermeleri. Bunların düzenlerinde “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.” Bizim dinimizdede “Egemenlik (kayıtsız ve şartsız) Allah’ındır.” (Yusuf, 40) Kanun koymak ilahlık taslamak demektir. Allah-u Teâlâ şöyle buyurmaktadır: “Yoksa onların, Allah'ın izin vermediği bir dini getiren ortakları mı var?” (Şura, 21) Allah’ın haram kıldığı şeyleri, helal kılan müşriklere itaatin şirk olacağı ayetle sabittir: “Eğer onlara uyarsanız şüphesiz siz de Allah'a ortak koşanlar olursunuz.” (En’am, 121) Var olan, konmuş küfür kanunlarıyla hükmetmeleri. “Allah’ın indirdikleriyle hükmetmeyenler kâfirlerin ta kendileridir.” (Maide, 44) Küfür törenlerine katılıp, küfrü ve kâfirleri övmeleri, hergün küfür gerektiren onlarca söz ve eylemde bulunmalarına şahit olmaktayız. Tabi bu küfür söz ve eylemler bir iki kere veya bir iki günlük meseleler değil senelerce devam eden ve bunlar için mücadele edinilen meselelerdir. İşte bu vasıflardaki devlet yöneticilerinin kâfir olduklarına inanıyoruz. Rabbani cihadi âlimlerimiz bu vasıflarda olan devlet yöneticilerini tekfir ederler. Tekfir etmeyenler büyük bir yanlış içindedirler. Bunlar hakkında tekfir manilerini işletirsek, elle tutulur bir mani yoktur. İkrah dersek bu yöneticiler ikrah altında değiller. Bu makama isteyerek, gönüllü gelmişler, hatta gelmek için senelerce her şeylerini feda ederek ve mücadele ederek gelmişler. Bu makamı bırakmak isterlerse, seve seve tağutlar istifalarını kabul ederler. Hata (kasıtsızlık) dersen bir kerelik bir anlık olan şeyler değil bir dil sürçmesi meselesi değildir. Cehalet dersen, bu kimseler cahil değiller. Yeni İslam’a girmiş veya dağ başında yaşayan veya ilimden ve ulemadan uzak diyarlarda yaşıyorlar denmez, bilakis onlara hakkı beyan eden Müslümanları hapsediyorlar ve onlara karşı mücadele veriyorlar. Hakka ulaşma imkanları kısıtlı değildir. Kasten öğrenmiyorlar veya öğrendikleri halde yüz çeviriyorlar. Tevil dersen haydi bir meselede yırttılar ikincisini, üçüncüsünü… onlarcasını nasıl yırtacaklar. Tevilinde bir usulü bir üslubu ve kabul edilecek yönü vardır. Tamamıyla sonuna kadar tevil kapıları açık veya kırık değildir. Maslahat meselesine gelince, Şeyh Ebu Muhammed Elmakdisi’nin (Rabbim esaretini çözsün) güzel sözleri var diyor ki: Bu yöneticilere sorarız: Dinin ve Müslümanların maslahatlarını en bilen kimdir? Eğer “Biz biliyoruz” derlerse, deriz ki: “Biz sizin taptıklarınıza tapmayız. Sizde bizim taktıklarımıza tapmıyorsunuz. Sizin dininiz sizin, bizim dinimizde bizimdir.” Çünkü Allah-u Teâlâ kuranı kerimde hiçbir şeyi eksik bırakmamıştır. Bizleri başıboş yaratmamıştır. Eğer maslahatı en iyi bilen Allah-u Teâlâ’dır derlerse deriz ki: Allah-u Teâlâ en büyük maslahatı tevhidi ve dini koruma olarak beyan emretmemiş midir? Allah-u Teâlâ şirki reddetmek ve Allah’ı birlemek için insanları yaratmış, kitaplar indirmiş, Rasûller göndermiş, cihadı farz kılmış ve Tevhid uğruna öldürülmeyi en şerefli makam kılmamış mıdır? Dinin maslahatını insanların maslahatı önünde gördüğü için cihadı farz kılmıştır. Cihadta evler, binalar yıkılır, en değerli insanlar öldürülür, kadınlar dul çocukları yetim bırakılır, en değerli mallar uğruna harcanır. İnsanların dünya maslahatları din maslahatının önüne geçmiş olsaydı cihad farz kılınmazdı. Ehli Sünnet menhecinde, hiçbir âlim kişiyi küfürden engelleyen dört maniden başka mani getirmemişlerdir. Yukarıda bahsettiğim gibi, mükellef için küfre engel olan ya muteber bir ikrah veya muteber bir cehalet veya muteber bir tevil veya kasıtsız bir hatadan başka engel yoktur. Hiçbir âlim, Müslümanlara hizmet etmek veya faydalı işler yapmak veya yardıma muhtaç Müslümanlara yardım etmek veya namaz kılmak veya eşinin sözde başörtülü olması tekfirin önünde mani olabilir dememişlerdir. Dünya genelinde kendisini İslam’a nisbet eden her bir tağutun bazı İslami, faydalı ve güzel amelleri vardır. Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in amcası Ebutalib, İslamın hak bir din olduğunu biliyordu. Efendimize ve Müslümanlara çok büyük faydaları olmuştu. Sahabenin çektikleri sıkıntıları oda çekti. Üç sene boyunca ambargoya oda tabi tutuldu. Ölmeden önce Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’e: “Vallahi kavmim beni utandırmayacaklarından emin olsaydım seni sevindirecek sözü (şehadet kelimesi) söylerdim” demişti ama küfürden kurtulamadı. Bizler, günümüzün tağutlarının yapmış oldukları iyilikleri bahsederken yaptıkları tahribatlarıda bir bir saymalıyız. Bu tağutlar İslam adına geldiler ama İslam’ı tavizleriyle, tahrifleriyle baltaladılar. Samimi duygu ve çalışmalarıyla yıkılmaya yüz tutmuş küfür düzenini güçlendirdikçe güçlendirdiler. Müslümanlara vela ve bera diye bir şey bırakmadılar. Demokrat İslam diye bir din uydurup yaydılar. Küfrü her geçen gün güneş gibi görünmeye başlamış olan Suud rejiminin müftülüğünü yapmış, ABD kuvvetlerinin mübarek olan Hicaz topraklarına girme fetvası vermiş, ABD’li askerlere saldırmış mücahitlerin idamına onay vermiş İbni Baz’dan, devlete yakınlığı bilinen İbni Useymin’den, İman küfür konularında irca fikri taşıyan Elbani’den tağutların hükmü sorulmaz, çünkü bu konuda onlardan sağlıklı bir cevap gelmez. Ama başka İslami konularda şüphesiz engin olan ilimlerinden faydalanabiliriz. Şeyh Ebu Basir’in ağzından işitmedim ama gerçekten eğer bu yöneticileri tekfir etmiyorsa, bana göre kitapları ve bu konudaki tutumu çelişki arz eder. Ama ben ne ağzından nede yazılarından tekfir edilmeyeceklerine dair bir şey görmedim. Hangi âlimler tekfir ediyor? sorusuna şunu söyleyebilirim: Güvendiğimiz selefi, cihadi bütün âlimlerin kitaplarından yukarıda saydığım küfür sıfatlarını taşıyan devlet yöneticilerini tekfir ettikleri rahatlıkla görülebilir. Şu bir gerçektir neredeyse akidede yazılmış hiçbir kitapta isimlerle “falan tağut, filan tağut kâfirdir” diye yazmazlar. Yazılarından kimler kastedildiği rahatlıkla anlaşılır. Bu âlimlerin her birisine rahatlıkla ulaşamıyoruz. Çoğu cihad meydanlarında ve hapishanelerdedirler. Bir kısmı şehit düşmüştür. Rabbim şehadetlerini kabul etsin. O sebeple teker teker isim sayamam. Tağutların tekfir meselelerini daha iyi anlamak istersen Şeyh Ebu Muhammed Elmakdisi, Ebu Katade, Abdülkadir Bin Abdulaziz, Ebubasir, Ali Elhudeyr, Nasır Elfehd, Ahmed Elhalidi, Süleyman Nasır Ulvan, Ebu Yahya, Atiyyetullah, Şeyh İsa ve daha nicelerinin kitap ve sesli derslerine bakabilirsin. Rabbim şehitlerini kabul etsin, esir olanları kurtarsın. Onları muhafaza etsin. Allah’a hamd ve Rasûlü Muhammed’e salât ve selam olsun. Davamızın sonu âlemlerin Rabbi olan Allah'a hamd etmektir. Musa Ebu Cafer

BU HAFTANIN MAKALESİ
Asrın Projesi

"Asrın projesi", İslam'ı devletsiz yaşatma projesidir. Kafirler biliyorlar ki her devirde muhakkak İslam'ı yaşayacak birileri var olacaktır. Fakat İslam'ı yaşayacak birilerinin var olması, onları tedirgin etmiyor. Onları tedirgin eden şey, müslümanların Kur'an anayasası ile kurulmuş bir İslam devletinin varlığı ile, İslamlarını - dinlerini yaşama arzudur. Ve İslam düşmanları biliyorlar ki, müslümanların Kuran'a dayalı kurulmuş bir İslam Devleti ile dinlerini yaşama arzusunun gerçekleşebilmesinin tek hakikati de kendilerine karşı yürütülecek olan cihattır. İşte kâfirlerin kurguladıkları asrın projesinin altında yatan gerçek. CİHADSIZ İSLAM….! Çünkü, cihattan ve cihadın hedefi olan Kur'an ve Sünnete dayalı bir İslam devleti kurmaktan soyutlanmış. Ve kendi yönetimleri içerisinde yaşatılacak. Ve Ümmetin büyük bir çoğunluğu tarafından kabul görmüş bu İslam, kendileri için en tehli̇kesi̇z İslam'dır. Öyleyse ey Müslüman! Nerede olursan ol, hangi konumda bulunuyorsan bulun, daveti̇n - tebli̇ği̇n - çaban - gayreti̇n İslam ümmeti̇ni̇ Kur'an ve sünnete dayalı İslam devleti̇ni̇ kurmak amacıyla ümmeti̇ ci̇hada teşvi̇k üzere olsun. Çünkü asrın projesi̇ olan İslam'ı devletsi̇z yaşatma projesini bozmanın tek çözümü de ümmetin tekrar cihat projesi içerisinde yer almasıdır. Ve şimdi Kuran'ın şu emrine kulak verelim. "Ey peygamber! Onları cihada teşvik et!"(Enfal:65) Neden Cihat…! Çünkü küfrün Zulmünden, İslâm devleti̇ ile İslam'ın adaleti̇ne geçi̇ş yapabi̇lmeni̇n tek şartı ci̇hattır. Ve bu cihadı müslümanlara zorunlu kılan şey. Kâfirlerin zulüm maskelerini ortaya çıkaracak olan İslam devleti̇ne ve onda tezahür edecek İslam adaleti̇ne tahammül edemeyişleridir. Öyleyse farz - ayn olan ci̇hattan soyutlanmış bi̇r İslam, peygamberleri̇n mi̇rasına yapılmış bi̇r i̇hanetti̇r. Ebu Zer

...
Ne İçin ve Nasıl Cihad Ediyoruz?

Abdullah el Muhaciri (Kuteybe Türki) | 36 sayfa | PDF’yi Aç & İndir